Eleştiri
Monos
Kolombiya’nın kısa liste yüzü görememiş uluslararası film başvurusu Monos, dağlık ortamda faaliyetlerini sürdüren, çocuklardan oluşmaktaki bir gerilla grubunu konu alıyor. İşin içerisine şiddet ve tabii yaşı küçük bireyler girince hemen masumiyetin kayboluşuna direksiyonu kıran filmin örneklerinden farkı, ölçeğini yalnız bu küçük topluluk ile sınırlamamış olması. Alejandro Landes’in yazıp yönettiği yapımda salt devlet tarafından yeterli imkanlar sağlanmadığı için bu hayata sahip olmaya toplum tarafından itilmiş küçüklerle ilgili değil, içinden çıkılmaz durumlarda bile hayatta kalabilme içgüdüsüyle insanın canavarlaşabileceğine dair de bir söylem var. Bütün anlatısını büyük bir özenle oluşturduğu görsel ve tabii Mica Levi’nin alışılmışın dışındaki enstrümanlarla oluşturduğu işitsel bir süslemeyle oluşturan Landes, anlaması çok da zor bir cümle sarf etmiyor esasında. Ama tabii düşünce özgürlüğünün kişilerin ve kurumların insiyatifine bırakılmadığı bir ülkede doğmuş olmasından sebep o çok dillendirilmeyen, neredeyse sefalet, savaş ve adaletsizliği görmüş her türlü coğrafyada mevcut gerçekleri tek kalemde açtığı için etkilenmemek imkansız. Monos, çentiğini dağın yeşili ve gökyüzünün mavisine sis indiren bir perspektiften yapıyor. Suçlunun kim olduğunu bir noktadan sonra çözemediğiniz, eli en çok kana bulanmışın bile onu bu noktaya getiren sistemden daha masum olduğu bir gerçeklik. Kendini hiç ciddiye alan bir tavrı da yok denemez Landes’in. O bilinmezliğe, bir kayalığın arkasında sizi neyin beklediğini bilemediğiniz yere has tekinsizliği ilmek ilmek işlemiş hikâyesine. Ergenliğinin baharındaki çocuklar öğrenmeleri gereken her şeyi en ham hâliyle susuz yutarken Landes de biraz uzağa yerleştiriyor kamerasını, sanki onları gizlice izler gibi. Adı Shakira konmuş büyükbaşın yanlışlıkla ölümüne de bütün katarsislerini sığdırmış absürt bir şekilde. Ancak öyle bir dengeye de eriyor ki Monos bu besin kaynağının beklenmeyen yitiminden sonra, sanki dağa inmiş sisin bir anda ortadan kalktığını, motivasyonları kendilerine dikta edilen rejimden emanet veletlerin esas yüzlerini görüyoruz. Mesaj belli; o esaretin orta yerinde bile, yalnızca doğanın kendilerine hükmetmesine izin veren örgütün üyeleri belli bir amacın arkasına yerleşse de temelinde insanoğlununun bütününü temsil ediyor ve Monos da yavaş yavaş açtığı öyküsüyle yaşadığımız evrenin en tehlikeli, en zalim varlıkları olduğumuzu dolaylı yoldan yüzümüze vuruyor. Bir yerden eleştirmeye kalkışacak olursak, taraf tutsun ya da tutmasın, filmin rahatsızlık vermek üzerine geliştirdiği temposunun bir noktada monotonlaştığını düşünüyorum ben. Aynı cümleyi bir başından, bir sonundan tutarak tekrar tekrar söylüyor sanki. Ve bu da filmin daha çarpıcı olsun diye cilalanmış son çeyreğini biraz şiddet pornosuna dönüştürüyor. Evet, sinemada ölçüsüz kaba kuvvetin olduğu yerde mutlaka şok etkisinden yararlanılır. Ancak Monos’un metni üstüne koya koya sertleşmeye ne kadar ihtiyaç duyuyor bilemedim. Aklıma sebepsiz Nocturama’yı (’16, Bertrand Bonello) getirse de ikisinin spektrumun ayrı uçları olduğunun bilinciyle çok üstüne düşmüyorum. Yalnız Monos’un da bir noktada kullanmasını istediğim şiddet filtresi için kesinlikle iyi bir örnek.