Eleştiri
Happening
Yarıştığı 78. Venedik Film Festivali‘nden Altın Aslan ile ayrılan Happening, orijinal adıyla L’événement, bu yılın sinema olaylarından biri olarak addedilebilir esasında. Mais vous êtes fous isimli ilk uzun metrajlısından iki sene sonra kamera arkasına geçen yönetmen Audrey Diwan, altmışlı yılların Fransa’sında istenmeyen bir hamilelik yaşadığı için, o sıralarda kürtaj olmanın yasa dışı sayılmasıyla birlikte tekil bir mücadelenin peşine düşen Anne adında genç bir edebiyat öğrencisini kondurmuş filminin merkezine. Çok yakın tarihten, Eliza Hittman’ın başarılı bağımsızı Never Rarely Sometimes Always‘i de bir hayli hatırlatan Happening, oldukça sert bir tona sahip. Film tek bir olaya bağlı kalmaktansa bir ruh hâlini, kurulan gelecek hayallerini hiç etme teşebbüsünde bulunan bir durumdan kurtulmak üzere verilen üstün mücadeleyi konu alıyor. Bu uğurda da, geçtiği zaman aralığında kürtaj yaptıran kadınların hüküm giydiği gerçeğini de unutmadan, eylemleri sonucunda toplum tarafından biçilen rollere katlanmak zorunda bırakılanların sesi olmaya soyunuyor ve bunu da ana akımın formüllerinden uzakta bir yerde yapmayı tercih ediyor. Izdırabın ve kanın başrollerde yer aldığı söylenebilecek yapım, şimdilerde Filmekimi dahilinde seyirciyle buluşsa da, geçtiğimiz hafta tamamlanan 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali‘nde fenalık geçirerek bayılmalı reaksiyonlar alması da boşuna değil kısacası.
Anamaria Vartolomei tarafından canlandırılan Anne’in çehresini terk etse de sırtından ayrılmayan yönetmen Audrey Diwan, karakterin duygu durumunu bir an olsun unutmamamız için büyük bir çaba sarf ediyor. Bunu henüz hamile olduğunun seyirciyle paylaşılmadığı açılışından itibaren hissediyoruz. Akademide kalmak gibi bir hayali bulunan Anne’in, bulunduğu habitatı tanımlayarak başlıyor işine. Sağlıklı tek bir korunma yönteminin mevcut olmadığı altmışlarda, ailelerinden uzakta eğitim hayatına başlayan gençler, “yasak” olanı çiğnememek için bedenleriyle savaş verse de şehvetin devreye girdiği yerde ufak kaçamaklar bir çıkmaza açılıyor. Anne de bu talihsizliği yaşamak zorunda kalmış sayısız genç kadından biri. Hem devletin hem sağlık örgütlerinin korunmak ve kürtaj konusundaki kanunları doğrultusunda en direkt yoldan cinsel yaşantıya karıştığı bir dönemde verilen bir mücadele bu. Beden ve cinsiyet politikasının sadece kadınlar üzerinden konuşulmasının, herkes tarafından bir tahakküm alanına dönüştürülmesinin en hakiki örneklerinden biri ayrıca. Zaten Audrey Diwan’ın bu noktada filmindeki karakterin ismi değişse de hikâyesinin aynı kalacağınının bilinciyle öznel bir katarsisin değil, kapısı herhangi bir kadının öyküsüne açılabilecek genellikte bir karakter yazmayı tercih ettiği çok belli oluyor.
Happening kesinlikle Anne’in hamileliği kimden, geçmişinde kim vardı, geleceğinde kim olacak gibi sorularla ilgilenmiyor. Hatta bu sualleri ve gelecek tahmin ya da cevapları gereksiz bulduğunu da ima etmekten hiç çekinmeyen bir yapım. O yüzden kimileri için bir manifesto gibi hissettirmesi çok doğal, ki içerisinde politik bilincini diline yansıtan bir karakter de mevcut değil. Kapalı kapılar ardında yapılan sohbetlerde “kadınlar neden seçimsiz bırakılıyor?” sorusunu sormaya yetecek bir ortam asla oluşmuyor. Kaygıların önderliğinde kaybolmaktan, ceza almaktan ve bundan da öte ölmekten korkan bir karakteri takip ediyor, her şeyi de onunla birlikte hissediyoruz çünkü. Geniş bir süreye yayılmış sarsıcı deneyimin altını çizmek üzere sürekli zamanın nasıl aktığını hatırlatan yazıların çıkması da üzerimizdeki baskıyı artırmaya yönelik. Ve burada, grafik olmaktan çekinmediği pek çok sahne bulunsa da bedensel tahribatı sergilemekten çok, oyuncusu Vartolomei’n suratındaki ızdırabı, gözlerinin ve zihninin içine dalarak daha da efektif bir şekilde aktarmayı başarıyor yönetmen Diwan.
Bir yakarış, devinime uğrasa da değişmeyen düzene açılan bir protesto bayrağı Happening. Bugün bile tartışılan çok basit ve temel bir hakkın karşısında durmayı yeğleyenlerin akıl tutulması yaşadığını, sadece genç bir kadının çaresizliğinde oynadıkları rollerle göstererek gündemine alması, biraz pasif durduğunu düşündürmesine rağmen, dev bir pankart ya da slogandan çok daha fazlası olmayı başarıyor film. Lübnan asıllı Fransız yönetmen Audrey Diwan’ın gazetecilik geçmişini de, dökümanlarını biriktirerek finale uzanan Happening’teki tercihlerden anlayabilmek mümkün. Bambaşka bir konu ve temsilin ürünü olsa da parçaları özenle birleştirilmiş Tom McCarthy filmi Spotlight ile yapısal bir akrabalığı bulunduğu bile söylenebilir. Ancak tabii ki de Diwan’ın sineması çok daha korkusuz, acımasız ve çarpıcı. Kariyerindeki ikinci filmiyle Altın Aslan’ı kucaklaması ve Chloé Zhao, Julia Ducournau derken kadın yönetmenlerin yılına dönüşen 2021’de radarımıza girmesi boşuna değil. Mutlaka salonda deneyim edilmesi gerekilen Happening’in tetikleyici olabilecek tarafına da dikkat diyerek, Diwan’ın başarılarla dolup taşacağına emin olduğum kariyerini izlemeye koyuluyorum şimdi.