Dizi Eleştirisi
Time (Mini Dizi)
Podcast dahilinde konuştuk diye kenara koyup bahsini etmemeyi aklımdan geçirmiş olmama rağmen BBC üretimi Time birkaç kişiye daha ulaşsın diyerek 400 kelimede aradan çıkaracağım sanırım. Yer aldığı her projede ölmeye alışmış Sean Bean ile değeri asla bilinmeyen Britler’den Stephen Graham’ı buluşturuyor üç bölümlük mini dizi. Alkollü araba kullanırken birinin ölümüne sebep olan Mark, içeriye girdikten sonra suçluluk duygusuyla yüzleşirken hapisanedeki sert koşulların da tadına bakıyor mecburen. Diğer tarafta da mevcut imkânlar dahilinde işini doğru düzgün yapmaya çalışan şerefli gardiyanımız Eric, mahkumlar tarafından içinden çıkamadığı bir anlaşmanın muhattabı oluyor. Kısacık süresi içerisinde bu iki karakterin de başından değil kafalarından geçenlere içmek istediği buhranlarına tanıklık edip bir taraftan da suç ve ceza kavramlarını tekrardan masaya yatırıyoruz. İnfaz kurumlarının nihayetinde sadece sabıka sahibine değil, ailenin dışarıda beklemek zorunda kalan fertlerine de tesir ettiği mesajını vermeye çalışan tonlarca yapım olsa da, Time’ın bunu ters perspektiften söyleyebilmek gibi çok önemli bir yetisi var her şeyden evvel. Burada cezayı alan şahısa duyulmaktaki öfkeyi de unutmadan başımıza geleceklerden bihaber sürdüğümüz hayatlarımızda her şeyin mümkün olduğunu söyleyerek bir kapı açıyor ayrıca. Tabii ki de erkek egemen bir habitatta vuku bulduğu için bütün olaylar, maskülinitenin toksik mevcudiyeti de hep vitrinde. Hatta burada merkeze konulan iki karakterin oyunu kurallarına göre oynamaktansa hep daha insaflı ve insani tarafta bulunmasının onları diğerlerinin gözünde zayıf kıldığını, bu sebeple de sürüden ayrıldıklarını söylemek mümkün. Erkeklik denilen lanet kavramın yarattığı bir mahpus daha var yani tüm bu anlatının içerisinde. Bütün zincirin koptuğu noktalara hep aynı tahakkümün izleri bırakılmış. Time, sadece içeride farklı konumlarda da olsa ödenen bedelin zaman karşılığını değil toplumsal kültürün asırlardır yıkılamamış tabularıyla birlikte birey üzerinde yarattığı baskı üzerinden harcanan zamanı da işaret ediyor kısacası. Tüm bunlara ek olarak hem Sean Bean’in, hem de Stephen Graham’ın kariyerinde parmakla gösterilebilecek performanslarının yanına yenilerini getirmesiyle birlikte Time’ın klostrofobik atmosfer içerisinde hikâye anlatma sanatının oyuncaklarını kullanarak çıkardığı manzara daha da keyif verici bir hâl alıyor. Tek bir yerden vuracak olursak, Bean’in karakteri Mark ile ilgili olarak çözüm noktasında eli bir hayli zayıf kalıyor dizinin. Buradan tek birincil meselesini Mark’ın geçmişi eylemeyerek sıyrılsa da sözde ifşasının amaçladığı şoku yaratamadığı aşikâr.
MVP: Stephen Graham (Eric McNally)