Takip et

Eleştiri

Mickey 17: Niflheim’ı Yeniden Harika Yap

tarihinde yayınlandı.

mickey 17

MICKEY 17 | Yönetmen: Bong Joon-ho | Oyuncular: Robert Pattinson, Naomi Ackie, Mark Ruffalo, Toni Collette, Steven Yeun, Patsy Ferran, Cameron Britton, Daniel Henshall, Steve Park, Anamaria Vartolomei, Holliday Grainger | Senaryo: Bong Joon-ho (uyarlama), Edward Ashton (roman) | ABD, Güney Kore | 137′ | Bilimkurgu

Mickey 17Bong Joon-ho, büyük Oscar zaferi Parasite’tan sonra çektiği ilk uzun metraj Mickey 17 ile sinemaya geri döndü. Aslında film, bir yıl önce bu zamanlarda izleyiciyle buluşacaktı; ancak SAG ve WGA grevleri nedeniyle vizyon takvimi değişti, ardından da Berlin Uluslararası Film Festivali’nde prömiyer yapacağı açıklandı. Nihayet dünya çapında gösterime giren yapım, Bong’un Snowpiercer ve Okja‘sına daha yakın tonda, bilimkurgu ve kara komediyi harmanlayan bir anlatıya sahip. Robert Pattinson’ın başrolünde yer aldığı film, Edward Ashton’ın Mickey 7 romanını kaynak alıyor. Hikâye, servetlerini dünya dışında koloni kurma hayaline yatıran yitik zenginler ve politikacıları baz alan bir organizasyonda geçiyor. Bu organizasyona “harcanabilir” bir insan, yani kobay olarak katılan Mickey Barnes (Pattinson), borçlarından kaçarken kendini bir uzay gemisinde bulur. Defalarca ölüp yeniden canlanan Mickey, her yinelemede farklı bir kişilikle gemideki sevdiceği Nasha’nın (Naomi Ackie) yanına döner. Ancak bir gün, istemeden kuralları çiğnediği bir olay yaşanır: Mickey 17, öldüğü sanılarak geride bırakılır; fakat üsse geri dönmeyi başarır. Ne var ki aynı anda nefes alıp veren yeni klonu Mickey 18 de çoktan aktif hale gelmiştir ve bu beklenmedik durum, kaosun fitilini ateşler.

Kariyeri boyunca kapitalizmi eleştiren metinlerle çalışan Bong Joon-ho, bu kez düzenin başımıza sardığı kakalak kralcıklar ile daha yakından ilgileniyor. Mickey 17’de, sadece bir sistem aracı olmaktan çıkıp tanrıcılık oynayan, servetiyle her şeyi mümkün kılabileceğine inanan sınıfın inine dalıyor. Hikâyenin merkezinde Mickey yer alsa da, onun içine düştüğü acımasız döngünün asıl müsebbibi Mark Ruffalo’nun canlandırdığı Kenneth Marshall. Seçimi kaybettikten sonra yenilgiyi hazmedemeyerek tüm megalomanlığıyla Niflheim isimli gezegeni kolonileştirmeye kalkışan bu karakter, hem Bong’un kaleminde hem de Ruffalo’nun performansında Trump, Musk ve benzeri zehirli figürlerden izler taşımakta. Hatta filmin vizyon tarihinin bir yıl ertelenmesine bile bu benzerliklerin sebep olduğunu söylemek mümkün. Çünkü açık hava hapishanelerinde cinnet geçiren Amerikalılar için Mickey 17 fazlasıyla tanıdık, hatta kurgudan daha gerçek.

Sonuçtan bağımsız olarak “kaybeden” kimliğine saplanıp kalmış bir narsistin demir yumruğunu, Nazi sempatizanlığını otizmini bahane ederek unutturmaya çalışan bir ruh hastasıyla birleştirince ortaya Kenneth Marshall çıkmış. Hatta Marshall’ın takipçileri bile, Trump’a körü körüne bağlı cahil takımına özgü şapkalarla resmedilerek bu benzerlik iyice pekiştirilmiş. Devasa, kabuklu ve sevimlilik ile çirkinlik arasında gidip gelen sürüngenlerin yaşadığı Niflheim’a adım atıldığı andan itibaren, Marshall’ın kendinden olmayanı dinlemeden tehdit eden tavrı belirginleşiyor. Onun manipülatif ve kötücül eşi Ylfa (Toni Collette) ise bu karikatürize gücün tamamlayıcısı konumunda. Ancak modern siyasetin emperyalist vitese giderek daha fazla yüklendiği hâlinin bir tezahürü olmaktan ötede Mickey 17’nin bu parodiyi ne kadar ayakta tutabildiği kısmı tartışmalı.

mickey 17

Oyuncaklı anlatıları seven ve doğduğu coğrafyaya özgü, doğrudan yüzünüze çarpan mizah anlayışını benimseyen Bong, burada da frene basmıyor. Filmin ilk yarım saatinin ardından tamamen dünya dışı bir yolculuğa odaklanması, vermek istediği temel mesajların iletilmesini sağlıyor. Zengin ile fakir arasındaki uçurumun giderek derinleştiğini de, birbirini tanımayan kalabalıkların birbirini anlamadan ve duymadan ilerleyemeyeceğini de ustalıkla ifade ediyor. Ancak bunlar, Bong’un sineması için artık fazla basit, hatta eski moda mesajlar sayılar. Parasite ve The Host ile ulaştığı zirvelerden bilinçli bir şekilde başlangıç noktasına dönmüş olduğu belli. Fakat Mickey’nin ürkütücü varoluşsal çıkmazından yola çıkarak, biçim değiştirmiş yeni nesil işgal projelerine ya da teknolojinin yanlış ellerde nasıl bir canavara dönüşebileceğine dair daha derin bir tartışma açmak yerine, odağını neredeyse tamamen sağ iktidarların poster yüzü turuncu kafaya dokundurmaya yöneltiyor.

Beyaz üstünlüğüne saplantılı faşistlerin merkezinde yer aldığı hicvin, filmin ikinci yarısında ritmini tamamen kaybettiği aşikâr. Çoğu yan karakterini de unutmayı tercih ediyor örneğin. Dahası, Mickey 17 ve Mickey 18 arasındaki net farkı mantıklı bir zemine de oturtamıyor. Daha önceki Mickey versiyonlarında görmediğimiz bir zıtlık yaratıp saf 17’ye karşı gaddar 18 kontrastını kabul etsek bile, filmin ana karakterlerine ait ayrı ayrı ilerleyen olay örgülerini birleştirme konusunda belirgin bir başarısızlık söz konusu. Bu tablodan sağ çıkabilen tek isim ise Robert Pattinson. Öyle ki, bundan sonraki bütün seçmelere Mickey 17’yi gönderse yeridir dedirtecek bir titizlikle yaratılmış karakteri. Usta yönetmen Bong’un böylesine büyük ölçekli bir projede yükü Pattinson’la paylaşarak ilerlemesi şaşırtıcı değil.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin