Kısa Eleştiri
Animasyon Kuşağı: Look Back, The Wild Robot ve Piece by Piece
Her ay bir “Kuir Bağımsızlar” yazısı kaleme alıyorum da neden her ay bir “Animasyon Kuşağı” yazısı yazmayayım, öyle değil mi? Oscar’ın ülkemizde nedense pek ilgi görmeyen kategorilerinden biri, En İyi Animasyon dalı. Bu yıl henüz tüm adayları izleyememiş olsak da, oldukça çetin bir mücadeleye ev sahipliği yapacak gibi görünüyor. Flow, Chicken for Linda ve Inside Out 2 ile başladığım bu serüvene bugün de Look Back, The Wild Robot ve Piece by Piece ile devam edelim bakalım.
LOOK BACK: BİR KIRIK İLK GENÇLİK HİKÂYESİ
İnternette hayli popüler bir manganın animasyon uyarlaması olan Look Back, yalnızca 58 dakikada izleyicisini nakavt etmeye ant içmiş bir yapım. Hikâyenin merkezinde, küçük yaşta kıskançlıkla başlayan, sonrasında ise kreatif bir ortaklığa dönüşen iki genç manga çizerinin dostluğu var. Zamanla, hayatın bu iki kadını savurduğu farklı noktalarda, hem kaybın anlamını bilenleri hem de sanatsal üretimle uğraşan herkesi kalbinden yakalayacak bir anlatıya evriliyor. Bu kadar kısa bir sürede bu denli yoğun bir duygusal dünya kurabilmek başlı başına bir başarı. Ancak Look Back, bunun ötesine geçerek, yarattığınız şeyi dünyayla paylaşmadan evvel (eğer narsist bir manyak değilseniz) sizi kemiren o derin öz şüpheye dair katmanlı bir hikâye de sunuyor. Dile dökülmeyen hayallerin, elimizdeyken kıymeti bilinmeyen dostlukların ve bağların matemini tutarken buluyorsunuz kendinizi. Zayıf karnım olduğunu bilmediğim yerlerden yakalayıp savurdu beni. Çocuklar için yapılmış animasyonlardan sıdkım sıyrılmışken, Look Back’in acımasız gerçekliği ilaç gibi geldi. Ne yapıyoruz, neden devam ediyoruz, neden çabalıyoruz? Bu girdapta kaybolmak istiyorsanız, hemen Prime Video’yu açıp Look Back’i izleyin derim.
THE WILD ROBOT: CİCİ BEBE
Farkında mısınız, yetişkinlere de hitap eden animasyon devri yavaş yavaş kapanıyor. Yerine, daha basit, duygusal çözümleri sıradan ve durağan, neredeyse aynı engebelerde dolanan hikâyelere sahip işler geliyor. The Wild Robot, Pixar’dan çıkmamış olmasına rağmen bu kaybı tam anlamıyla temsil eden yapımlardan biri. En İyi Animasyon kategorisinin erken favorilerinden olan film, sevginin ve iyileştirici gücünün altını çizen klasik bir anlatıya sahip. Kandaşlık bağını aşarak kendi aileni bulmaya dair birkaç mesajın arasına, annelik özelinde kadınların toplum tarafından maruz bırakıldığı gerçek dışı standartlara da dokunduruyor denebilir. Fakat, tüm bu detayların arasını doldurması gereken kısımlarda senaryo o kadar tembel ki… İzleyicinin gözüne parmağını sokarak gözyaşı dökmesini emrettiği sahnede buz kesmeniz olası. Gerçekten taş yürekli biri mi oldum, yoksa film manipülatif klişelerin bir başka versiyonu mu, karar sizin. Bu arada, yönetmen gittiği her yerde Miyazaki’den ilham aldığını vurguluyor. Dolayısıyla, hayat denilen saçmalığın ölüme çıkan kapısı üzerine sözde karanlık mesajlara rastlamanız mümkün. Tabii ki bu mesajlar çikolatalı, gökkuşaklı, unicorn’lu bir düzenek içinde sunuluyor, haberiniz olsun.
PIECE BY PIECE: ALTI KAVAL ÜSTÜ ŞEŞHANE
Müzikal bir deha olmak, hele ki bu deha umudun pek uğramadığı bir kaynaktan çıkmışsa, beraberinde mütevazılığı pek getirmiyor. Çoğu zaman sonradan da kazanılamayan bir meziyet bu. Kendini ciddiye alma konusunda rakip tanımayan Pharrell Williams, bu tanıma birebir uyanlardan. Yaratıcılığı kadar, kalabalıktan ayrı bir yerde durma çabasıyla – giyimiyle, yaşam tarzıyla ve popüler kültürdeki konumunu titizlikle seçmesiyle – dikkat çeken Pharrell, “Madem hakkımda bir belgesel çekiyoruz, bari Lego usulü olsun,” demiş. Won’t You Be My Neighbor, Roadrunner, Best of Enemies ve Steve gibi sayısız ünlü isim/ikon belgeselinin ardındaki beyin Morgan Neville ise bu fikre hiç düşünmeden atlamış. Sonuç? Çocukların bile izleyip anlam yükleyemeyeceği kadar steril, Pharrell’in popüler melodilerin büyük bir kısmında parmağı olduğunu öğrendiğimiz, ama oldukça monoton bir yapım. Biçim olarak özgünlüğüne söz yok elbette; Lego estetiği, belgeselin görsel olarak farklılaşmasını sağlıyor. Ancak, sesleri ve notaları zihninde renklerle birleştirme yetisine sahip Pharrell’in bu yaratıcı tercihi, kendi hikâyesini anlatmada pek de etkili olamamış. Üstelik artık mini ünlü Lego figürlerini görüp heyecanlanacak hâlimiz de kalmadı, öyle değil mi?