Kısa Eleştiri
Animasyon Kuşağı: Flow, Chicken for Linda ve Inside Out 2
Bana yine uzun eleştiri yazmak yerine tek paragrafta işimi halletme perileri geldi. İzlediğim filmleri biriktirmiş olmam mı, yoksa genel bir üşengeçlik mi sebep, emin değilim. Ama bu yıl zaten yeterince yazı yazdım diye kendimi affedip bu duruma çok takılmamaya çalışıyorum. Sezon gelmeden Oscar’ı, Altın Küre’si ve hatta Annie’si için izleyeceğim animasyonları da bir başlık altında toplamak farz oldu. Letonya adına uluslararası film kategorisinde de şansını deneyecek Flow, geçtiğimiz sene Cannes’da prömiyerini yapan Chicken for Linda ve OBA En İyi Film ödüllü Pixar yapımının devamı Inside Out 2 hakkında konuşmak üzere huzurlarınızdayım.
FLOW: KAPİBARA KAPİBARA KAPİBARA KAPİ-BARA
ABD sınırlarında Janus Films ve Sideshow ortaklığında gösterime girmesiyle sadece En İyi Animasyon değil, Letonya adına En İyi Uluslararası Film dalında da iddialı olan Flow, 77. Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde prömiyer yaptı. Film, insan eli değse de insanın kendisinden eser kalmamış, hayvan heykellerinin yükseldiği bir gelecekte, büyük bir tufan sonrası hayatta kalmaya çalışan hayvanların mücadelesini konu alıyor. Diyalogsuz yapım, yetişkinlere hitap etme kaygısı gütmese de yönetmen Gints Zilbalodis, karakterlerine insani özellikler yüklemekten kaçınarak onları olduğu gibi bırakmış. Her biri, türlerine özgü içgüdülerle hareket ediyor ve insana dair özellikler neredeyse hiç taşımıyorlar. Hem birbirleriyle hem de seyirciyle en basit ve temel yollarla iletişim kuruyorlar. Bu sadelik, dayanışmanın ve fedakârlığın önemine dair temiz bir mesajla buluşuyor. Üç boyutlu animasyon stilinin gösterişsizliği de filme mazbut ve mütevazi bir hava katıyor. Bir de kedisi, köpeği hoş ama esas yıldız kesinlikle kapibara. Zaten bir kapibara varken başka bir canlıya neden ilgi gösterelim ki?
CHICKEN FOR LINDA: YEMEKTE YAS VAR
21. yüzyılın görsel sanatlarındaki vazgeçilmez temalardan biri olan hafıza, Chiara Malta ve Sébastien Laudenbach’ın yaratımı Chicken for Linda‘da anılar ve yemekler arasındaki bağ üzerinden yeniden ele alınıyor. Yediğimiz şeylerden çok, yemeği kimlerle, hangi masalarda paylaştığımız ve ettiğimiz keyifli sohbetleri daha iyi hatırlıyor oluşumuz, filmin temelini oluşturmakta. Dul anne Paulette, sekiz yaşındaki kızı Linda’yı yanlışlıkla cezalandırdıktan sonra gönlünü almak için, tüm şehrin grevde olduğu bir günde ölmüş eşinin yaptığı bir yemeği pişirmeye karar veriyor. Kapalı dükkanlar, yardımcı olmayan komşular ve kapısı duvar olmuş çiftliklere rağmen Paulette, kızı için bir yol bulmaya kararlı. Büyük bir maceranın ardında, derin bir melankoliye tutunarak ilmek ilmek işlenen hikâyesiyle Chicken for Linda, Fransız animasyonlarının vazgeçilmezi olduğu üzere gerçeklik kaygısından uzak duruyor. Renkleri ve çizimleriyle yalnızca bir hissiyata tutunarak, kimi zaman hayalin ötesine geçmekten çekinmiyor. Küçük izleyiciler için bir ders barındırıyor mu, emin değilim; ancak yasın hayatın bir parçası olduğunu naif ve düşünceli bir şekilde hatırlatışı o kadar güçlü ki, tüm duygu yoğunluğunu olduğu gibi önümüze sermesine tutulmamak imkânsız.
INSIDE OUT 2: KENDİNDEN GEÇEREK BÜYÜMEK
Pixar stüdyolarının en iyilerinden biri olmaya aday Inside Out, 9 yıl aradan sonra devam filmiyle yeniden sinema salonlarında. Riley büyümüş ve zihninde işleri karıştırması kaçınılmaz yeni duygular belirmiş: Kaygı, Kıskançlık, Utanç ve Can Sıkıntısı. Okulunun hokey takımına katılmak için seçmelere giren Riley, hem kendinden büyük hem de havalı gençlerle arkadaş olmaya çalışırken, eski dostlarını geride bırakıyor ve ergenliğin buhranlarını tam anlamıyla yaşıyor. Bu kez meselemiz daha ağır; Riley’nin kendini nasıl gördüğü ve dış dünyaya nasıl tanıttığıyla ilgili bir kimlik krizinin ortasındayız. Değişkenler ise sosyal medyadan akran zorbalığına, hepimizin hayatına dokunan çeşitli kâbuslar. Karargahın eski müdavimlerine biçilen maceraları tipik bir Pixar yolculuğu klişeliğinde diye eleştirmek mümkün. Ama neyse ki cihazı devralan yeni kafadarlar ve hiç beklenmedik anlarda beliren nostaljiyle birlikte yine hiçbir duygumumuzu bastırmamamız gerektiğine dair önemli bir ders veriyor. Benim için de bu film, gerçek dostlarımın kıymetini anlamamı sağlayan bir döneme denk geldiği için fazlasıyla can acıtıcı oldu. Şöyle 9 sene sonra da Riley’le yirmilerinin orta yerinde hayatının en büyük aşk acısını çekerken görüşmeyi çok isterim.
Pingback: Animasyon Kuşağı: Look Back, The Wild Robot ve Piece by Piece - Oscar Boy
Pingback: Animasyon Kuşağı: Memoir of a Snail, Mars Express ve Spellbound - Oscar Boy