Eleştiri
Mission: Impossible – Ölümcül Hesaplaşma Birinci Bölüm
Amerika’nın James Bond’a cevabı olarak düşünülebilecek, yüksek prostetik makyaj teknolojisi ve figüranlara emanet edilmesi şart, bedensel sınırları zorlayan aksiyonların vazgeçilmez adresi Ethan Hunt, Mission: Impossible şürekasıyla beyazperdeye geri döndü. Geçtiğimiz yıl Top Gun: Maverick sayesinde sinema salonlarını pandeminin sebep olduğu ekonomik buhrandan kurtaran Tom Cruise, Mission: Impossible serisinin yedinci filminde yine salonda deneyimlenmesi gereken bir seyire önderlik ediyor. Tam da Senaristler Birliği ve Oyuncular Birliği topluca savaş açmışken, milyon dolarlık seri de kendine düşman olarak tüm dünyayı tehdit eden yapay zekayı seçmiş bu defa. Ethan ve IMF yoldaşları (ama o bildiğiniz “ay-em-ef”lerden değil) bilgi edindikçe gerçeği eğip büken, habis ellerde bütünüyle canavarlaşabilecek bu siber silahı durdurabilmek için kayıplara karışmış iki anahtarın peşinde. Yalnız serinin önceki filmlerinden farklı olarak maceramız iki parçaya bölünmüş durumda. Türkiye’de Ölümcül Hesaplaşma adıyla gösterime giren yapımın yarıda bıraktığı hikâyeyi 2024’te gelecek devam filmiyle tamamlayacağız. Şimdilik sandıklardan çıkarılmış kötüleriyle, beklenmeyen vedalarıyla ve tabii Tom Cruise’a has çılgınlıklarıyla bir yaz filmi deneyimi vermeye odaklanmış, fazlasına yeltenmeyen bir önsöz var karşımızda.
Mission: Impossible serisi, tıpkı 007 gibi izleyip unutulan ancak seyir anı sırasında yüksek beklentileri karşılayan, formüle dayalı bir yapıya sahip benim nazarımda. Dolayısıyla yüzleri hatırlıyor olsam da, önceki yapımları ziyaret ederek hafızamı güncellemediğim müddetçe çekirdek ekibin başına ne geldiğini hatırlamakta güçlük çekiyorum. Yalnız bu patlamış mısır kıvamında, çocukluğumuzda izlediğimiz büyük bütçeli aksiyonların hissiyatını taze tutarak mirasını biraz da nostalji üzerine kuran evrenin Rebecca Ferguson’a ayırdığı alan konuşulmaya değer. Cruise’un yıllara meydan okuyan formuna refakatçilik ederek, bir nevi Mission: Impossible’ın merak uyandıran, hakkında daha fazlasını bilmek istediğimiz tek karakterini yarattı Ferguson. Dolayısıyla Dead Reckoning’in Ferguson’ı elinin tersiyle itmeden onun yerine gelebilecek yeni birinin arayışına girdiği ilk yarısı hem bir ihanet etkisi yaratıyor, hem de seyircisini tempo sıkıntılarıyla elindeki işleyen dinamikleri neden kullanmadığını sorgulatan bir sarmala sevk ediyor. Bunların çözümünü ise odağını kimi zaman kaybeden uzun prologun son virajına saklamış.
Soluksuz bir aksiyon izletmek ve kaçınılmaz ayrılığa hazırlamak arasında gidip gelirken dördüncü Mission: Impossible filmini yöneten Christopher McQuarrie’nin, maceraya dahil ettiği yeni yüzleri umursamamızı sağlayacak bir es verebildiğini söylemek pek mümkün değil. Hatta misyonlarının arasına sıkıştığı bile iddia edilebilir. Ancak Tom Cruise’un sinemaların yok olmasına izin vermeyen inadına da pek yaraşan, çaktırmadan hayatımızın bir parçası hâline dönüşmüş, bilgi teknolojilerinin son yıllarda hızlı bir ilerleme kaydetmesiyle korkutucu bir veritabanına erişmiş yapay zekayla takışmak, meta bir anlatıya eriştiriyor sanki Dead Reckoning’in ilk ayağını. Münakaşalar pek mi kolaycı? Evet. Cepheleri yaratırken tembel mi davranmış? Kesinlikle. Buna rağmen işlemesi ise biraz sinemanın büyüsü, biraz da hız trenini andıran filmlere duyduğumuz özlem sayesinde.
Tom Cruise ile suç ortağı Christopher McQuarrie’nin orkestrasyonundan keyif almaktan başka bir rota belirlemiyor kısacası Mission: Impossible – Dead Reckoning Part One. Kendi karizması sayesinde ayakta tuttuğu rolle Vanessa Kirby, Joker’in exlerinden birini andıran Pom Klementieff, pek karikatürize bir geri dönüş yapan Esai Morales ve belli ki bir sonraki instalasyonda Ethan Hunt kadar adı geçecek Hayley Atwell arz-ı endam ediyor ama dikkatimizi görsel efektlerden nemalanmayan mühendislik harikası sekanslara çekmeye gayret ediyor film. Ve başarıyor da… İtalya sokaklarında mizahi tonu da tutan arabalı kovalamacasından, ölümle burun buruna getiren trenine kadar adrenalinle çalışan motorunu her an sıcak tutuyor. Cruise’un setlerde ölme hevesi klişeler denizinde yüzdüğü her anın kefareti oluyor.
Pingback: Thelma (2024) Eleştirisi - Oscar Boy