Eleştiri
Tuzak – Trap: Germeyen Gerilim
Sinemayla olan bağları doksanların ikinci yarısında atılan bir nesil için M. Night Shyamalan, yıllardır koşulsuz bir heyecan kaynağı olmayı sürdürdü. The Sixth Sense (1999), Unbreakable (2000), Signs (2002) ve The Village (2004) ile başlayan iyi serisi, Lady in the Water (2006) ile sona erse de Shyamalan’ı hiç yalnız bırakmadık. Ancak, Trap adını taşıyan yeni filmiyle bambaşka bir dibe vuruyor ve sadakatimizin sınırlarını zorluyor. Kariyerinde ikinci kez – ne tesadüftür ki daha önce yalnızca Lady in the Water felaketinde çalışmıştı – Warner Bros’un himayesinde görücüye çıkan bu filmi, çift kimlikli itfaiyeci Cooper Adams’ın (Josh Hartnett) etrafında dönüyor. Kızı Riley’i (Ariel Donoghue) iyi notları için ödüllendirmek üzere Lady Raven konserine götüren Cooper’ın, yalnızca düşünceli ve evladına düşkün bir baba olmadığını kısa sürede anlıyoruz. Stadyumdaki etkinlikte polisleri, özel timleri ve FBI çalışanlarını gördükçe ecel terleri döken Cooper, aslında “Kasap” adıyla bilinen bir seri katil, ve bir şekilde bu konserde olacağı öğrenilmiş. Tüm güvenlik güçleri tarafından arandığı bu açık hava tuzağında, hiç kolay olmayan bir kaçış planlamaya başlıyor.
Shyamalan’ın kurmaca evreninde, bugünün dünyasını hedef alan oklar Taylor Swift’i andıran Lady Raven karakteriyle başlıyor. Gerçek hayattaki kızı Saleka Night Shyamalan’a devrettiği bu rolle, hem kızının bir türlü yükselişe geçmeyen müzik kariyerine ivme kazandırmaya çalışıyor, hem de pop müzik ve dolayısıyla popüler kültürün geldiği yerle bir dalaş hâlinde. Ergen çocukların ebeveynleri için korkulu bir rüyaya dönüşen, kültten bozma hayran kitlelerine sahip yıldızların yetişkinler tarafından asla anlaşılamadığını da hatırlatan bir tasvirle karşı karşıyayız. Saleka’nın kendi yazıp bestelediği birbirinden kötü şarkılara eşlik eden binlerce genci izlerken adeta saç baş yoluyoruz. Shyamalan’ın kamerası zaten Lady Raven’a bile değil; kısıtlı bütçenin açıklarını kapatmak üzere sahnedeki devasa ekranlara odaklanıyor ki o büyük pop yıldızı imajına biraz cila çekilsin.
M. Night Shyamalan’ın esas beslendiği alan, babalık müessesesi ile bir türlü aynı potada erimeyen “yıldız” yönetmenliği. Hayatındaki iki büyük rolden yönetmenliği, seri katil olmakla eşdeğer tutarak bir cinnetin eşiğinde, tüm kuşkuları ve kusurlarıyla sergiliyor hikâyesinin babası Cooper’ı. Josh Hartnett’a teslim edilen rol, ne yazık ki sadece kötü repliklerin değil, kötü bir performansın da altında eziliyor. Ancak Shyamalan’ın bu karakterin gerçekliğini kabul etmekte zorlanmadığımızı söyleyebiliriz. Babalığı performatif, psikopatlığı doğuştan gelen Cooper’ın gözlerinde, Shyamalan’ın bütün delilikleri fıldır fıldır dönüyor zaten. Hartnett’ın iki dekattır oynamayan mimikleri bile, diyalog yazma konusundaki noksanlarını bir türlü kapatamayan Shyamalan’ı hatırlatıyor.
Sorun şu ki, Trap‘in sahip olduğu fikirler, uygulamada bir türlü tamamlanamıyor. Tıpkı yönetmenin son dönem filmlerinde olduğu gibi, bir konsepte takılıp kalmış durumda. Filmin her öğesinde tarifi imkânsız bir işlevsizlik var. Örneğin, Riley’nin okuldan sorunlu olduğu belli olan arkadaşının annesiyle Cooper karşılaştığında mizah yapılmaya çalışılıyor, ama komik değil. Cooper’ın her tehlikeden sıyrılmasında etkilenmemiz bekleniyor, ama yaptığı hiçbir şey zekice değil. Film, stattan çıktıktan sonra bayır aşağı yuvarlanırken sadece Cooper değil, Riley’le olan ilişkisi de tezat oluşturan anne karakteriyle yönetmenin imzası niteliğindeki sürpriz faktörü zorlanıyor, ama şok etkisi yaratacak bir nitelik yok.
Hiç değilse eğlenceli olmayı başaran M. Night Shyamalan filmlerini mumla aratan Trap, hem yapısal hem de görsel anlamda donuk bir hayal kırıklığı. Altında kimin imzası olursa olsun, bu kadar mantık hatası barındıran bir filme geçit vermek imkânsız. Letterboxd yorumlarında “Lady Raven 1989’u yazabilirdi, ama Taylor Swift bir seri katili yakalayamazdı.” esprisine malzeme olmaktan öteye gidemeyecek bir sığlık ve yaratıcılık anlamında çıkmazda olan Shyamalan’ın germeyen gerilimlerine daha ne kadar tahammül edebiliriz, bilmiyorum. Ben havlu atmaya çok yakınım. Kid Cudi’nin gerdan kırıp laf atan, Law Roach ekolü gey tiplemesi ve tek kibritte alev alacak polyester peruğu bile bu filmi kurtaramamış.
Not: Lady Raven, 1989’u asla yazamazdı.