Takip et

Eleştiri

Kuir Bağımsızlar: The Summer with Carmen, National Anthem ve Solo

tarihinde yayınlandı.

İstanbul Film Festivali’nin bütçesi yetmediği ya da ne bileyim bir şekilde denk getiremedikleri müddetçe bizim topraklarımızda kolay kolay sinema salonlarına uğrayamıyor ne yazık ki kuir bağımsızlar. Netflix Türkiye’nin canının istediği gibi Heartstopper reklamı yapamadığı, Prime Video’da ağır Ortadoğu tarifesinin (öhöm sansürü) uygulandığı bir coğrafyada zaten ne mümkün… İster istemez bu filmlerin esas alıcıları olarak alternatif yöntemlere başvuruyoruz. Yeterli oluyor mu peki? Hayır. Benim gibi deliler, bir şekilde kuyunun en dibinden bulup çıkarıyor filmi de duyan az, izleyen daha az, yok olup gidiyor türlü şahaneler. Görev adamı kimliğimle artık bu tarafta da olabildiğince fazla içerik üretebileyim, en azından size her ay birkaç film sunabileyim istiyorum. Üç filmi bir arada konuştuğum serimin gıcır gıcır “Kuir Bağımsızlar” başlığında ilk denememi yapıyorum bakalım. Siz sitedeki KUİR etiketini de ara ara ziyaret etmeyi unutmayın.

Oscar Boy’un 15. yılını kutladığım mübarek aya da yaraşır bir eleştiri açılışı olarak menüde sevmeye doyamadığım filmler var: Yunanistan’dan ilelebet komik ve seksi The Summer with Carmen, kanın son damlasına kadar kuir National Anthem ve toksik partnerlerimizi hatırlatarak can yakan Solo.

THE SUMMER WITH CARMEN: ISLAK GAY RÜYASI

THE SUMMER WITH CARMEN | Yönetmen: Zacharías Mavroidís | Oyuncular: Yorgos Tsiantoulas, Andreas Lampropoulos, Nikolas Mihas, Roubini Vasilakopoulou, Vasilis Tsigristaris | Senaryo: Zacharías Mavroidís, Xenofón Chalátsis | Yunanistan | 106′ | Komedi

Prömiyerini geçtiğimiz sene Venedik Film Festivali’nde yapan The Summer with Carmen, mizahı ve kamerasının erkek bedeniyle kurduğu ilişkiyle baştan aşağı Yunan bir film. Yunan adalarına yaklaşırken radyoda duyulan tatlı buzuki sesi kadar tanıdık ve çekici; lubunya maceralar yaşamak için bir gemiye atlayıp gidenlerin anlayacağı bir sıcaklık barındırıyor. Hevesli yönetmen ve senarist iki dostun, nüdist bir LGBTİ+ dostu plajda anadan üryan film üretmek ve hikâye anlatmak üzerine fikirlerini paylaştığı sohbetler üzerine kurulu bu yapım, üç perdeli yapıdan devinime uğrayan ana karaktere, film yapımına dair bütün kalıplaşmış kuralları elden geçiriyor. Yaza pek yaraşan bu hikâyenin ana karakteri Demosthenes olarak izlediğimiz Yorgos Tsiantoulas, kendi hayatını ikinci elden seyirciye açan bir tanrı olarak geniş omuzları, kaslı ve kıllı göğüsleriyle gerçek bir ıslak gay rüyası niteliğinde. Ancak filmin asıl alamet-i farikası, oyunbazlığı. Mesele yalnızca eşcinsel erkeklerin cinselliğini son derece gerçekçi bir şekilde perdeye yansıtmasında bitmiyor; ayrılık sonrasında yaşanan boşluk, yalnız kalma korkusu ve sevilme ihtiyacı gibi evrensel duygularla ilgili can yakıcı gözlemler de içeriyor. Tabii kuir mevcudiyeti daha çok kaşıdığına şüphe yok. Bu temaları, metinle gerçeklik arasındaki sınırları bulanıklaştıran, film üretimine dair meta içeriğiyle birleştirmesi ise esas silahı.


NATIONAL ANTHEM: WESTERN TÜRÜNÜN İŞGALİ

NATIONAL ANTHEM | Yönetmen: Luke Gilford | Oyuncular: Charlie Plummer, Eve Lindley, Mason Alexander Park, Rene Rosado, Robyn Lively, Joey DeLeon | Senaryo: David Largman Murray, Kevin Best, Luke Gilford | ABD | 99′ | Drama

Western türünü sert ve bireyci maskülenitenin arkasına yerleştiren Amerikan filmlerine Luke Gilford’dan olabilecek en kuir yorumlardan biri gelmiş. Janrın genel özelliklerine saygılı olsa da cinsiyet normlarına dair tüm kalıpları kazıyarak, uçsuz bucaksız New Mexico manzarasında bildiklerimizi unutturuyor. Charlie Plummer’ın başrolünde yer aldığı National Anthem, işe ihtiyacı olan kuir rodeoculara kucak açmış bir çiftlikte çalışmaya başlayan Dylan’ın etrafında dönüyor. Dylan, doğduğu çorak dünya ona izin vermediği ve alkolik annesi eve getirdiği sevgilileriyle meşgulken kardeşine bakmak zorunda kaldığı için kim olduğunu ve ne istediğini çözümleyememiş bir genç. Ancak, dünyadan özür dilemeden yüzde yüz kendisi olan bu renkli kalabalık hayatına girince, ilk kez aidiyet duygusunu derinden hissederek güvenli alanını buluyor. Gilford öylesine şefkatli bir film yapmış ki etkisi altında kalmamak imkânsız. İnsanın ilk uçak biletiyle kendisini New Mexico’daki o büyülü çiftliğe atası, bu insanlarla tanışıp çok eşli çiftlere dahil olası geliyor. Ölçeği küçük öyküsünde, mesele aşka gelince klişelerden fazla yararlandığını inkâr edemesem de Plummer ile yeni dostlarına tezat vahşi boğalar, yılkı atlar ve iç çamaşırımıza kadar sızan çöl kumuyla National Anthem en azından yepyeni bir şey deniyor. Tüm dünya tarafından bize ait olmadığı onaylanan bir alanı, bütün renkleriyle işgal ediyor.


SOLO: ÖZNESİNE SEVDALI

SOLO | Yönetmen & Senaryo: Sophie Dupuis | Oyuncular: Théodore Pellerin, Félix Maritaud, Anne-Marie Cadieux, Alice Moreault, Jean Marchand, Vlad Alexis | Kanada | 101′ | Drama, Romantik

Kanada yapımı Solo, Montreal’de drag queen olarak çalışan ve sahneye çıktığı kulübün en gözde isimlerinden olan Simon’ın, hayatına dev manipülatör Olivier’in girmesiyle değişen hikâyesini anlatıyor. Sahne adı Glory Gore olan Simon, annesinin sırf opera alanında bir kariyer sahibi olabilmek için ona sırtını dönmesine rağmen, sahne kostümlerini yapan ve her zaman destek olan kız kardeşiyle aslında sevgi dolu bir çevreye sahip. Ancak her kuir birey gibi kendi klanını bulup ailesini oluşturan, gördüğü zorbalıkları atlatıp özgüvenini sıfırdan inşa eden ve annesinin bıraktığı izleri zor da olsa silen Simon’ın hayatını, idealleri için her türlü pisliği yapabilecek Olivier altüst ediyor. Aşkından gözü dünyayı görmeyen Simon’da sadece kendimi değil, gönül meselelerinde en büyük darbeyi yiyip hayatı değişmiş bütün dostlarımı da gördüm. Bana sorarsanız, Simon’ın travmasının sahiciliği filmi diğer unsurlarından ayırarak evrensel bir yapıya büründürüyor. Tabii ki filmin asıl marifeti bu değil. Solo, drag performans sanatına ve bu sanatın icracılarına kamerasıyla öyle güzel bakıyor ki, benzer yapımların altında ezildiği öğretici tona hiç rastlamıyorsunuz. Kendini önemseyen bir tavır da yok; yalnızca işini yapmayı gerçekten seven insanların, hayatlarındaki tüm terslikleri geride bırakarak spot ışıkları altında nasıl parıldadığına şahit oluyoruz. Yönetmen Sophie Dupuis’in öznelerine duyduğu sevda, filmi özel kılan.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin