Eleştiri
Leila’s Brothers
Asghar Farhadi’nin intihal davasıyla İran Sineması tarafından ihanete uğrayınca bükülen boyunlarımızı doğrultmaya çalışıyor Leila’s Brothers. 75. Cannes Film Festivali’nden FIPRESCI Ödülü’yle ayrılan, Saeed Roustayi tarafından yazılıp yönetilmiş yapım, beraberinde getirdiği tartışmalarla da epey konuşulmuştu hatırlarsanız. Navid Mohammadzadeh’in kırmızı halıda eşini öpmesi üzerine film İran’da yasaklandı, filmin oyuncularından Saeed Poursamimi ve Farhad Aslani hakkındaki taciz suçlamalarıyla İran’da yeni bir #MeToo dalgası başladı ve tüm bunların üstüne başrol Taraneh Alidoosti, Mahsa Amini protestoları sırasında destek paylaşımı yapan Mohsen Shekari’nin idam edilmesine karşı çıkıncı tutuklandı. Şimdi de İran’ın bugünüyle hem direkt hem de dolaylı yoldan pek alakalı ve bilhassa çağdaş Tahran’ı tarifsiz bir gerçekçilikle merkezine alan Leila’s Brothers, MUBI bünyesinde seyirciyle buluşuyor. Cannes ertesi Fransa’da vizyon görse de ABD ile Birleşik Krallık’ta geniş gösterim yapmayan filmin 2023 sinema yılı dahilinde değerlendirilmesine, üst sıralarda kendine yer bulmasına da şimdiden hazırlansanız iyi edersiniz.
Rus edebiyatından fırlamış bir roman olma ihtirasını hiç kaybetmeden, bir ailenin hayatta kalma çabasını konu alıyor basitçe Leila’s Brothers. Ambargolar sebebiyle ekonomisindeki çalkantılar orta sınıfı bütünüyle yok etmiş, toplumun büyük bir kısmını fakirleştirmiş, bizlere de pek yabancı gelmeyen bir coğrafyada ismine Leila’yı iliştirse de kılıcının ucunda ataerki var. Doğru düzgün kazanmayan, çoğu işsiz dört erkek kardeşiyle bu aileyi toparlamak isteyen Leila’nın savaştığı esas cephe elbette patriyarkanın asırlık hânedanlığı. Babasının da paçalarına sarıldığı düzenin karşısında dimdik durarak hakkı olan, ama eline hiç geçmeyen her şeye karşı şerefli bir direniş gösteriyor. Filmin içerisinde de söylediği gibi nasıl düşünmesi değil, ne düşünmesi gerektiği öğretilen insan yığınının içerisinde isyanın orkestra şefliğini üstleniyor Leila. Hayattan daha gerçek bu evin içinde var olmuş bir kadını ve tabii ki ailesi de melodrama öykünmekten çekinmeyen bu düzenekle birlikte İran toplumunu temsil eden renklere evriliyor.
Usta işi bir yönetmenliğin eseri Leila’s Brothers. Trump tweet atarak bir ülkeyi batırırken, evin babası birbirine benzeyen erkeklerle dolu bir kalabalığın reisi olmak üzere müşkül durumlara düşerken, öğrenilmiş çaresizlik Leila hariç kadın karakterlerin neredeyse hepsinde vücut bulurken tamamlamaya çalıştığı büyük bir resim var hep. Bu resmi çizerken de öğreticiliğin dozunu kaçırıp seyircinin işini kolaylaştırmıyor. Yapboz parçalarını ortaya döküp birleştirme yükünü üzerinden atıyor hatta. Görmesi çok zor bir mesaj değil belki ama işitmesi yıpratıcı. Hele ki muhatabı için… El birliğiyle demokrasiden, özgürlükten, ekonomik bağımsızlıktan mahrum edilmiş bir ülkenin gömüleceği mezarın başında bekliyor çünkü yönetmen/senarist Roustayi. Ancak burada üstlendiği görev ebedi yolculuğa uğurlamaktan uzak. Eskisi yenisi, hiçbir seçenekle barışamayan öteki İran’da jenerasyonlar arası çatışmayı, ölüm kavramını ve bitmeyen mücadeleyi didikleyerek çıkış kapısı gösteriyor. Sinemada giderek artan, hafızaya dair yapımlara eşi benzeri bulunmayan yeni bir örnek ekleniyor da denebilir.
İran’dan çıkmış neredeyse her film gibi oyuncularından maksimum verimin alındığını eklemeye gerek yok. Faillerinden mahkumlarına, herkesin ortaya koyduğu üst düzey performanslar, kendi suyunda demlendikçe değerlenen yapımın uzun süresinden olumsuz bir şekilde etkilenmesine engel oluyor. Bununla birlikte, içerisindeki politik kimliğe sahip yüzler sebebiyle retrospektifte bir sonraki Cannes’a da yaklaşırken Leila’s Brothers’ı izlemenin farklı bir tesiri var. Ellerini kana bulamadan, ama ıslanmaktan da korkmayan sanatçıların birliğinden doğmuş analiz, Tahran’ın dünü ve bugünüyle ilgili pek değerli sözler sarf etmekte çünkü. Bunu didaktikleşmekten yapabiliyor olması da cabası. Sadece hatırlatıyor, unutturmuyor, başka bir kılığa bürünüp kaşığa koyduğu ağır lokmasını yutturuyor.