Takip et

Dizi Eleştirisi

(Yeni) Sezon Günlükleri Vol. II

tarihinde yayınlandı.

Bir takım transferlerin ardından nihayet dengeyi buldum ve Oscar Boy’a da vakit ayırabilmeye başladım. Bugün biriktire biriktire bir hâl olduğum dizilerden yine bir dörtlüyü ağırlayıp elimdekileri eritmeye çalışacağım bakalım. Hiç lafı uzatmayalım, direkt konuya girelim. Buyursunlar…

[one_third][/one_third]

[two_third_last]

THIS WAY UP (2. Sezon)

İrlanda’nın dünyaya bahşettiği büyük yetenek Aisling Bea, kendi izleyicisini bir şekilde bulmayı başaran dizisi This Way Up’ın ikinci sezonunda akıl sağlığına dair labirentlerde gezinip gündelik lakırdılardan büyük cümleler çıkarmaya devam ediyor. Aine’mız yere daha sağlam bastığı ikinci seride bu sefer daha bağımsız ve sevenlerini de oldukça az korkuttuğu bir yerde. Geçtiğimiz haftalarda The Crown sayesinde Emmy ile buluşan âşığı rolündeki Tobias Menzies ile mutluluğun birinden değil, birinin yanında nasıl hissettiğinden geçtiğini öğrenirken ablasını canlandıran Sharon Horgan da evlilik öncesi köprüden son çıkışta minik bir deneme yapıyor. Hem kocaman bir şehrin içinde kaybolmalı, hem de dünyada minik birer kum tanesi olduğumuzu hatırlatmalı dramedisi ilk sezon kadar sert değil belki ama insan olmaya dair aşina olduğumuz gözlemleri yine yerli yerinde. Hâlâ onayı gelmemiş üçüncü sezon için en ön sırada beklemedeyiz.
MVP: Aisling Bea (Aine)

[/two_third_last]


[one_third][/one_third]

[two_third_last]

WHY WOMEN KILL (2. Sezon)

Bir antoloji olarak tasarlandığını ikinci sezonu başladığında öğrendim Why Women Kill’in. Lucy Liu muhteva eden ilk serinin Desperate Housewives-vari intikamdan makas alan öyküleri kendince bir keyif yaratmış, ama hemen tekrara düştüğünden yakıtı çabuk bitmişti. Paramount’a taşınan dizinin Allison Tolman’lı yeni parçasında da durumlar aynı. Bu sefer 1940’lı yıllara ışınlanıp zengin kadınlardan oluşan bir bahçecilik kulübüne katılmak isteyen Alma adında bir kadının hem sosyal, hem de sınıfsal anlamda merdivenleri hızlıca tırmanmak istemesi üzerinden gözünü karartması üzerinden bir hikâye var karşımızda. Ahlakçılar, ahlaksızlar, masumlar, katiller derken dönemin politik kimliğini de hiçe sayayarak masal ile pembe diziden bozma bir kargaşa çıkarmışlar ortaya. Tüm oyuncular nasıl bir materyalle muhatap olduklarının bilinciyle mübalağa ede ede oynuyor ama bu bayağı hikâye uzantılarının kusurlarını örtbas etmeye pek yaramıyor ne yazık ki. Finaline getirmekte zorlandığımı not düşeyim.
MVP: Nick Frost (Bertram Fillcot)

[/two_third_last]


[one_third][/one_third]

[two_third_last]

THE NORTH WATER (Mini Dizi)

Weekend ve Looking sebebiyle ömrüm boyunca müteşekkir olacağım Andrew Haigh’in imzasını taşımakta BBC yapımı The North Water. Ian McGuire’ın aynı adlı romanından uyarlanan mini dizi, kutuplara giden bir araştırma gemisinde doktor olarak görev yapmış Patrick Sumner ve acımasızlığıyla nam salmış balıkçı/avcı Henry Drax’ın etrafında dönüyor tüm öykü. Bir tarafta Skins’te tanıştığımız günden bu yana yeteneklerinin sınırları olmadığını bildiğimiz genç aktör Jack O’Connell, diğer tarafta da son dönemde yaptığı rol seçimleriyle hepimizin takdirini kazanan Colin Farrell var. Görsel anlamda pek doyurucu yapımın en büyük sıkıntısı Haigh, romana fazlasıyla sadık kalmayı tercih ettiğinden tıpkı kitaptaki gibi o ağır tempoyu fazla benimsemesi. Üstelik yavaş yavaş yanarak finale hazırlayan bir ritim de değil bu. Düpedüz aksamalara ve ilgi kaybına da neden olan, oyuncuların koca bir hiçliğin ortasında sükunet de rol arkadaşlarıymış gibi oynamalarına sebep olan bir ağırlık.
MVP: Jack O’Connell (Patrick Sumner)

[/two_third_last]


[one_third][/one_third]

[two_third_last]

SCHMIGADOON! (1. Sezon)

Saturday Night Live’dan tanıdığımız Lorne Michaels’ın yapımcıları arasında yer aldığı Schmigadoon, güzel bir sürpriz oldu benim adıma. Müzikal tiyatroya duyulan, okyanusun bu tarafında anlamlandırmakta güçlük çektiğimiz aşkın en keyifli yorumlarından biri var karşımızda. SNL’deki değeri anlaşılmadığı için çok üzüldüğüm Cecily Strong ve Comedy Central’da yol arkadaşı Jordan Peele ile yaptığı programla ünlenen Keegan Michael-Key’i buluşturan yapım, pek çok Broadway efsanesini de yanına alıp kendilerini yanlışlıkla müzikallerle bezeli hayali bir evrende bulan, ayrılığın eşiğindeki bir çifti konu alıyor. Absürtlükte yarınları düşünmeden istediği yere koşan, çok sevilen yapımların zayıf noktalarına dikkat çeken ve tüm bu şakalaşmalar sırasında referans edindikleri kült müzikalleri onore etmekten de kaçınmayan dört dörtlük bir iş. Mizahının biraz daha edepsiz olmasını arzu etmedim değil. Ancak her yaştan izleyiciye hitap eden bu hâliyle bile öyle leziz ki…
MVP: Cecily Strong (Melissa Gimble)

[/two_third_last]

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin