Eleştiri
Mogul Mowgli
Sosyal medyada bolca reklamını yaptım; ama burada bahsini edemedim sanırım. 11 yıllık kaşarlanmış bloggerınız Londra Film Festivali’ne basın akreditasyonu kaptı ve dolayısıyla önümüzdeki on beş gün boyunca yerinde yeller esen Filmekimi’nin ruhunu (Gerçi alternatif bir online seçki ve birkaç da fiziksel gösterim yapıyor İKSV.) LFF yazılarımla yaşatmaya çalışacağım. Hakkında fikir beyan edeceğim ilk yapım Ill Manors sayesinde hayatlarımıza giren Riz Ahmed’in kalburüstü performansıyla toparlamaya çalıştığı Mogul Mowgli. Pakistan asıllı yönetmen Bassam Tariq ile kaleme aldığı senaryo, dünya turuna çıkmadan evvel bir hastalığa yakalanan ve İngiltere’de yaşayan ailesini ziyarete giden bir rapçiyi konu alıyor. 2017 tarihli The Night Of sayesinde edindiği ünü, müzik kariyerindeki deneyimiyle de birleştirerek dünyaya daha yararlı, dişe gelir hikâyeler anlatmaya kendini adamış, aktivist kimliğini bir an olsun unutturmayan Ahmed’in kariyerinde yeni bir etli halka daha yani. Ancak özünü, izini kaybeden ikinci nesil göçmen hikâyelerinin ezberlerimize yerleşmiş kural kitabını elinin tersiyle itmesine karşın biçimsel anlamda barındırdığı özgünlüğü akışa yediremiyor. Mogul Mowgli’nin en büyük problemi kendini çok önemsemesi bana kalırsa. Tıpkı Riz Ahmed’in medyada gösterdiği varlıkta da hissettiğimiz gibi. Kimin neyi anlatmaya hakkı var diye sorgulamak elbette yanlış. Ancak en nihayetinde daha ayrıcalıklı, daha bilinçli, daha çok imkana sahip bir kesimi temsil ettiğini unutuyor gibi hissediyorum Ahmed. Burada işin içerisine ait olduğun kültürü kaybetmek, özünden uzaklaşmak ne kadar yanlış diye tamamen benim baktığım perspektiften sebep sorular da dahil oluyor. Gerçi ebeveynlerinin varoluş mücadelesini örnek göstererek kendi derdinin önemsizliğini de vurgulamış. Ama vardığı yerde çok ataerkil bir mesaj, babayla kurulan bağın iyileştirici gücü ve üçüncü dünya ülkelerine has “aile” kavramını koşulsuz şartsız kutsal kabul etmek gibi çok yorucu söylemler mevcut. Tüm bunların haricinde esas karakterin eve dönüşünde kas israfına ve hareket kabiliyetini zayıflatan bir bağışıklık sistemi hastalığının pençesine düşüyor olması üzerinden, o yıkıcı, bakın habis olan her şey içeriden de vuruyor metaforunun Mogul Mowgli’nin yegâne bel kemiği olması kısa sürede tekrara düşürüyor her şeyi. Nereye sığınacağız o zaman? İşte yazının başında da belirttiğim gibi Riz Ahmed kalburüstü bir performans sığdırmış henüz pandeminin pençesine düşmemiş bir dünyada nefes alıyorken prömiyerini Berlin’de yapmış bu minik bağımsıza. Şiir muamelesi gören rap müziğin anlam ve önemini anlayamamış bendeniz için sahneye davet edildiğimiz her anda eli biraz daha zayıflasa da toparlansın diye gözünün içine bakılan baba – oğul ilişkisini biraz olsun umursayabilmemiz de tamamen Ahmed’in becerisi. Eğer ki zirveye çıkıp paraya para demeyecek, orta direk bir ailenin çocuğuyla empati kurmak istiyor, henüz aile adındaki ilkel kavramın dokunulmazlığının esiri olmaktan kurtulamadıysanız da uğramanız gereken durak kesinlikle burası. Kalan sağlarla başka filmlerde görüşebiliriz.