Kuir
But Perşembe: Çöküşler Bayramı
Geçtiğimiz hafta sinema yılını kapattığım için haber vermeden ara vermek zorunda kalmıştım But Perşembe’ye ama tabii ki ikinci sezonun beşinci ve altıncı bölümlerini konuşacağım yepyeni bir yazıyla huzurlarınızdayım bugün. Çok okunmadığından biraz kendimi tatmin etmek, queer içerik üretince rahat hissetmek adına yaptığım için bu seriyi ara verirken kimseye hesap verme zorunluluğu hissetmemek de güzel bir özgürlük alanı sağlıyor. Duygusal anlamda gezegenlerin asabımla dalgasını geçtiği şu günlerde nefeslenmek üzere Looking arası vermenin getirdiği rahatlığı alıp bağdaş kurarak başlıyorum dedikoduya…
Şampanya şişesini suratıma, hatta direkt ağzıma patlatsın istediğim Kevin ile aptal âşık Patrick’i en son yok bu böyle olmuyorlu bir yolları ayırma eşiğinde bırakmıştık. Ancak ne seninle ne sensiz diyen Teoman ile Berna hâlleri sebebiyle kopmak o kadar da kolay değil. Bir, aynı şirkette çalışıyorlar. İki, inanılmaz bir tensel çekim var. Bu Patrick ile Kevin’a özel sanılmasın. Russell Tovey beni senelerdir ekrandan, sahneden, iki semt öteden çekiyor zaten. Dokunmadan bunu hissedebiliyorum. Allah denilen varlık eğer varsa cinsiyetli mi cinsiyetsiz mi tartışmalarına kadın olduğuna inanarak katılabilirim. Hayır çünkü bu kadar güzel bir adamı ben bir erkeğin yaratabileceğine asla inanmıyorum. Öyle bir zevk, altyapı, göz ve izan erkeklerde yok.
Ay ne diyorduk? Hah Kevin ile Patrick! Neyse işte Patrick artık bir yol seçmiş zaten kendine. Biri olmayınca diğerine, diğeri olmayınca eskisine, tenis topu edasında (liseli şakası) bir o yana bir bu yana sallanıyor. Stabil bir fezaya ereyim de kafam rahat etsin demek yok. Halbuki Kevinsız da Richiesiz da var olabilecek bir şahıs. Onlar hayatına girmeden, Looking’in sularında yüzmeden evvel Patrick yine nefes alıyordu. Bu ya şundadır ya bundalığı da biraz başkasıyla tam hissetmeye meyilli olmasına bağlıyorum. Uzun ilişki ertesi balans kaybıyla alakalı bir tek başına var olamama durumu da değil üstelik. Pattyciğimiz bu girdaba bir aylık ilişkilimsilerle teslim oluyor.
Yalnız girdap demişken Richie’ye bir kamyoneti istediği yere götürebilmesi için yardım ederken aile hayatına da şahit olup aralarındaki geçmişle hesaplaşma fırsatı yakalamasına mutluyum. Yani en azından bu adam için ne ifade ettiğini görüp kendi değerini anladı ve sevilmenin iyileştirici gücüyüle, her ne kadar yine itiraflarıyla Richie’nin kalbini kırsa da, değerini daha da hissetti diye düşünüyorum. Yine kendi hayatına mı referans verdin Umurcuğum? Eh biraz öyle oldu. Tabii bu kadar dürüstlük gerekli mi canım Patty diye soranlar da olabilir. Hani en azından adamın kalbinin kırılacağını bile bile o gün gelmiştin hani kapıya, ben Kevin’ı kolilediydim de demezsin, mezara götürürsün sırrını.
Bu hafta Dom’u konuşacak pek bir şeyimiz yok garip bir şekilde. Doris’in ilişkisine burnunu sokmak haricinde hiçbir şey yapmadı. Arkadaşının mutluluğu için çabalıyor cancağızım. Agustin’in Eddie ile çıktığı yeni yolculuk hakkında da fikir beyan edesim pek yok. Ben etiket korkusu yaşayan insanların genelinden nefret ediyorum galiba. Yani sen netlikten nefret ettiğin için benim gibi belirsizlik sevmeyen birisini kendine uydurmak zorunda bırakıyorsun, doğru mu anladım? Sırf o özgüveni inşa edemedin, abidik gubidik bağlılık problemlerin için bir terapiste gözükmekten dahi acizsin ve ceremesini ben çekeceğim, öyle mi? Yok annem, yok bende işlemez. Aktivisttir, yardımseverdir, femdir, total paket çok ilginç de bu casual kalma ısrarı bana pek tehlikeli geliyor. Olmaz, olmaz bu iş olamaz.
Konuyu mecburen tekrar Patrick’e getireceğim izninizle. Mevcuttaki Cadılar Bayramı partisi, üzerindeki küften pastan silkinmek için bir egzersizdi, malumunuz. Ama Patty’nin öz sabotajı durur mu? Mümkün değil! Bir şekilde Richie’yi yeni beraberliğinin reklamını yapacağı şekilde, Kevin’ı da kocasını alıp oraya sürükleyecek sinyallerle aynı çatı altında buluşturmayı başardı. Hadi bunla yetinse, neyse. Bari gördüğünde kafayı yeme be çocuk. Sakin kal, damarlarındaki alkolü hatırla. Ulu orta girdiğin HIV üzerine fobik tartışmadan, Kevin’ın kocişinin görüş alanında imalı konuşmalardan kaçın. Ama yok işte duygularını bir güzel giyiyor bileklerine, sonra da ağlanıp duruyor neden oldu diye.
Garip, her hafta farklı bir yöne sürükleniyorum Looking’te. Henüz closet karanlığını terk etmemişken izlediğimde bu kadar bağ kurmamıştım hiçbir karakterle doğal olarak. Şimdi de baktığı yerler beyaz ve cis gelse de kendi ayrıcalıklarını inşa etmeyi başaran bir kalabalığız biz zaten. Kendimiz olabilmek, çevremizi de seçebildiğimiz ailemizle donatmak bir ayrıcalıksa ben böyle bir üstünlüğü kabul edebilirim sanırım. Fakat sona yaklaştıkça içeriden değil de dışarıdan bir göze dönüşmeye başladığımı fark ettim. Yani sanki o dertlerle bağ kurabilme, her ayrıntıda kendimi bulma faslım sona erdi gibi. Biraz arkadaşımı dinliyormuş da onlara akıl veriyormuşum gibi bir tavırla tüketiyorum.
Geriye yazacak sadece üç But Perşembe yazım kalmış olmasının da derin acısı var bu arada, çaktırmayın. Bırakmak istemiyorum hiçbirini. Bilhassa da Patrick’in bu Carrie Bradshaw misali iki adam arasında gidip gelmelerini. Hele ki Cadılar Bayramı ertesinde değil birkaç aylık, birkaç dekatlık meselesi varmışçasına elinde çekirdeklerimle alandayım. İstiyorum ki Richie’yi pamuklara sarıp sarmalasın, Kevin’ın üstüne bıraktığı toksikliklerden arınırken acısını da doya doya yaşasın. Neyse neyse sustum, yine bir drag analığına girişiyorum galiba. Gerek yok. Hadi haftaya buluşalım, beni özleyin anacım. Byeeeee!