Dizi Eleştirisi
Bad Education (TV Filmi)
2017’de Thoroughbreds ile seyirci karşısındaki ilk sınavını veren Cory Finley’nin yeni filmi Bad Education geçtiğimiz güz Toronto’ya uğramış ve acaba Hugh Jackman’a bir Oscar adaylığı gelir mi sohbeti yeni yeni başlamış iken bir anda HBO tarafından satın alınmış, yani Emmyler’e transfer olmuştu. Les Miserables sonrası Logan ve The Greatest Showman ile radara girmek için üstün bir mücadele sarf eden Wolverine emeklisi aktör, hakkında çıkan cinsel yönelimine dair dedikoduları da hesaba katınca kariyerinin en ilginç rollerinden birini üstlenmiş bu sefer. Gerçekte yaşanmış olaylara dayanan, perde için küçük, televizyon için de büyük sayılabilecek Bad Education, kamu fonlarını cebine indiren bir okul yöneticisini konu alıyor. İçerisinden çıkmaya pek niyetli olmadığı dolabında özel hayatını süren Frank Tassone ve paraları bir nevi birlikte hortumladığı Pam Gluckin zaman içerisinde kendi, hatta ailelerini ihya edecek miktarda meblağı öğrencilere daha iyi eğitim verebilmek amacıyla oluşturulmuş türlü hesaplardan kullanıp sahip olduklarının tadını çıkarmaya bakmış. Bu olayların yaşandığı eğitim kurumundan mezun Mike Makowsky tarafından yazılmış senaryo öncelikle Tassone ve Gluckin’in o çok üstün, kıymetli, kutsal addedilmiş meslek hayatlarını koyuyor önümüze. Sonra da yaşadıkları sorunsuz, pahacı hayatları sorgulatacak birkaç ipucuyla göz kırpıyor hafiften. Tassone’un maskesini düşürmeden önce Allison Janney’nin karakterini koyuyor karşımıza bütün etik ve ahlaki savaşlarımızı verebilmek adına. Ama tüm bu ifşa sürecinde aralarındaki o iletişimsizlik sayesinde bu inanılmaz hırsızlığın tek bir kişiyle sınırlı olmadığını anlıyoruz. Öyle güzel çözülüyor ki öykü, binlerce domino taşının devrilişini izleten terapi niteliğindeki videolardan aldığımız hazzı yaşatıyor âdeta. Anlatının bir yerine dibine kadar yozlaşmış, tamamen yıkılıp yeniden inşa edilme ihtiyacı duyan Amerikan eğitim sisteminin özetini de sıkıştırmayı ihmal etmiyor. Jackman tarafından başarıyla canlandırılan bir çıldırma anında Tassone’un ağzına emanet edilen cümlelerle yolunda gitmeyen her şeyi de ters perspektiften dinletip kapanışı yapıyor. Beklediğimden daha yetkin bir filmle karşılaştığımı itiraf etmeliyim öncelikle. Yönetmen koltuğunda oturan Finley’nin komedi türünden miras bir ritim ile esasında pek trajik olan bir meseleyi hafifleştirmesi ve arkasında çok büyük bir motivasyon barındırmayan cürüm ile en basitinden dünya malı dünyada kalıyor dersi oldukça eğlenceli bir ikili olmuş. Bunların yanı sıra esas karakterinin cinsel kimliğinin de Amerikan suç tarihinden sıra dışı bir sayfa olarak nitelendirilebilecek meseleye ayrı bir katman eklediğini düşünüyorum. Tassone’un çıkışsızlığında hayal kırıklıklarının büyük bir payı var hiç şüphesiz. Ama bunun sadece mesleki değil, özel hayatıyla ilgili bir karşılığı olduğunu da görmek yaptıklarına hak vermemizi sağlamasa da en azından daha iyi anlaşılabilir bir hâle getiriyor. Kalanı da bu etli karakterleri teslim alıp ellerinden daha iyisini ve hatta kariyer zirvelerini yaşatan oyuncularının marifeti. Bilhassa Jackman’ın madem bana Oscar vermeyeceksiniz, o zaman Emmy’i almaya geliyorum diyen oyununu fosforlu kalemle çizerek öne çıkarmak şart.
MVP: Hugh Jackman (Frank Tassone)