Grotesk aşırılıkların Yunan mümessili Yorgos Lanthimos, The Lobster ile başlayıp The Killing of a Sacred Deer ile devam eden İngilizce maceralarına şimdi de The Favourite’ı ekliyor....
Oscar Ödülleri ile yakından ilgilenenler bilir, toplam 7 kategoride adaylar açıklanmadan evvel kısa listelerini duyuruyor Akademi. Bunların büyük bir kısmını Aralık ayında farklı günlerde öğrenmiş oluyoruz....
Kariyerini şok etkisi ve dünya üzerinde cehennem türevleri yaşatmaya adamış Gaspar Noé ile kendimi daha az genç hissetmeye başladığım dönemde ilk kez buluşuyoruz. Dolayısıyla üniversite sıralarında...
Bizim coğrafyanın en büyük Hirokazu Koreeda sevdalılarından biri olarak Shoplifters’ın aldığı Altın Palmiye sonrası nasıl heyecan duyduğumu ve filmi ne kadar merak ettiğimi tahmin etmişsinizdir. Filmekimi...
Karikatürist John Callahan’ın hayat öyküsünü anlatan ve başlığındaki kelime oyunundan daha öteye gidemeyen Don’t Worry, He Won’t Get Far on Foot filmografisi iyice çoraklaşmış Gus Van...
Amerikan bağımsız sineması kişiye özel travmalardan sebep, bıktım insanlardan, uzun uzun binalardan, kalabalıktan, kapitalizmden sayıklamalarına Leave No Trace ile bir yenisini daha ekliyor. Yakın bir tarihte...
Matteo Garrone’nin 2015 tarihli Tale of Tales sonrası ilk kez kamera arkasına geçtiği yeni filmi Dogman, Venedik’te yaptığı prömiyerden En İyi Erkek Oyuncu ödülüyle dönmüştü. Karanlık,...
Oscar Boy’dan film içeriğini tamamen çekip sadece televizyon yazsam ne güzel olur demeçlerim bir gün sonlanırsa blogu ve hayatımın kalanını belgesellere adama ihtimalim de mevcut. Bir...
Hiçbir anlam ifade etmeyen, kimyasal dumanıyla servis edilmiş, bir film olarak değil de optik illüzyon kulvarında değerlendirilmesi gerekenler kuşağının bu seneki önde gelen çalışmalarından biri Mandy....
Kötü olacağının kokusunu yüz kilometre öteden aldığımız işleri bir kenara koyarsam Alice Rohrwacher’ın kısık ateşte pişen, (yerseniz) modern kapitalizm ve sosyal gerçekçilik çeşnili, Happy az Lazzaro...
Esasında birkaç kötü filmi kısa kısa konuştuğum yazılardan birinde ağırlamayı düşünüyordum Kings’i. Fakat Deniz Gamze Ergüven ile aramda öyle bir bağ var ki, bu rezaleti hak...
Filmekimi koşuşturmacası başlamadan aradan çıkarayım da sitenin bir yerinde dursun, Oscar Boy okuyucularının favorilerinde yerini alsın dediğim Ödül Sezonu Takvimi‘ni yayımlama zamanı geldi. Elimizde Los Angeles...
Öncelikle bir dekatlık blog hayatımda ilk kez bir belgesel hakkında 100-150 kelimenin üzerinde bir şeyler yazmak için klavye başına oturduğumu söylemem, olası gevelemelerim için peşin peşin...
Sundance her sene daha zayıf seçkilere sahip olmayı sürdürdüğü için eleştiriliyor olsa da illa ki senenin ikinci yarısında konuşulmaya devam eden birkaç film armağan ediyor izleyiciye....
Tom Cruise’un adrenalin salgılamak istediği dönemlerde çatıdan çatıya atlayıp, helikopter ve uçaklarla tehlikeli işler kovaladığı Mission: Impossible geçtiğimiz yaz sinemalarımıza konuk olmuş ve ben de tembellik...
Cannes Film Festivali’nden bir nevi ikincilik ödülüyle ayrılan BlacKkKlansman, Ku Klux Klan’in bulunduğu kentteki faaliyetlerini durdurmak üzere Argo-vari bir planla harekete geçen bir polis memurunun öyküsünü...
Her sene yazmaya özen gösterdiğim yazılardan biri de Oscarlık Vizyon Takvimi. Çünkü biliyorum, en azından screener destekli Torrent Fest başlayana kadar her şeyi sinemada izlemeye özen...
Windows 95’ten korkmaz iken demolarıyla yeşillendiğimiz bilgisayar oyunu Tomb Raider, vaktizamanında Angelina Jolie’li bir (hatta tutunca ikincisini de ısmarlayıverdiler) versiyonla sinemalarımıza konuk olmuştu. Öyle ki yağmurluk...
Netflix’in yeni sinema yılına sığdırdığı gençlik filmlerinin çok önemli iki ortak özelliği var. Birincisi; hepsi Noah Centineo beyefendiyi içeriyor. Yeni bir Timothee Chalamet olamasa da High...
Yeni saklı hazine arayışlarımda yolumun kesiştiği Sunday’s Illness, tabir-i caizse Yorgos Lanthimos’un doğallaştırdığı tuhaflık ile Pedro Almodóvar’ın imza estetiğini buluşturuyor. 35 yıl sonra annesini bulan esas...