Eleştiri
Üç Film Birden: Companion, Presence ve One of Them Days
Her yıl izlediğim tüm filmler hakkında yazma sözü verip bunu tutamamaktan bıktığım için, bu sene daha disiplinli olmaya karar verdim. Bridget Jones: Mad About the Boy ve Umami eleştirileriyle başladığım 2025’e, “Üç Film Birden” serisiyle devam ederek bu kararı pekiştiriyorum. Yıllar içinde adı sıkça değişen, üç filmi kısa kısa ele alıp bir çırpıda değerlendirmek üzere tasarladığım bu bölümün ilk konukları, yılın başında sinema salonlarına ya da dijital vizyona uğramış yapımlar: Black Mirror dünyasından fırlamış gibi duran Companion, Steven Soderbergh’in yaratıcılık yakıtının tükendiğini kesinleştiren Presence ve ABD gişesinde güzel rakamlara ulaşarak dikkat çeken kafadar komedisi One of Them Days.

COMPANION (Kusursuz Arkadaş) | Yönetmen & Senaryo: Drew Hancock | Oyuncular: Sophie Thatcher, Jack Quaid, Lukas Gage, Megan Suri, Harvey Guillén, Rupert Friend, Jaboukie Young-White | ABD | 97′ | Bilimkurgu, Gerilim
COMPANION: BLACK MIRROR EVİNDEN BİR KAÇAK
Hollywood, yapay zekâyı yalnızca bilimkurgu filmlerinin konusu olarak işlemekten çıkıp, onu prodüksiyon süreçlerine entegre ediyor bir süredir. Ama grevlerle birlikte gündemin merkezine oturan AI meselesi, bu dönüşüme rağmen janrı tamamen terk etmiş değil. The Stepford Wives’ın yıllar önce zihnimize kazıdığı erkek ürünü fanteziler, ana akımda hâlâ yer buluyor. Drew Hancock imzalı Companion da bu geleneğin en yeni halkası. Film, uysal bir robot sevgiliyken ayarları değiştirildiğinde tatili erkek arkadaşının arkadaşlarına zehir eden Iris’in (Sophie Thatcher) hikâyesini anlatıyor. Ancak Companion’da asıl mesele Iris’in robotluğu değil. Film, gerçeği eğip büken erkeklerin, kadınların benliklerini nasıl ellerinden aldığına dair daha büyük bir resme açılan bir yol sunuyor. Kadın-erkek ilişkilerinin bugünü üzerine uzun uzun düşündüğü, hatta yer yer komedi unsurlarına yaslanarak tansiyonunu sürdürdüğü de söylenebilir. Iris’i “sipariş eden” Josh’un (Jack Quaid) son kertede ağzından çıkan her sözü, psikolojik şiddetin türlü biçimlerine zemin hazırlayan ilişkilerle mukayese etmek de mümkün. Bu yüzden filmde, tıpkı robot misafirler ya da seks oyuncakları gibi gerçeklikten kopuk göl evi sahibi ve büyük planları uğruna herkesi gözünü kırpmadan harcayabilecek karakterlerin vicdansızlığı karşısında bir robottan taraf olmamız pek de garip gelmiyor. Yalnız, senaryonun yoğunlaşmayı seçtiği noktalar ve kırılma anlarını düşündüğümde, Companion’ın Iris’in uzak kuzenleri tarafından yazıldığını düşünmeden edemiyorum.

PRESENCE (Varlık) | Yönetmen: Steven Soderbergh | Oyuncular: Callina Liang, Lucy Liu, Chris Sullivan, Eddy Maday, West Mulholland | Senaryo: David Koepp | ABD | 85′ | Korku, Gerilim, Drama
PRESENCE: SODERBERGH ÇİLESİ
2018 yapımı Unsane’den bu yana seri üretime geçen Steven Soderbergh, belki de yalnızca masasında taslak olarak kalması gereken senaryoları (High Flying Bird, The Laundromat, Let Them All Talk, No Sudden Move, Kimi) arka arkaya filmleştirerek yaratıcılığını tüketmeye devam ediyor. Geçtiğimiz yıl Sundance’te prömiyer yapan Presence de bu markalaşmış eziyetin bir parçası. Bu kez Jurassic Park ve War of the Worlds’den tanıdığımız senarist David Koepp ile çalışan Oscar ödüllü yönetmen, iki çocuklu bir ailenin kır evinden bozma yeni bir yere taşınmasıyla gelişen olayları konu edinmiş. Anne, kariyerinde yaptığı hataların bedelini ödemeye hazırlanan bir kadın; baba, ailenin yapıştırıcısı; oğlan, zirvesini lisede yaşayan zorba prototipi, annesinin aşırı sevgisinden cesaret alan bir genç; evin kızı ise yakın arkadaşını yüksek dozda uyuşturucudan kaybetmiş, yaralı bir ceylan. Presence’ı, bu kıza aşırı korumacı davranan bir hayaletin gözünden izliyoruz—ve ne yazık ki filmin tek özgün fikri de bu. Geri kalanında ise Soderbergh, klişelerle dolu bir travma trenine biniyor ve her durağa uğrayarak en basmakalıp fikirlerini en özelliksiz hâlleriyle seyirciye sunuyor. Sessiz tanığımızın gözetlediği aile dramı öylesine uyduruk, özellikle filmin işgalcisi o kadar kötü yazılmış ki, ne kulak tırmalayan yaylılar ne de tutarsızlıkta sınır tanımayan varlık, ürkütmeyi başarabiliyor. B filmi olamayacak kadar da kendini ciddiye almış üstelik.

ONE OF THEM DAYS | Yönetmen: Lawrence Lamont | Oyuncular: Keke Palmer, SZA, Vanessa Bell Calloway, Lil Rel Howery, Katt Williams, Maude Apatow, Patrick Cage, Gabrielle Denis, Janelle James, Amin Joseph, Keyla Monterroso Meija | Senaryo: Syreeta Singleton | ABD | 97′ | Komedi
ONE OF THEM DAYS: ASIRLIK FORMÜLLER
Keke Palmer’ın çağımızın en yetenekli komedi oyuncularından biri olduğuna can-ı gönülden inanıyorum. Ancak tüm hünerlerini sergileyebileceği bir proje ne yazık ki hâlâ karşısına çıkmadı. Nope dışında kayda değer bir iş barındırmayan filmografisine, ABD gişesinde yüzü gülen yeni halkası One of Them Days de eklenmiş oldu—ama makus talihi yine değişmemiş. Grammy ödüllü R&B sanatçısı SZA ile bir kafadar komedisinde bir araya gelen Palmer, kiralarını kaptırdıkları için evden atılmamak üzere para arayışına giren iki ev arkadaşından birini canlandırıyor. Belirli bir demografiye hitap etmek için Katt Williams ve Janelle James gibi popüler siyah kültürünün önemli yüzlerine de ufak roller veren One of Them Days, Chris Rock’tan Eddie Murphy’ye, birçok büyük yıldızın denediği ve başarıya ulaşan stüdyo komedilerinin formülünü takip ediyor. Ancak taslak fikrin içindeki espriler fazlasıyla demode. Bununla birlikte, en başından destekçisi olmamız gereken iki ana karaktere bir türlü bağlanamıyoruz çünkü film güldürü tarafına o kadar odaklanıyor ki, her ikisini de gerçeklikten nasibini almamış tek boyutlu karikatürler olarak bırakıyor. Palmer’ın röportajlarını bile özel mesai ayırarak takip eden biri olarak yaşadığım hayal kırıklığını tahmin edemezsiniz. Üstelik tamamen zamanlama üzerine kurulu bir türde nasıl bu kadar ritimsiz kalmayı başardılar, onu da anlamak güç.