Destursuz film yazmak da güzel diye diye geliştirdiğim konseptlere televizyon köşesinde bir yenisini eklemiştim. Gazete küpürünü andıran dikey saçmalamalarımı film kanadına da taşıyayım dedim ve böyle...
Oscar için yapılmış biyografilerden sıdkı sıyrılmış bir izleyici olarak masaya yeni oyuncaklar getiren, topluma mal olmuş ikonları o tanrılık mertebesinden indirmek yerine kültürel etkilerini inceleme altına...
Kayda değer, ticari ya da eleştirel bir başarısı olmamasına rağmen beyazperdeye uyarlanan Kōtarō Isaka romanı Bullet Train, yapısal olarak Guy Ritchie filmografisinin ilk safhalarındaki taşkınlıklarını andırıyor....
Alakasızlığın kısa film yorumlarıyla buluştuğu Biraz Alakasız Ama köşesinde bugün bir şekilde akrabalık kurabilecek iki filmi ağırlıyor olacağım. Sağılmaya devam edilen Toy Story evreninin yeni halkası...
Sundance’teki ilk gösteriminin ardından Emma Thompson’a yeni bir Oscar adaylığı getirir mi diye heveslendiğimiz ancak ABD gösterim haklarını Hulu’nun almasıyla en azından Amerika özelinde Emmy tarafına...
Henüz tamamladığımız ayın anlam ve önemine uygun yaşamaktan içerik tüketmeye, bunlarla ilgili yazıp çizmeye vakit bulamadım ne yazık ki. Ama Jane Austen’ın Türkçe’ye hem Aşk ve...
Sinema tarihinde öyle ya da böyle iz bırakmış serilerin ya da seri olmaya yüz tutmuş öykülerin, Marvel’ın kapılarını açtığı, tekrar tekrar tüketime sokma döngüsünden yararlandığını sıklıkla...
Pek bir ilişkisi bulunmayan yapımları aynı çatı altında buluşturma çabamda, bu sefer doku sinemasının başarılı ve başarısız iki örneğini bir araya getirerek belki de o kadar alakasız...
Sinemanın büyümeyen deli çocuğu adı altında, mizojiniden homofobiye her türlü affedilmez günahı işleyen Gaspar Noé, Fransa gibi dünyadaki politik iklimi hiç umursamayan bir ülkede doğduğu için...
Tembelin Günlüğü, Rötarlı Sezon Günlükleri, 4×400 gibi sayısız defa isim değiştirmiş kısa kısa film yazıp çizme köşeme bu sene yeni bir ad vermeye karar verdim: Biraz Alakasız...
Geçtiğimiz yıl Cannes’ın Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde ilk gösterimini yapan, BFI Londra Film Festivali’nden de Seyirci Ödülü’nü alarak dönen Hit the Road, sevmelere doyamadığımız sinemacı...
Geçtiğimiz yıl Venedik’in Ufuklar isimli yan bölümünde Halk Ödülü’nü alan, Antalya’daki yarışmadan da erkek oyuncu ödülüyle dönen The Blind Man Who Did Not Want to See...
41. İstanbul Film Festivali ganimetlerini bir türlü tüketemedim gördüğünüz üzere. Yaza kadar devam edeceğim sanırım böyle. Ama rötarlara rağmen izlediği her şey hakkında bir şeyler karalamak...
Festival koşturmacasının arasına sıkıştırdığım, koca salonda tek başıma izlediğimden anıra anıra ağladığım Everything Everywhere All At Once hakkında konuşma vakti de geldi nihayet… Her jenerasyonun ilk...
Geç de olsa kapatıyorum “Artakalanlar” serisini. Gerçi festivalden izlediklerimi yazmayı henüz tamamlayamadım ama azmettim, olacak! Hadi uzatmadan konuya gireyim ben yine… Bir sihir numarasının ardından, Mısır’da...
41. İstanbul Film Festivali’nden Artakalanlar üçlemesinin ikinci parçasıyla devam ediyorum bugün. Bayram seyran demeden buralar film yazılarıyla dolacak, 2022 sezonuna yetişilecek, ev sinemasında yeni filmler tüketilecek....
41. İstanbul Film Festivali biteli neredeyse iki hafta olacak ama inanın kendi yoğunluğumdan nefes alıp bloga bir şeyler yazacak vakti bir türlü yakalayamadım. Dolayısıyla uzun uzun...
Sevin ya da sevmeyin, göze hitap eden deliliklerin virtüözü Robert Eggers, ilk iki uzun metrajlısı The Witch ve The Lighthouse ile çok kısa bir sürede folk...
41. İstanbul Film Festivali’ni Altın Lale ve En İyi Görüntü Yönetimi zaferleriyle, Sundance’i de Dünya Sineması seçkisinin En İyi Yönetmen ödülünü alarak tamamlayan Klondike, belli ki...
Éric Rohmer ve Claude Lelouch gibi usta isimlerin filmlerinden tanıdığımız Françoise Fabian’ın başrolünde yer aldığı, kendi küçük, kalbi büyük bir iş Rose. 41. İstanbul Film Festivali...