Pride Boy
#PrideBoy: Tomboy
Girlhood ile sinema dilinin etkisine kapıldığım Céline Sciamma, geçmişine dönünce hayal kırıklığına uğratmayan yönetmenlerden biri oldu hep benim için. Henüz erginliğe yaklaşmamış yaşların öykülerini anlatmaktaki ustalığı da sağolsun uzunca bir süre perdeye taşımayı tercih ettiği hikâyeleri büyük bir zevkle izlemeye devam edeceğiz gibi duruyor. On yaşındaki trans bir erkek çocuğu ile ailesinin birlikte yeni bir yere taşınmasıyla açılıyor Tomboy adındaki ikinci uzun metrajlı filmi. Hissettiği gibi yaşamasına izin veren ebeveynleri ona gereken ihtimamı gösterse de ne yazık ki dışarıdaki dünya yeteri kadar anlayışlı davranmıyor. Esasında elim bir olayın ışığında küçük çocukta bıraktığı izleri incelemeye koyulmuyoruz. Aksine Tomboy’un eğitici, karakterle empati kurmanız için elinden geleni yapan bir tavrı var. Sanki kurgusal bir film izliyormuşuz, birileri bunu kameraya almış gibi değil de yan bahçede göz ucuyla ne olup bittiğini takip ediyoruz hissiyatında. Dolayısıyla alabildiğine realist bir düzenekte, kimi zaman hayatın acımasız tarafının perdedeki kadar insaflı olmayacağının da altını çizerek çarşaf gibi seriyor önümüze çoğumuzun bilmediği yaşanmışlıkları Sciamma. Tüm bunların üzerine çok saf bir kan bağının gücünü de imtihana sokuyor. Tamamı amatör çocuk oyuncu kadrosunda Laure ile Jeanne karakterlerini canlandıran ufak yıldızlar, gidişata uyum sağlayan, muhtemelen senaryoda yazandan çok içgüdüleriyle şekil verilmiş olağanlıkları ile eşsiz kılıyor Tomboy’un bütününü. Belki derdimi tasamı üzerine akıtacağım bir kardeşim olmadığından bilinmez, her ziyaret edişimde bu filmi, o hiç sahip olmadığım bağ yaralıyor beni en çok. Tüm Zamanların En İyi 30 LGBTQ+ Filmi listesindeki yapımlar arasından izlemek için bu kadar sona itelememde, ara ara hep kafama taktığım koca bir eksiğin etkisi de epey büyük kısacası. Ama tabii meselemiz bu değil, gerekirse psikologa gider onunla konuşurum. Esas olarak Sciamma’nın az söz ile çok şey icra eden disiplinine değinmek istiyorum. Burada kuir bir karakterin, hele ki kırılganlığın hat safhada olduğu küçücük bir yaşta iken ele alınış biçimi öyle naif ki hikâye anlatma sanatının her türlü biçimine duyulan hayranlığı tadabiliyorsunuz eforsuz gözüken hassaslığında. Kendi akışına bırakmaktan çekinmediği öyküsünün can yakan köşeler yerine hisler coğrafyasında bir ileri iki geri manzaranın tadını çıkarıyor olması çok değerli kısacası. Trans anlatılar konusunda kuraklık çeken yedinci sanat keşke Tomboy gibi örnekler üretebilse bolca. Sadece kuir sinema için önemli bir hadise olarak düşünülmesin. Bence en nihayetinde insan olmak üzerine de bir öğreti barındırıyor çünkü bu olduğun gibi yaşama, yaşadığın gibi olma düşü. Marifet bunu üstüne basa basa söylemeden ifade edebilende, farklı bir yere çekip mesajı cılızlaştırmayanda. Ah be Umur, dökümantasyondan hâllice iş sevmez, senaryosu kalın almayan filmi bir kaşık suda boğardın sen de diyebilirsiniz pekâlâ. Ama idare ettiği duyguların karşılığı başka bir yerde çıkmadı henüz karşımıza. Sırf bu yüzden bile kutlanmayı hak ediyor Sciamma imzalı mucize.