Dizi Eleştirisi
The Great (Mini Dizi)
Netflix’e rakip olacak streaming servisi Prime derken Hulu’nun orijinal içerik konusunda yaptığı atakla rüzgâr yönünü değiştirdi, bilmem farkında mısınız. Belli bir ortalamanın altına kati surette düşmeyen seçkisinde kanalın yeni harikası The Great de derhal tüketilmeyi hak edenler grubuna adına yazdırmış durumda. Yakın tarihte Helen Mirren’lı Catherine the Great izlediğimiz için yine tarihin aynı safalarına gömülüp benzer buhranlar geçirmenin ne anlamı var diyenlere hemen projenin cezbedici taraflarını açıklayalım… Bir kere her şeyden evvel The Great, Yorgos Lanthimos harikası The Favourite’ın senaryosunu kaleme almış Tony McNamara üretimi. Dolayısıyla atak ve hızlı bir mizahı var dizinin. Lanthimos kadar insan evladından iğrenen bir tekst değil elbet; ama neredeyse herkesin kötü karakter olduğu bir dünyada ellerin açıkça oynandığını ve durmadan bir güç kavgası verildiğini hayal edin. İkincisi, dizi Catherine the Great’in tahta oturmadan önceki yıllarını, saraya ilk geldiği dönemi konu alıyor. Monarşinin içerisinde sıfırdan var olma çabası, her daim olan düzenin içerisine doğmuş kimselerin baş kaldırma hikâyelerinden keyifli olduğu için basamaklarını kendi inşa eden bir kadını, hele ki bu kadar ataerkil bir düzenin içerisinde yeri göğü yararken izlemek fazlasıyla keyifli. Üç ve belki de en önemlisi ise bu alıştığımız, ağdalı kostüm dramalarından biri değil. The Great tarihsel gerçeklere tutturduğu iplerini epey esnek bırakmış ve bildiğimiz her şeyi komediyle oymuş bir güzel. En seksüelinden, salt güç ile alakalı olanına kadar her ilişki bu ritimden besleniyor. O ikili diyaloglarda tenis maçı gibi espri üstüne espri koptuğunu, iğne üstüne iğne sokulduğunu izliyoruz. Ortaya çıkan sonuç ne oluyor bu durumda? Bakmaya kıyamadığınız bir kast ile güle oynaya Rusya’nın altın yıllarına girizgâh yapıyor, kostümlerden, setlerden ve tarihe adını yazdırmış insanların aptallıklarına bakınıp 10 bölümü saniyesinde eritiyoruz. Görsel tamamlanmışlığını, komedisinin dozunu övdüğüm kadar hikâye kurabilme beceresine alkış tutamıyorum ne yazık ki The Great. Eğer bir yerden eleştiri getirmek gerekecek olursa tek bölüme atanmış öykülerinin bu tempodaki bir dizi için yeterli olmadığını ve bölümler arasında organik bir bağ kurulmasına ihtiyaç duyulduğunu düşünmekteyim. Ancak bunu da rollerine pek yakışan Elle Fanning ve Nicholas Hoult’un parmak ısırtan yetenekleriyle kapatmışlar sanki. Bu yıl en çok güldüğüm dizinin bu ikiliyi barındıran, 18. yüzyıl başlarındaki Rusya’dan bir yapım olacağı kim aklına gelirdi? Meraklandığım tek şey acaba belli bir başarı elde edilmesi dahilinde devamını getirirler mi. Hoult’un tarihi değiştiremeyecekleri için çerçeveden çıkacak olması tat kaçırsa da Fanning’in ağzını yaya yaya Voltaire demesini bir kez daha izlemek istiyorum galiba. O zaman ne diyoruz? Huzzah!
MVP: Ayrım yapamayacağım, hem Fanning, hem de Hoult!