Eleştiri
Toy Story 4
Acaba ben de minik minik yaşlılık belirtileri göstermeye mi başlıyorum? Bir Pixar filmine bu kadar ilgisiz davranmamı, hakkında iki kelam edecek vakit yaratmamamı başka türlü açıklayamıyorum çünkü. Macera meraklısı, aynı storyboard’u allaya pullaya bizi kandıran meşhur stüdyo, Oscar’ın En İyi Film kategorisine aday edilme şerefine erişmiş üç animasyondan birine devam getirdi bu yıl. Neyse ki artık olası yeni serüvenlerin önü kapanmış, yapbozun dördüncü parçası ile bir devir tamamen kapatılmış, Woody ve Buzz rafa kaldırılmış gibi gözüküyor. Toy Story 3 bünyesinde el değiştiren canlı oyuncaklarımız okul çağına yeni giren sahibelerinin eve getirdiği Forky ismindeki, varoluş problemi bol çöpten oyuncağın kızcağızın hayatındaki yerini bildikleri için, kasıtlı firarının boşluğunu hissettirmeden doldurmaya çalışıyor bu sefer. Yine her Oyuncak Hikâyesi filminde olduğu gibi, hânenin haricinde gelişen bir takım heyecanlı koşuşturmacalar, başka başka oyuncaklarla yolların kesişmesi ve insanların evreninde kimse gözlerini onların üzerine dikmemiş iken vuku bulan bir öykü var. Önce olayı basite indirgeyerek mesajlarını irdeliyoruz: Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için zaten cepte. Andy serpilip büyüdükten sonra bu oyuncaklar hep çocuk mu kalacak sorusunu da bir şekilde Woody’e uygun gördükleri dostluk/gönül bağı ile yanıtlamışlar. Bunun dışında hiç kimse göründüğü gibi değil, herkesin bir hikâyesi var ısrarı da pek geleneksel franchise’ın vazgeçilmezlerinden biri olarak soğuk da olsa servis ediliyor. Ancak yine tek renk işte Toy Story. Üçüncü film haricinde çok da büyük bir yüreği olmadığını düşündüğüm seri, beni haklı çıkarırcasına aynı damardan kan almaya devam ediyor. Hâlbuki hemen yanı başlarında Forky üzerinden kurabilecekleri bir kimlik sorgulama öyküsü var. Mevcudiyetinin isimlendiremediği dipsiz kuyularında boğulmak üzere olan karakterini koca bir sepet oyuncak “onlardan biri” olduğuna ısrarla inandırmaya çalışırken, ne acıdır ki senaristler Forky’e çöp muamelesi gösteriyor. İlk yarısında vaat ettiği, “Yoksa Pixar düşündüğüm şeyi mi yapacak? Forky üzerinden dilin, ırkın, cinsiyetin janr tarafından arşınlanmamış tenha sokaklarında mı yürüyeceğiz?” heyecanı ikinci yarıda artık ezber ettiğimiz o kakafoniye evriliyor. Woody yüksek bir cisimden başka bir araca atlasın, yok efendim asfaltta hızla giden arabaların arasında gezinsin, çetemsi bir oyuncak grubunun arasına düşsün, bu arada Tom Hanks’in sesiyle de Ali Rıza Tekin’den kalma bir doğruculuğun altında ezilelim. Bunlara artık doymadık mı? Kabul ediyorum yaratıcılık nâmına, bilhassa karakter yaratır iken Toy Story’nin eline su dökecek bir animasyonla kolay kolay karşılaşmıyoruz. Ancak aynı kreatif üretim bir katarsis yaratmaya, film için bel kemiği yaratmaya geldiğinde aniden duruyor. Toy Story’nin dördüncü ve umuyorum ki son parçasını bu yüzden ağır eleştiri oklarına maruz bırakmak istemesem de tekrar tekrar aynı filmin izletilmesinden bıktığımı itiraf etmem gerek galiba. Sonu bir türlü gelmeyen devam filmlerinin tez vakitte bitmesi dileğiyle…