Eleştiri
Nope
Jordan Peele’ın korku sinemasını dönüştürdüğü filmografisiyle, tam olarak ilgi alanına giremediği izleyicinin bile takdirini topladığına şüphe yok. Her daim toplusal meselelerden türetilmiş alegorilerin yer bulduğu janrı daha da kompleks bir forma büründürüp, çağdaş konuların tartışma alanı hâline getiriyor. Neredeyse bir gişe filmi hissiyatı yaratan son alamet-i farikası Nope da, beyazlara ve orta batıya atanmış at yetiştiriciliği mesleğini icra etmekteki siyah bir aile işletmesini merkezine almakta. Irkın baş kahraman olduğu kontrastlar ve tarihin tekerrür ettiğine duyulan inancı her daim taze tutan habitatların yer ettiği sinemasında, Peele yine aynı yerde yapıyor elbette manevrasını. İlk hareketli görüntüde yer alan jokeyin siyah olduğunun altını çizmesinden, Amerikan kültürünün absürtlüklerle dolu western ayağındaki otoriteryanizmi hatırlatmasına kadar her şey Jordan Peele tadı barındırmakta. Ancak ilk filmi Get Out ve ardından gelen Us’ta net bir şekilde hissedilen mesaj verme kaygısı yeni projesi Nope’un temel motivasyonlarından biri değil. Filmlerini izleyerek büyüdüğü sinemacıların izinden, konfor alanı olan korku türüne de sırtını dönmeden bir bilimkurgu çekmiş bu defa. Kendi Close Encounters of the Third Kind’ını yaratırken üretiminin tohumlarını eken dünya görüşünü bir kenara atmasa da ikincilleştirmiş, daha doğrusu biraz olsun saklamayı, derinlere gömmeyi uygun görmüş. Özetle ilk kez epik bir sinema deneyimi yaratma arzusu ön planda. Görüntü yönetmeni Hoyte Van Hoytema’yla da Arrival ile aynı sinematik evrene aitmiş gibi duran bir illüzyon yaratıp bu amacının peşinden koşuyor. Yüzeyi birazcık aşındırdığımızda ise meseleyi medyanın dönüşümüne getirdiğine şahitlik ediyoruz. Yalnız burada kurduğu garip bir ilişki var Peele’ın. Skeç komedisinden gelmesinden sebep hicvi hep en direkt yoldan servis etmesine karşın, yayın ve kitle iletişim araçlarının teknolojiyle bağını kopartan bir “canavar” yaratırken daha büyük bir resim çizmiş. Bitmeyen sömürü zincirinin kudretli temsilcisi bulut güçlenirken, karşısında aptallaşanlar, gözünü alamayanlar birer yem oluyor. Neden bir bulutun ardındaki dünya dışı varlığa cisim yerine kimlik atadığımızı çözerken de biraz burada mesai harcamasını istiyor seyircisinin. Doksanlardan kalma bir sitcom’un yıldız maymunundan sinemanın sessiz siyah kahramanlarına kadar, Us’ta da gündeme getirdiği ayrıcalıklı kesimlerin kendi amaçlarına hizmet eder şekilde azınlıkların kimliklerini çalmasına duyduğu öfke farklı formlarda vücut bulmuş. Üstüne okudukça, farklı zihinlerden farklı yorumlarını duydukça katmerlenen Nope’u bir “deneyim” olarak değerlendirmeye almam da biraz bu sebepten. Zengin sosyal eleştirisinin yanı sıra çağımızın en iyi oyuncularından Daniel Kaluuya ve film için yapılan tanıtım turunda verdiği röportajlarla yıldızlaşan Keke Palmer’ın da filmin başarısına katkıları büyük. En nihayetinde hem kandaşlıktan, hem de kandan öte bir ortak yaşanmışlığın verdiği sessiz yeminden besleniyor Nope’taki çiftlik ahalisi ile dostlarının adanmışlığı. Kaluuya ile Palmer’ın da neredeyse birbirine zıt sayılacak biri sessiz, diğeri alabildiğine gürültü oyunlarıyla tarifi imkânsız bir denge kuruluyor ve Peele’ın oyuncu yönetimi konusundaki marifetleri bir kez daha kendini gösteriyor.