Eleştiri
Azizler
Oscar oğlanıyız madem, pandemi dünyasında gelen kurallara uyalım, Şubat sonuna kadar gelen her filmi 2020 sinema yılına davet edelim diyerek açayım ben yazıyı. Bitse de kurtulsak dediğimiz seneye Bir Başkadır gibi sevmelere doyamadığımız bir projeyi sığdıran Berkun Oya ve Vavien’den beri kamera arkasına geçmeyen Taylan Biraderler’in Netflix bünyesindeki Azizler isimli buluşması, ama yerli yapımlara da mı aynısını yapacaksın diyenler için örnek olarak dursun. Gerçi elimizde incir çekirdeğini hasıl eyleyecek kıymetsizlikte bir iş var. Parçası olduğumuz toplumun kanayan yaralarına hâkimiyetini henüz kanıtladığı için alkış tuttuğumuz Berkun Bey, bu sefer de anlamayan, dinlemeyen, sormayan, sorgulamayan yersiz yerlilerimizin karakteristik özelliklerinin hepsinden bir denyolar kumpanyası çıkarmış. Etrafındaki kalabalıktan bağımsız olarak yalnız diye nitelendirmeye müsait dört erkek (bu erkek kısmının altını bilhassa çiziyorum) karakterinin nedensiz varoluşumuz içerisindeki mesnetsiz vaziyetlerini inceliyor parçalar hâlinde. Paranın, ölümün, eşin, başarının ayrı ayrı nefeslendirmediği derin bir mutsuzlukla kahrolasınız diye de sonuna kadar kapılarını aralıyor izleyicisine. Ritmini ve meselesini kavradıktan sonra kolaylaşan seyri net bir şekilde parçalara ayrılmasa da hem kendi kuyruğunu kovalayan fikirlerden, hem de bir türlü dünyalarını birleştiremediği karakterlerinden sebep bir araya gelince bütüne ulaşmıyor sanki. Ancak beni daha da derinden rahatsız eden şey, problemlerinin tamamını artık eskimiş, pek erkek gözüne mahsus bir yerden kurması. Hiçbiri iyi yazılmamış kadın karakterlerinin, ciğerleri beş para etmez beylerin dünyasında neredeyse her şey gibi kartondan bir aksesuara dönüşmesi belki hakikate yakın; ama bu ıssız adamlık türküsünde tuvaline renk atabilmek için yeni Türkiye’nin eseri bir bacaksızdan başka kullanacağı bir şey de olmayınca bir seyirci olarak sevmesi imkansız adamlarından topuklarımı bir yerlerime vura vura koşarak uzaklaşmak, nefeslenmek istedim sanırım. Bu mümkün olmayınca da geriye giderek bayatlaşan kısa güldürüler kaldı maalesef. Başından sonu belli, çıkış yeri olmayan saadetsizliğin yaşam enerjisini ezen bir yorumu diyerek özetlemek istiyorum o yüzden Azizler’i. Oldukça kişisel bir yerden, sebebini bulmakta zorluk çektiğimi de not düşerek, Engin Günaydın ve Haluk Bilginer’i izlemekten pek sıkıldığımı da ifade edeceğim izninizle. Yerli komedimizin bu gariplikten ekmek yiyen iki aktörün ellerinde bir ileri bir geri benzer formlarda şekillendirilmesinden şahsen ben çok yoruldum. Ellerine geçen her rolü de bir şekilde o artık ezber ettiğimiz yelpazelerinde bir yere konumlandırdıkları için hangi projede yer alırlarsa alsınlar aynı sonuca varıyoruz. Neyse ki burada yönetmenlerin tercihlerinden ve tabii metnin istediğini de verebilmek adına iki aktörün de kendilerini çekerek oynamaları olası horoz dövüşünün önüne geçmiş. Ama yok yahu, tat hep aynı. O ne yapsam olmuyor adam Engin Günaydın ve bakın nasıl oynuyorum oyunculuk budur bey Haluk Bilginer. Ruh ve beden etkinliklerimin verimliliğini azaltan her oyuncuya gözlerimi kapayıp Fatih Artman’la yeşermeyi beklemeye geri dönüyorum.