Takip et

Eleştiri

Şişli Kız – The Girl with the Needle: Siyah ve Daha Siyah

tarihinde yayınlandı.

the girl with the needle

THE GIRL WITH THE NEEDLE (Şişli Kız) | Yönetmen & Senaryo: Magnus von Horn | Oyuncular: Vic Carmen Sonne, Trine Dyrholm, Besir Zeciri, Joachim Fjelstrup, Tessa Hoder, Avo Knox Martin, Anders Hove, Ari Alexander | Danimarka, Polonya, İsveç | 123′ | Drama, Tarih

the girl with the needleGüçlü yapımlar arasında geçen Yabancı Dilde En İyi Film yarışının muhtemel beşincisi The Girl with the Needle, 77. Cannes Film Festivali’nde yapmıştı dünya prömiyerini. Croisette macerasını ödülsüz tamamlayan film, Birinci Dünya Savaşı döneminin Kopenhag’ında geçiyor. Yönetmen Magnus van Horn, 9 ile 25 arasında çocuğun ölümüne sebep olduğu bilinen Dagmar Overbye’ın kan donduran hikâyesini, bir şekilde hem onun mağduru hem de istemsizce ortağı hâline gelen Karoline’in gözünden anlatıyor. Patronundan hamile kalıp hayallere kapılan ancak çok geçmeden dünyası başına yıkılan Karoline, savaşta yüzünü kaybetmiş eski âşığının ısrarlarına kulak asmıyor ve hamamda tanıştığı Dagmar’ın kapısını çalıyor. Daha iyi bir hayata kavuşacağı vaadiyle ardında bıraktığı bebeğinin temsil ettiği ise kürtaj hakkının tartışmaya dahi kapalı olduğu yılları anlatan her filmle aynı. Kadının beden bütünlüğü üzerindeki hakların, kendisinden çok erkeklere ya da devlete ait olduğu gerçeği, günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyor. Ancak The Girl with the Needle, bu tartışmayı bugüne doğrudan benzerliklerini kullanarak taşımaktansa gotik atmosferi ve dipsiz trajedisiyle şekillenme derdinde. Korku türüne kadar uzanan unsurlarını, biçim kaygısıyla örerek anlatısına yedirerek alıyor hevesini film.

The Girl with the Needle, ilginç bir denge üzerinde ilerliyor. Soğukkanlı bir katil olduğunu sonradan öğrendiğimiz Dagmar ile kurtuluşu bir şekerci dükkânında çıraklığa kadar indirgeyen Karoline arasındaki ilişkiyi tanımlamak güç. Onları bir kız kardeşlik bağıyla ele almak da mümkün, anne-evlat dinamiği üzerinden okumak da. Ancak Magnus von Horn, daha çok suçlu ve mağdur ekseninde bir anlatı kurmaya çalışıyor. Ne kadar başarılı olduğu ise tartışmalı. Buradaki kurtarıcı, filmin tonunu da belirleyen en güçlü unsur diyebileceğimiz, Michael Dymek’in. Tekinsiz atmosfer yaratmaya sağladığı katkıyla Dymek’in görsel disiplini âdeta bir karaktere dönüşerek izleyiciyi cehennemin içine çekmeyi başarıyor. Von Horn, şefkatin tamamen dışlandığı bir gerçeklik inşa ederken, bu iki kadın arasındaki diyalogdan insanlığı ve vicdanı da söküp atıyor. Sonuç olarak, film bizi siyah ve beyazın ötesine geçmeyen, hatta doğrudan katran karası bir dünyanın içine hapsediyor.

the girl with the needle

Bir önceki filmi Sweat‘de telefonunda çok vakit geçiren herkesi psikolojik rahatsızlıkla itham eden Magnus von Horn için, The Girl with the Needle önemli bir adım. MUBI kitaplığına Şişli Kız adıyla giriş yapan film, Avrupalı usta yönetmenlerin buhranlı anlatım tarzına yaslanıyor ve sayısız sinematik referansla zenginleşiyor. Özellikle erken dönem David Lynch ve 90’ların sonunda sinema dili olgunlaşan Lars von Trier etkisini hissetmemek imkânsız. The Elephant Man ile Breaking the Waves’in aşk çocuğu olarak tanımlanabilecek The Girl with the Needle, savaşın yarattığı tahribatı da arka plana yerleştirerek görsel ve tematik anlamda güçlü bir kontrast kuruyor. Von Horn, yalnızca karakterlerin iletişim biçimiyle değil, vahşetin ve sefaletin tam karşısında mesnetsiz bir umut arayışıyla da bu kontrastı derinleştiriyor.

The Girl with the Needle, ne söylediğinden çok nasıl göründüğüne önem veren bir film. Ancak en büyük şansı, iki şahane oyuncusuna sahip olması. Vic Carmen Sonne ve Trine Dyrholm’un performanslarında, sözcükleri hesaplı kullanan altın çağ filmlerinin tadı var. Avrupa Film Ödülleri’ne birlikte aday gösterilen ikili, çoğu zaman yerinde sayıklayan bu karanlık masala ilgimizi diri tutmayı başarıyor. Bu fikrin içinde başka bir film daha saklı gibi hissediyorum, ancak onu Magnus von Horn çekebilir miydi, emin değilim. Seyircisine tokat atma gibi bir niyet taşımaması ve oyuncaklarıyla oynamaya hevesli olması anlaşılır. Yine de, geçmişin distopik gerçekliğini bile garip ama mutlu bir notla bitirmesi düşündürücü. Bu noktada ister istemez Sweat ile kurduğum paralellikler aklıma geliyor: Acaba kadın hikâyelerini anlatma konusunda ne ölçüde yetkin olduğunun farkında mı?

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin