Dizi Eleştirisi
Your Honor (Mini Dizi)
Tartışmalı bir fikir beyanıyla açacağım yazıyı izniniz olursa. Breaking Bad’in efsane statüsünü elinden almış Better Call Saul’un mevcudiyetine rağmen TV’nin altın çağına geçişimizde çok önemli bir rol oynadığını inkâr etmiyorum. Ancak Bryan Cranston’ın Walter White haricindeki kariyerinde (Malcolm in the Middle’dan Trumbo’ya, Sneaky Pete’ten bağımsızlardaki irili ufaklı rollerine kadar) bu tiplemenin çok da özgün bir üretim alanından çıkmadığını görmek mümkün. Aynı skala içerisinde o inişleri çıkışları belli olmayan beylik portrelerin aktörü kesinlikle Cranston ve yapımcı kimliğiyle arkasında da durduğu Your Honor isimli bir İsrail yapımından uyarlama Showtime mini dizisi artık iyice kuklanın iplerini gördüğümüz bir ifşa olmuş. The Good Wife’ın yaratıcıları Kingler’in CBS’in kadrolu elemanı olması, Showtime’ın da CBS’in kardeşi olması sebebiyle isimlerinin bu proje kapsamında geçmelerine engel olamadıklarını varsayarak izledim The Night Of’a ilham vermiş Criminal Justice’in yaratıcısı Peter Moffat’in imzasını taşıyan Your Honor’ı. Bitmek bilmeyen tesadüfler zincirinin startında bir yargıç, bir mafya babası ve bu iki aileyi buluşturan bir kasıtsız adam öldürme suçu var. Astımlı çelimsiz oğlanımız öğretmeninin yatağından çıkıp, doğum gününde eşkiya babacığından aldığı motosikleti deneme turuna çıkarmış diğer oğlumuza çarpıyor ve nihayetinde iş sosyal sınıf, ırk, ayrıcalık üçgeninde adaletin kime ne kadar, hangi koşullarda düştüğünü incelemeye koyulan, babaların evlatları için neler yapabileceğini test eden ataerkil bir pembe diziye dönüşüyor. Big Little Lies’ın ekranlarda estirdiği rüzgârın ardından bu gündüz kuşağına yakışan melodramların sayısı arttığı ve bir kısmını ben de övdüğüm için buradan vurmak istemiyorum. Fakat şöyle bir problemimiz var; Your Honor bütün meselelerini akla gelen en basit yollarla masaya taşırken tek bir karakterini dahi ete kemiğe büründürmeye gayret göstermiyor. Herkes payına düşen ahlak tanımının yettiği kadar insan olmayı bildiğinden, komfor alanının dışına taşmaya yeltendiği anlar başarısız eforlar olarak sonuçlanıyor. Zaten siyah ağırlıklı ve bütün kültürünü siyahların varlığı, müziği, kimliği üzerine inşa etmiş New Orleans’ın bu kadar beyaz bir parçasına hikâyeyi yerleştirmek de ayrı bir konu. Burada tabii ki de New Orleans’ta beyaz kimse yok iddiasında bulunmuyorum. Yalnız Your Honor’da esas problemin sistem olduğunu işaret eden anlatı cezayı da cefayı da siyah bireylerine çektirdiği için ülkenin demografiki çok daha farklı bölgelerindeymişçesine koca bir topluluğu arka plana süs eylemesini, kendi beyaz suçluluk duygusunu bastırabilmek namına harcamasını hem kolaycı, hem de yüzsüzce buldum açıkçası. Üstelik bu aymazlığı bitirirken tetiği de “masum ve geleceği elinden çalınan” bir başka erkek çocuğuna, ama öyküsünün siyah yarısını temsil eden birine çektiriyor. Cranston’ın kendi karikatürüne düştüğü oyunuyla birlikte de iyice çekilmez, sonu getirilemez bir hâl alıyor kısacası. Pandemi yılında televizyondan yana çektiğimiz yokluk olmasa sonu getirilemeyecek kadar kötü diyerek iddiamı artırayım da zaten Showtıme’ın olayı genel izleyicinin beğenilerini yakalayabilmek olduğu için çoğunlukla yüklenmem anlamsız kalıyor sanırım.