Kısa Eleştiri
Arkası Vasat: MaXXXine, Kingdom of the Planet of the Apes ve A Quiet Place: Day One
Size bir süre daha kısa film yazıları yazarak elimi ısıtmaya çalışacağım demiştim. İzlediğim her şey hakkında birkaç satır karalama misyonumu da üstüne bindirerek üç adet devam filmiyle huzurlarınızdayım. Ait olduğu üçlemeyi taze tükettiğim MaXXXine, aynı görsel efekt numaralarının üzerine herhangi yeni bir hikâye yazmadan devam eden maymunlu cehennemin son numarası Kingdom of the Planet of the Apes ve ilk filmde boyunun ölçüsünü almış olmamıza rağmen popcorn sinema sevdalıları sayesinde ayakta duran A Quiet Place evreninden Day One.
MAXXXINE: TANRI MIA GOTH’U KORUSUN
Ti West delisinin bir şekilde seyircide karşılığını bulan korku üçlemesi, X ve Pearl’den sonra bir nihayete erdi. Mia Goth’a çok daha ünlü bir kadronun eşlik ettiği üçüncü ve son film, seksenler sinemasının bütün kodlarını el kitabı olarak kullanıp Hollywood’un sözde karanlık yüzünü ortaya çıkaran bir klişeler denizinden ibaret. Yer aldığı her projede şahsına münhasır bir aktris olduğunu kanıtlayan Goth, yine bütün yeteneklerini ortaya sermiş sermesine de hikâye ilk iki filmden bir hayli cılız. Klişeleri eğip büktüğünü pek sakınmayan West, bu defa gore elementler haricinde çok da zımparalamamış öyküsünün iskeletini. Her büyük çıkışın bir dramatik inişi vardır diye bas bağıran slasher suç filmi örneği MaXXXine’de sırayla kimlerin merdivenlerden yuvarlanıp kellesini kaybedeceğini kestirmek de pek güç olmuyor bu sebeple. Güzelliğiyle öne çıkan genç star adaylarından filmlerin fiziksel kopyalarını satan dükkanlara, endüstrinin soyup soğana çevirdiği herkes nasibini almış. Ama en kör kör parmağım gözüne alegorilerle.
KINGDOM OF THE PLANET OF THE APES: UYKU AP(N)ESİ
Niteliksiz gibi görünen karakterlerden seçilmiş kişi çıkarma akımına kapılmış her film ve serinin bir yerde durması gerektiğini bilmesi şart. Ancak Hollywood’un dişlilerinde yeşile duyulan bağımlılık gözleri kör ediyor herhâlde. Rupert Wyatt’ın 2011 yılında yenilediği Planet of the Apes’in Caesar’lı anlatısı da 2014’te Matt Reeves’den gelen Dawn of the Planet of the Apes ve yine Reeves’in çektiği 2017 tarihli War for the Planet of the Apes ertesi Wes Ball’un ellerinde âdeta azat edilmeyi bekliyor. Maymunların insan, insanların maymun olduğu yepyeni medeniyette yine korku ve gerilim türünün temel öğeleriyle bir kokteyl yapılmaya çalışılmış, fakat öyküde umursadığımız tek bir karakter yok. Noa, Caesar’ın yerini tutabilecek kadar zengin bir karakter değil. Mae, tüm bu kargaşanın kilit noktasında yer alıp hayatını umursamamızı sağlayacak “o insan” hiç hiç değil. Seslendirmesi yorucu, efektleri gözleri şaşı eden, bizi dünyadaki bütün varlıklardan ayıran şeyin “düşünmek” olmasından sağacak materyali kalmayan dev bir müsriflik. Ben ki sevmesem bile böyle büyük şamatalarda keyifli bir seyir çıkarabilen bir izleyiciyimdir, ilk kez bu denli dev bir kifayetsizliğe rastlıyorum. Maymun da olsan bütün ilkelliğinle güce tapıyormuşsun. Aman, ne büyük sürpriz! İki buçuk saat daha verelim, tekrar anlat ne olursun.
A QUIET PLACE: DAY ONE: TEMCİT PİLAVI
John Krasinski’nin başımıza sardığı A Quiet Place için de üretim tam gaz devam ediyor. Korku türü haricinde başka bir janrda yer almamaya ant içen Lupita Nyong’o ve bu ara nereye kafanızı çevirseniz adına rastladığınız Joseph Quinn’i buluşturan film sese tahammülü olmayan canlılar tarafından istila edilmiş dünya fantezisinin ilk gününe gidiyor. Kanser hastası bir kadın ve yolunun kesiştiği pek efendi bir beyin hayatta kalma mücadelesinde yeni tek bir şey yok. Bu storyboard’la o kadar çok film izledik ki, canavarı, şehri, arkadaki manzarası değişse de hangi köşeden kimin çıkacağını, hangi karakterin ne fedakarlık yapacağını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Yalnız iki başrolünün ilgiyi ayakta tutan aurası sayesinde bütün mantık hatalarını görmezden gelmeyi başarabildim. İlk iki filmde yapılan, işleyen ne varsa minimale indirgenerek tekrar denenmiş ve olabileceğinin en fazlası çıkmış ortaya. Bir travmanın ardından bütün iletişimini kaybeden bir aileyle çıktığımız yolda katmansız bir senaryoya kadar düştük. Bir de filmin yönetmeni/senaristi Michael Sarnoski çıkıp demez mi Joseph Quinn’in karakteri gey diye. E bunu filmde gösterseydin? Gösterseydin!