Dizi Eleştirisi
Ozark (4. Sezon)
Uzunca bir süredir vaktimi başka mecralara ve filmlere ayırdığımdan, büyük aşkım televizyon için yazı yazmıyordum bilmem farkında mısınız. Ama bugün, 2021’i 50 dizi önerisiyle kapatmamın neredeyse bir ay sonrasında sahalara geri dönüyor, biriktirdiklerimi ve gündemde olan yapımları yazmaya başlıyorum. İlk durağım da Breaking Bad, Mad Men gibi televizyon efsanelerinin izinden giden, son sezonunu iki parça hâlinde yayınlayacak Ozark‘ın veda busesindeki birinci kısım. Dördüncü sezonunun ilk yedi bölümüyle huzurlarımıza çıkan Ozark, Vince Gilligan’ın fenomen dizisinin ardından yine aynı formülde, ancak Netflix’in çabuk tüketime daha açık koşulları dahilinde yeni bir deneme mi derken vasıfsız erkeğin ailesini kurtaran bir canavara dönüştüğü alt türde kendi yerini açtı. Yaptığı komedilerden tanıdığımız, hatta tüm zamanların en iyileri arasında sayılabilecek Arrested Development ile hayatlarımıza giren Jason Bateman’ın maharetlerini de görme imkânına eriştiğimiz yapım, mavisi bol, diziye de ismini veren bir kasabada uyuşturucu ticaretiyle kazanılan parayı aklayan aile Byrdeler’i bir şekilde vazgeçilmezlerimizden biri hâline getirmişti. Ölümün kıyısından döndükleri, kovid sebebiyle araya giren neredeyse iki yıllık zaman zarfının ardından da gerilim aynı seviyede varlığını sürdürüyor.
Bütün gücünü hikâye kurgusundan alan bir dizi olması sebebiyle Ozark senaristlerinin kendilerine daha geniş hareket alanları yaratmalarıyla sezonların sayısı arttıkça dizinin ritminde de bir yükseliş oldu hiç şüphesiz. Ozark, bilhassa geçtiğimiz yıl mevcuttaki bütün ahlaki çıkmazları da yerle bir ederek elini kana bulamamış, affedilmez günah işlememiş tek bir kişinin kalmadığı manzarasında kendine yeni bir oyun bahçesi yarattı. Ancak dördüncü sezon anlaşmazlıklarını bir başka boyuta taşıyor. Ebeveynlerinin hatalarının vebalini çekmekten yorulmuş bir adet Jonah ve dolaylı yoldan makus talihinin kurbanına dönüşmüş Ruth’un yardımıyla artık madem battık, daha da batalım demeyen birilerini görmenin verdiği bir ferahlık var. Bütün kayıpların sonrasında salt kötülüğün, en azından Byrde ailesi tarafından işlenen suçların yarattığı bağımlılıkla gözümüzün görmediği bir ihtimale yüzünü dönüyor Ozark. Büyük finale yaklaşırken, esasında en başında sırf ölmemek için yapılan işlerin, getirdikleri güçle birlikte sarhoş olmuş karakterlerine gerçekliği, eski normallerine özlem duyanları hatırlatarak derin bir uykudan uyandırmaya çalışıyor. Daha evvel parmağını sokmadığı bir deniz değil bu Ozark’ın. Ama unuttuğumuz ya da unutmamız için uğraşılmış bir yer, orası kesin.
Hem kural bozmadan, hem de son iki sezonunda çizdiği rotayı bir hayli değiştirerek yol alıyor dizinin yaratıcıları. Ancak iki parçaya bölmek, bir hikaye blokunu on bölümde anlatmaya alışmış kalemlerin aynı materyali 14 bölüme yaymak mecburiyetinde olmalarının fazlasıyla hissedildiği bölümler izledik ne yazık ki. Altı bölümde lafı dolandırıp, bütün öfke kusma işini ve heyecan yaratan olasılıkların kapılarını yedinci bölümde açıyorlar. Buna rağmen tempoda bir sıkıntı yaşanmaması takdire şayan tabii. Fakat niyetlerini kamufle edebilmiş de değiller. Burada yine Laura Linney’nin yere bakmadan yürek yakan ve hatta kafa kesen performansının, Alfonso Herrera transferinin, evin çocuklarının artık büyüklerle aynı ligde yarışan oyunculuklarının, Julia Garner’ın zirveyi görmesinin ve varlığıyla huzurumuzu kaçıran Lisa Emery, nam-ı diğer Darlene’in payı büyük. Bu dört başı mamur ekip çalışmasıyla da bir şekilde finale taşınacağımıza şüphe yok. Ama yeni bir kara parçası keşfetmeden, ama Netflix’in tek oturuşta bitirmeniz için çabalayan hâline köle olarak, ama ara duraklarda fazlaca oyalanarak… Şikayetçi olan izlemesin gibi bir yerden tutup artık, bu kadar yılın hatırına bitiş çizgisine ulaşırız.