Oscar 2011
83. Akademi Ödülleri – Oscar 2011 Tahminleri
– 3 Mart 2011 tarihli Oscar 2012 tahminlerine ulaşmak için tıklayın –
Lafı hiç uzatmadan aylardır beklediğiniz 2011 Oscar tahminlerine giriyorum.Buyursunlar:
EN İDDİALILAR
Yönetmen: Christopher Nolan
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Joseph Gordon-Levitt, Ellen Page, Tom Hardy, Ken Watanabe, Cillian Murphy, Marion Cotillard, Michael Caine, Lukas Haas
Önümüzdeki sene yarışa en iddialı giren isim şimdilik Inception gibi gözüküyor.Ama ben nedense bu konuda inanılmaz tereddütlüyüm.Hem yaz ortası gösterime girmesi, hem gişe konusunda iddialı olması ki gişede başarılı olan filmlerin Oscar’da yüzünün gülmediği su götürmez bir gerçek, hem de Christopher Nolan gibi görmezden gelinmeye alışkın bir yönetmenin elinden çıkmış olması insanın kafasını karıştırıyor.Üstelik Akademi’nin pek de sıcak bakmadığı bir türde film.Akademi için fazla hayal ürünü kalabilir.Tüm bunlara karşın filmin beğeneni çok, ben de dahilim bu kalabalığa.Şu an imdb’nin Top 250 listesinde tüm zamanların en iyi üçüncü filmi konumunda! Ki Christopher Nolan‘ın bir önceki filmi The Dark Knight‘tan beri listeye bu kadar başarılı giriş yapan bir film daha görmemiştik.Üstüne üstlük The Dark Knight‘ı En İyi Film dalında aday yapmayınca epey eleştirilen Akademi, bu tür problemleri ortadan kaldırmak için eskiye dönerek En İyi Film kategorisini 10 adaya çıkarmıştı hatırlarsanız.Ve tüm tereddütlerime rağmen bana kalırsa Inception, Akademi’nin günah çıkarması için oldukça iyi bir seçenek.
Filmin genelinden bahsetmek gerekirse…Konu zihindeki bilgilerin çalınabildiği, fikir hırsızlığının oluştuğu bir dünyada geçiyor.Ana karakterimiz de azılı bir fikir hırsızı, ki kendisi Leonardo DiCaprio tarafından canlandırılıyor.Hırsızımız son bir görev için daha çalışmaya başlıyor ve bu sefer amacı çalmak değil fikri yerine yerleştirmek.Böylece mükemmel soygunun gerçekleşecek falan da filan…Süprizli bir film olduğundan açıkçası Inception‘ın içeriğinden pek bahsetmek istiyorum.Zannediyorum daha önceki işleri apaçık ortada olan Christopher Nolan‘ın senaristlik konusundaki becerisinden bahsetmeye gerek yok.Dediğim gibi Inception‘ın yarattığı fırtına oldukça büyük.Hatta bu büyük fırtınayla beraber Akademi Ödülleri’nde de pek çok adaylık yakalaması mümkün.Ama pek çok “ama” var ve yerinin sağlamlığından bahsetmek için henüz çok erken.Film gösterime gireli daha bir hafta olmuş durumda.Bence Inception‘ın akıbetini birkaç ödül töreni adaylarını açıklayana kadar tam olarak kestiremeyeceğiz.Olur da bu fırtına ödül mevsimine kadar dinmezse zaten Inception‘ı oyunculuk dalları haricinde kimsenin tutabileceğini zannetmiyorum.
***
Yönetmen: Tom Hooper
Oyuncular: Colin Firth, Helena Bonham Carter, Guy Pearce, Michael Gambon, Geoffrey Rush, Timothy Spall
Film hakkındaki ilk detayları duyduğum andan beri “Evet işte bu film Oscar için geliyor.” dediğim The King’s Speech önümüzdeki sezonun en iddialı filmlerinden biri.Usta aktör Colin Firth‘in canlandırdığı Kral 6. George’un kekemelik problemi üzerine yoğunlaşan enteresan bir film The King’s Speech.İnsan yine entrikalarla dolu düşesli, düklü birşeyler bekliyor kral adı duyunca ama galiba bu sefer farklı birşeyle karşı karşıyayız.Geçtiğimiz sene A Single Man‘deki performansıyla BAFTA alan ve Oscar’a aday olan Colin Firth anlaşılan altın heykelciği almaya meraklı ki tam Akademi’nin ağzına layık yeni bir projeye daha imza atmış.Görünen o ki şimdilik bu ödül için en ideal isim o.Tabi geçen sene Jeff Bridges‘ın son bir ay kala nasıl ortaya çıkıp, tüm ödülleri silip süpürdüğünü hatırlatmama gerek yok galiba.Her an herşey olabilir.Nitekim daha ödüllerin dağıtılmasına 6 aydan fazla bir zaman var.
Sinemadan çok televizyon için çok başarılı işler yapmış olan Tom Hooper zaten bu dönem projelerine çok uzak bir isim değil.John Adams, Longford ve Elizabeth I televizyonda yarattığı harikalardan sadece birkaçı.Beyazperdede ise en son The Damned United ile boy gösteren yönetmen Hooper‘ın yeni filmi dediğim gibi iddialı geliyor.Tabi bu sene pek çok filmin şaşadan uzak durması ve tam bir “Oscar için yaptık!” mesajı vermemesi insanın işini zorlaştırıyor.Şu an fırtınalar koparacağını iddia ettiğimiz pek çok film iyi rakipleri karşısında ezilip kalabilir.Hatta aday olup son dakikada Sandra Bullock gibi rezalet bir oyuncu tarafından hakkı da yenebilir, ama tahmin etmekten vazgeçmiyoruz tabi.Eğer The King’s Speech benim tahmin ettiğim gürültüyü koparırsa özel efekt ve ses gibi birkaç dal dışında filmi göremeyeceğimiz bir kategori olduğunu zannetmiyorum.Özellikle ekipten Colin Firth‘in fazlasıyla ön plana çıkacağı kesin.Tabi umudumuz Helena Bonham Carter‘ın da yardımcı kadın oyuncu dalında bir adaylık alması.Ayrıca filmde kralın konuşma terapisti olarak izleyeceğimiz Geoffrey Rush‘a da dikkat çekmekte yarar var.
***
Yönetmen: David O. Russell
Oyuncular: Mark Wahlberg, Christian Bale, Amy Adams, Melissa Leo
Irish lakabıyla tanınan ünlü boksör Mickey Ward‘ın hayat hikayesi I Heart Huckabees ve Three Kings gibi farklı işlerle adını duyuran yönetmen David O. Russell tarafından sinemaya uyarlanıyor.Wahlberg, zamanında oldukça başarılı ve ünlü olan Mickey Ward‘ın zirvede olduğu zamanlardan düşüşüne kadar olan hikayesini canlandıracak isim.Kadroda Hollywood’un çok önemli isimleri de mevcut.Birincisi artık Oscar’a aday olma zamanı gelip geçen Christian Bale, 2000’li yılların en başarılı genç aktrislerinden 2 kere Oscar’a aday olmuş olan Amy Adams ve evvelki sene Frozen River ile Oscar’da bağımsız Amerikan sinemasını temsil eden Melissa Leo.Kısacası elimizde patlamaya oldukça müsait bir bomba var.Hatta bana kalırsa The Fighter alıp başını giderek önümüzdeki sezonun en başarılı filmlerinden biri haline dönüşebilir.Fenomen olmaya müsait bir yapısı varmış gibi gözüküyor.
Tabi tüm bu pozitif etkenlerin yanı sıra birkaç kafa bozan durum da var.Mesela The Wrestler‘ın daha yeni Akademi’nin elinden geçmiş olması Akademi üyelerinin bir başka boksör hikayesine sıcak yaklaşmamasına sebep olabilir.Gerçi Million Dollar Baby‘nin başarısı düşünülünce boksör filmlerinin Oscar’da iş yaptığı gerçeğine karşı çıkamayız.Ama ben yine de tereddütlüyüm bu konuda.Bana kalırsa The Fighter‘ın şu an En İyi Film 10’lusu içerisinde yer almaması için en ufak bir sebep yok.Erkek oyuncu dalında da Mark Wahlberg‘in adaylığı herhangi bir aksilik olmazsa muhtemel duruyor.Kadrodan aynı şekilde Christian Bale‘ın da oldukça iddialı olduğunu düşünüyorum.Ama bu sene yardımcı erkek oyuncu kategorisinde “artık takdir edilmesi gereken” oyuncu bolluğu var.Bu Bale‘ın şansını azaltabilir.Teknik dallarda yarışabilecek bir film olmasa da ana dallarda boy göstermemesi için şimdilik bir engel göremiyorum.
***
Yönetmen: Terrence Malick
Oyuncular: Brad Pitt, Sean Penn, Jessica Chastain, Fiona Shaw
Terrence Malick‘in The Tree of Life filmi neredeyse 3 senedir büyük bir beklentiye soktu sinemaseverleri.Filmin bu kadar ilgi görmesinin nedenini Malick‘in başarısını bağlasam da, yönetmen The Thin Red Line‘dan beri yani yaklaşık 12 senedir doğru düzgün bir film çekmemiş.Beklentiler demin de söylediğim gibi inanılmaz yüksek.1950’li yıllarda geçen bir hikaye mevcut elimizde.Ve tek bildiğimizde bir ailedeki çocukların büyüdükçe masumiyetlerini kaybettiğini anlatıyormuş film.Bu kadar bilgiyle böylesine bir fırtına koparmış olması enteresan tabi.Ama bunda kadrodaki Brad Pitt ve Sean Penn gibi iki yıldız ismin de etkisi var zannediyorum.Venedik Film Festivali’nde prömiyerini yapması beklenen filmin adı henüz festival bünyesinde açıklanmadı.Ama 6 Eylül’de belli olacak son filmin The Tree of Life olduğuna dair dedikodular mevcut.
Ben hemen görüşümü belirteyim: Brad Pitt bu filmle Oscar filan alamayacak, hiç heyecanlanmayın.Film beğenilirse büyük ihtimalle the Curious Case of Benjamin Button gibi pek çok dalda aday olup birkaç teknik ödülle evine geri gönderilecek.Tabi son senelerde performansa giden yardımcı oyuncu ödüllerini dikkate alırsak, şimdiden övgüler yağdırılan Jessica Chastain için bir şans olduğu söylenebilir.Gerçi Mo’Nique geçen sene yerini daha adaylar açıklanmadan 10 ay önce belli etmişti, ama Chastain‘in de adının geçen seneki Mo’Nique vakası kadar olmasa da sıkça duyulduğunu belirtmek gerek.Özgün müzik, kostüm tasarımı, sanat yönetimi gibi dallarda The Tree of Life‘ı görmemiz mümkün.Ama özellikle film, yönetmen ve yardımcı kadın oyuncu kategorilerinde de iddialı gözüküyor.Eğer film Venedik’te gösterilir ve gerçekten beğenilirse The Tree of Life‘ı tutabilecek kimse olmaz zannediyorum.
***
Yönetmen: Peter Weir
Oyuncular: Colin Farrell, Mark Strong, Saoirse Ronan, Jim Sturgess, Ed Harris
Dead Poets Society, Master and Commander ve The Truman Show‘un başarılı yönetmeni Peter Weir‘ın 7 yıl sonra gelen bu yeni filminde 1940’da Sibirya’daki toplama kamplarından kaçan bir grup askerin hikayesini izleyeceğiz.Konusu hakkında ne kadar az fikir sahibi olsak da bu tür soykırım hikayelerine adeta tapan Akademi’nin hoşuna gidecek bir iş gibi duruyor.Hele ki bugüne kadar 6 kere Oscar’a aday olup, henüz evine altın heykelcikle dönememiş Weir tarafından çekilmişse film bence şans The Way Back‘in yüzüne gülebilir.Slavomir Rawicz‘in The Long Walk: The True Story of a Trek to Freedom adlı romanından Peter Weir tarafından sinemaya uyarlanan hikayenin ilgi görüp Oscar gecesi pek çok dalda aradığı başarıyı bulması mümkün gibi duruyor.
Filmin yönetmen ve uyarlama senaryo dalları dışında en büyük kozu yardımcı erkek oyuncu kategorisinde yarışı kızıştıracak Ed Harris.4 kere Oscar’a aday olup, tıpkı filmin yönetmeni gibi henüz ödüle kavuşamamış bir isim Harris.Hollywood tarafından çok sevilip, takdir edilmekte geç kalınan isimlere ne denli bir saygı duyulduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.Bunun en basit örneğini geçen sene Jeff Bridges‘da gördük.Bence bu sene de aynı durum Ed Harris‘de geçerli olabilir.Doğru bir kampanya, Harris‘i zirveye taşıyabilir.Ve zannediyorum herkes de bu durumdan epey memnun kalır.Görüntü yönetimi ve kostüm tasarımı dallarında da beklentilerimin olduğu The Way Back eğer diğer hikayelerden daha farklı olduğunu ispat edebilirse hem Weir, hem de Harris için epey keyifli bir sene olacağını söylemek yanlış olmaz zannediyorum.
***
Yönetmen: Lisa Cholodenko
Oyuncular: Annette Bening, Julianne Moore, Mark Ruffalo, Mia Wasikowska, Josh Hutcherson
Lezbiyen bir çift çocuklarının doğmasına yardımcı olan spermin sahibiyle bir araya gelirse ne olur? Hele bir de bu lezbiyenleri Annette Bening ve Julianne Moore gibi sektörün en güçlü iki aktrisi canlandırıyorsa?? Sanıyorum şu an Amerika’nın en çok tartışılan filmlerinden biri olan The Kids Are All Right olur, ki film epey de uzunca bir süre tartışılacağa benziyor.Daha önce beyazperdede iyi bir başarı yakalayaman lezbiyen yönetmen Lisa Cholodenko‘nun bu yeni işi şimdiden bir Brokeback Mountain krizi yaratmış durumda.Homoseksüellere karşı Akademi’nin ılımlı tavrından da hiç bahsetmiyorum.Ödül alan eşcinsel karakterler saymakla bitmiyor.Monster‘dan Charlize Theron, Capote‘den Philip Seymour Hoffman, Milk‘den Sean Penn…Tabi böylesine köklü ve muhafazakara olması beklenen Akademi’nin bu tercihi tam tartışmalık konu da burası onun yeri değil.
Sinemaseverlerin oldukça ilgisini çeken bu konunun üzerine bir de Bening ve Moore var tabi bunun üzerine.İkisi de hala Oscar alamamış ve kesinlikle alması gereken çok değerli aktrisler.Julianne Moore geçen sene A Single Man‘le görmezden gelinmesine rağmen daha önce 4 kere altın heykelciğe aday oldu.Annette Bening ise 3 kere aday olup, ödüle çok yakın olduğu iki seferde de ünlü rakibi Hilary Swank‘e kaptırdı Oscar’ı.Bu ikiliden özellikle Annette Bening‘in performansının çok güçlü olduğu söyleniyor.Ve galiba şimdilik Bening‘in önüne geçebilecek bir performans da gözükmüyor.Kendisini fazlasıyla sevdiğimden de tarafsız kalamıyorum.Bence artık zamanı geldi ve Bening bu filmle sonunda Oscar’ı alacak gibi.Özgün senaryosu ve başarılı kadın oyuncuları dışında yine beyazperdenin en sevilen yüzlerinden Mark Ruffalo‘nun performansı da epeyce övülmekte.Ben ödülü almasını beklemesem de aday olması muhtemel diyorum.Yılın en ilginç filmlerinden biri The Kids Are All Right kısacası, bence bir kenara not edin.
***
Yönetmen: Joel & Ethan Coen
Oyuncular: Jeff Bridges, Matt Damon, Josh Brolin, Barry Pepper
Sitenin takipçileri Coen Kardeşler‘in bakış açısına bir türlü alışamadığımı gayet iyi bilirler.Ve üç senedir internetten yaptığım tahminlerde de hep bir Coen filmi vardı yarışta.Birincisinde Burn After Reading, ikincisinde A Serious Man ve şimdi de True Grit.Yalnız bu sefer çok farklı bir durum var ki, o da True Grit‘in 1969 yapımı John Wayne‘li aynı adlı filmden bir uyarlama olması.Coen Kardeşler filmin içerisine ne kadar yorumunu katacak bilemiyorum, ama kadro da epey ilgi çekici doğrusu.Özellikle The Big Lebowski‘den bir araya gelmeyen Coenler ve Jeff Bridges‘ın bir araya gelince ne kotaracağı merak konusu.Bir de artık Akademi’nin kazananlar klübünde yer alan Bridges ve yine Akademi’nin çok bayıldığı Coen Kardeşler‘in yıllar sonra tekrarlanan yeni ortaklığı söz konusu.
Rooster Cogburn, genç bir kadın tarafından, babasını öldüren ve ailenin tüm parasıyla ortadan kaybolan adamı bulmak üzere kiralanır.Bu yolculukta Cogburn’ün yanına deneyimsiz bir polis ve kadın da katılınca değişik bir western ortaya çıkar, ki Coenler‘in elinde bu benim için yüzyılın kabusuna dönüşecek gibi.True Grit‘in 1969’daki özgün versiyonu John Wayne‘e Oscar getirmiş olsa da ben Bridges‘ın iki sene üst üste dört ayak üstüne düşeceğini zannetmiyorum.Ben True Grit‘e hiç şans tanımayanlardanım.Belki tıpkı A Serious Man gibi 10 filmin aday olması durumundan yararlanıp kendini ilk 10 içerisinde bulabilir.Gerçi bu sene geçen seneki gibi iyi film sayısı az değil.Tabi tüm tepkime rağmen filmin başarılı olabileceği konusunda ısrarcı olan bir kalabalık mevcut ve zaten True Grit bu yüzden burada yer alıyor.Pek birşey diyemiyor ve zamana bırakıyorum.Umarım yanılmam.
***
Yönetmen: Edward Zwick
Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Anne Hathaway, Judy Greer, Hank Azaria, Oliver Platt
Hollywood’un aranan genç yüzleri Gyllenhaal ve Hathaway, Brokeback Mountain‘dan sonra ikinci kez bir arada.The Last Samurai, Defiance, Blood Diamond gibi başarılı filmlerin Oscarlı yönetmeni Edward Zwick‘in bu yeni projesi bir eczacı ile Parkinson hastası bir kadın arasındaki ilişkiyi 90ların siyasi ve sosyal ortamının oluşturduğu alt metinlerle anlatıyor.Genelde yarattığı trajedilerle adından söz ettiren bir yönetmen Zwick.Bu yüzden bu filmde de büyük ihtimalle onun o fevkalade ajitasyonundan nasibimizi alacağız.İzlemekten çok zevk aldığım iki oyuncuyu bir araya getirmiş olmasının da payı büyük tabi.Nitekim ikisi de Oscar’a daha önce bir kere aday olmuş, Akademi tarafından benimsenmiş sayılabilecek isimler.Ne Gyllenhaal‘ın Brokeback Mountain‘daki, ne de Hathaway‘in Rachel Getting Married‘daki performansı görmezden gelindi.
Love and Other Drugs bir kere ismiyle bile insanı cezbeden ve hem yönetmeni hem de kadrosu sebebiyle ilgimizi çeken bir film.Yönetmeni ve Jamie Reidy‘nin kitabından uyarlanan senaryosunu şans tanıdığım kesin.Yönetmeni de filmin yarattığı rüzgara bağlı olarak her zaman çok güçlü isimlerin aday olduğu o kategoride şansını deneyebilir.Yalnız iki oyuncusuna da duyduğum sevgi, Akademi için ne kadar yeterli bilemiyorum.Her ikisi de gözde oyuncular olmasına rağmen henüz rüştünü tam anlamıyla ispat edememiş isimler.İkisi arasında bir tercih yapmak zorunda kalırsak Hathaway‘in rol arkadaşından bir adım önde olduğu kesin.Tabi Gyllenhaal‘ın da BAFTA’sı var ki bu da yabana atılmamalı bence.Teknik kategorilerde en fazla kurgu da görebileceğimiz Love and Other Drugs için umutluyum ama yorumsuzum.Eğer modern bir klasik olmayı başarırsa, ki yapısı buna müsait görünüyor, o zaman Oscar’da şansı epey artar benden söylemesi.
***
Yönetmen: Mike Leigh
Oyuncular: Jim Broadbent, Lesley Manville, Ruth Sheen, Imelda Staunton
Ve bir başka “değeri bilinmesine rağmen ödüllendirilmedi” hikayesi daha.Bugüne kadar 6 kere Oscar’a aday olup 6’sında da ıskalayan Mike Leigh‘nin durumu hakikaten komik.Çünkü kendisine duyulan saygı inanılmaz fazla, buna rağmen dünyanın en prestijli ödüllerinden biri Oscar’ı alamamış olması düşündürücü.En son Happy-Go-Lucky ile özellikle eleştirmen birliklerinde epey gürültü koparan yönetmenin yeni numarası Another Year.Tıpkı daha önceki filmlerinde olduğu gibi konusu sır gibi saklanan Another Year hakkında da birşey bilmiyoruz.Tek bildiğimiz Akademi’nin Mike Leigh‘yi sevdiği ve bu filmi görmezden gelmeyeceği.Yakında pek çok festivalde boy gösterecek filmle ilgili detayları ilerleyen günlerde sizlerle paylaşırım.
Another Year‘ın yukarıda da söylediğim gibi en büyük kozu Mike Leigh.Böylesine prestijli bir ödülü henüz alamamış bu denli başarılı yönetmenler genelde çok güzel ağırlanır Akademi’de.Bunun filme katkısı epey yüksek olacaktır.Konuyu bilmiyor oluşumuza rağmen, altındaki imzadan dolayı ilgi çekeceğini düşündüğüm özgün senaryo dışında Lesley Manville adı en çok telaffuz edilen isimlerden biri.Dürüst olmak gerekirse, bugüne kadar adını hiç duymadığım Manville için böylesine yüksek tahminler yapılması beni düşündürüyor.Yine de dikkat diyorum.Çünkü 2 sene önce Sally Hawkins‘in ışığını bir anda parlatan bir yönetmenden bahsediyoruz burada, ki kendisini An Education‘da iki dakika gördüğümüzde bile mutlu olmuştuk düşünün.Another Year şimdilik belli olmayan konusu sebebiyle bir sorun gibi dursa da yarışı kızıştırabilir.Bekleyelim, görelim.
***
Yönetmen: David Fincher
Oyuncular: Jesse Eisenberg, Andrew Garfield, Justin Timberlake, Joseph Mazella, Rashida Jones
The Curious Case of Benjamin Button sayesinde Akademi tarafından da fark edilen Fight Club, Se7en, The Game, Panic Room, Zodiac gibi pek çok başarılı filmin yaratıcısı David Fincher‘ın yeni projesi oldukça ilginç.The Social Network, dünyaca ünlü internet sitesi Facebook’un yaratıcısı Mark Zuckerberg’in hikayesini anlatıyor.Harvard Üniversitesi’nde iken okuldaki insanlar için bir site kuran Zuckerberg, fotoğraflar için Harvard’ın veri tabanını hackler.Bu öğrenilince disipine verilir ve Zuckerberg kendi isteğiyle Harvard’ı bırakır.Ardından da yine Harvard’daki öğrenciler için Facebook’u kurar, ama Facebook gitgide büyüyerek en çok ziyaret edilen internet sitelerinden biri haline gelir.Bir zamanlar Harvard’ın zeki öğrencilerinden herhangi biri olan Mark Zuckerberg ise an itibariyle kişisel serveti 4 milyar dolar olan harika çocuğa dönüşür.
Bilgisayar endüstrisinin yeni Bill Gates’i olarak görülen Zuckerberg’in hikayesi zaten Facebook patladığından bu yana epey konuşuluyordu.Filminin çekileceği söylendiğinde ise herkesin tepkisi “Facebook filmi mi olurmuş?” oldu.Öyle ki şu an film Oscar yarışında ismi geçen filmlerden biri olmayı başardı.Tabi bunda yönetmen Fincher‘ın etkisi büyük.Çünkü elini değdirdiği her işte harikalar yarattığı aşikar.Filmin kendisi ve yönetmeni dışında iddialı olduğu dallar da mevcut tabi.Mesela uyarlama senaryo.A Few Good Men, Charlie Wilson’s War filmlerinin yazarı Aaron Sorkin filmin göreceği ilgiye bağlı olarak senaryo kategorisinde kendine yer bulabilir.Kadrodan ise özellikle Andrew Garfield‘in adı anılmakta.Garfield dışında Oscar’da olmasa bile ben birkaç ödül töreninde Jesse Eisenberg ismi duyabileceğimizi düşünmekteyim.Yükselen grafiğine dikkat edin bu çocuğun derim.
***
Yönetmen: Danny Boyle
Oyuncular: James Franco, Amber Tamblyn, Clemence Poesy
Amerikalı dağcı Aron Ralston 2003 yılında Blue John Kanyon’unda tek başına yürürken dar bir geçitte kolunun üstüne kaya düşer.127 saat boyunca kurtartılmak için bekleyen Ralston, en sonunda ölümle daha fazla mücadele edemeyeceğini anlayarak kör bıçakla kayanın altında kalan kolunu keser.İbretlik bir hikaye olan 127 Hours, James Franco‘nun vücudunda can bulacak Aron Ralston portresi ve Slumdog Millionaire‘dan sonra Danny Boyle‘un yaptığı ilk iş olması sebebiyle şimdiden merakla bekleniyor.Slumdog Millionaire ile adeta imkansızı başararak 8 Oscarlı bir iş kotaran Boyle, 127 Hours ile de epey konuşulacağa benziyor.Resmiyete yakın zamanda kavuşan bu projenin 83. Akademi Ödülleri’nde kendine yer bulması mümkün.
Danny Boyle, Oscar gecesinden zaferle döneli çok olmamış olsa da 127 Hours iddialı geliyor.Simon Beaufoy ve Danny Boyle‘un kaleme aldığı senaryonun uyarlama mı yoksa özgün senaryo dalında mı değerlendirileceği henüz kestirilemese de(ki bence uyarlama) senaryo bir şekilde yarışa dahil olacak gibi.Filmin asıl kozu ise Jude Law tarzı rol seçimleriyle kendine hayran bıraktıran James Franco‘nun varlığı.Franco yakın bir zamanda Oscar’a aday olacak orası kesin.Sadece o film bu film mi bilmiyorum.Yalnız konu öyle müsade ediyor ki insan Franco‘nun aday olup bir de üzerine ödülü almasını istiyor.Özgün müzik, görüntü yönetimi ve kurgu kategorilerinde de ismini duyabileceğimiz 127 Hours bu liste içerisinde beni en çok meraklandıran filmlerden biri.Umuyorum hayal kırıklığına uğramayız.
***
Yönetmen: Tony Goldwyn
Oyuncular: Hilary Swank, Sam Rockwell, Juliette Lewis, Peter Gallagher, Minnie Driver, Clea DuVall, Melissa Leo, Ari Graynor
1983 yılında kardeşi tutuklanan Betty Anne Waters (Hilary Swank) kardeşini kurtarmak için avukat olmaya karar verir ve hukuk fakültesine başlar.Buram buram Amerika kokan ve Amerika kokan filmlerde boy göstermeye pek bir meraklı olan Hilary Swank‘li Conviction’a hoşgeldiniz.İlk ismi Betty Anne Waters olarak açıklanan Conviction, Oscar tahmincilerine göre iddialı geliyor.Bana göre ise büyük bir hayal kırıklığı olacak gibi.Geçen sene Amelia‘nın fragmanını izledikten sonra bende oluşan ümitleri, Hilary Swank sağolsun beş para etmez oyunculuğuyla bir anda silip atmıştı.Kariyeri Boys Don’t Cry ve Million Dollar Baby‘den ibaret olan bir kadının yeni filmine de sıcak yaklaşamıyorum ne yazık ki.Hatta bu kadar iddialı görülmesi bile sinirlerimi bozuyor.
Daha çok televizyondaki işleriyle bilinen, beyazperdede en son Zach Braff ve Rachel Bilson‘lı The Last Kiss ile boy gösteren yönetmen Tony Goldwyn‘in yeni projesi yılın en büyük hüsranlarından biri olacakmış gibi geliyor bana.Crash‘in yarattığı furyanın bir başka temsilcisi olarak gördüğüm Conviction özellikle Sam Rockwell‘in oyunculuğuyla iddialı geliyor.Bir gün Oscar’a aday olmasını sabırsızlıkla beklediğimiz Rockwell‘in adaylığına zannediyorum hiçbirimizin gıkı çıkmaz.Ama Conviction, Rockwell‘in yüzünü güldürür mü orasını bilmiyorum.Umarım şaşırır ve çok güzel bir işle karşılaşırım.Yine de Hilary Swank‘in bir kez daha Annette Bening‘in önüne geçmesi fikri gözümü korkutuyor.Eğer bu kadın Meryl Streep‘den önce üç Oscar olan bir kadın oyuncu olursa çok ciddiyim Akademi’yi basarım!
***
Yönetmen: Lee Unkrich
Son yıllarda örneklerini gördüğümüz başarılı animasyonlardan bahsetmeye lüzum yok zannediyorum.Wall-E‘nin kopardığı gürültüden, Up‘ın En İyi Film kategorisinde Oscar’a aday olmasından hepiniz haberdarsınızdır.Hatta ikisinin de birkaç eleştirmen birliğinden En İyi Film ödülüyle ayrıldığını bilenleriniz bile olabilir.Kısacası son birkaç yılda animasyonlar inanılmaz bir yükselişte.Aslında bu yükselişin ilk temsilcilerinden biri Toy Story‘nin ilk filmiydi.Animasyonlarda yarattığı “yetişkinlere de uygun çizgi film” furyası hala devam etmekte.Nitekim Toy Story serisinin üçüncü filmi, serinin en iyi filmi olmayı başararak tarihe adını yazdırdı.Şu aralar imdb’nin tüm zamanların en iyi 250 filmi listesinde 10. sırada yer alan Toy Story 3‘ün Oscarlar’da ne yapacağı da merak konusu.
Bir gün elbet bir animasyonun En İyi Film ödülünü aldığını göreceğiz, buna eminim.Peki o film Toy Story 3 olabilir mi? Pekala da olabilir aslında.Çünkü Toy Story 3 yer yer eğlenceli, yer yer yürek burkan senaryosuyla hakikaten çok çok iyi bir animasyon ve ödülü almasa bile, ilk 10 içerisinde yer almayı kesinlikle hak ediyor.Bence Toy Story 3 Akademi tarafından görmezden gelinirse büyük haksızlık yapılmış olur.Umuyorum Akademi üyeleri de durumun farkına varır ve bu harikulade animasyonu görmezden gelmezler.Animasyon kategorisinde göreceğimize adım gibi emin olduğum Toy Story 3‘nin zorlayabileceği diğer dallar ise uyarlama senaryo, özgün müzik, ses kurgusu ve ses efekti.Önümüzdeki günlerde filmle ilgili eleştiri yazımı da yayınlayacağım, beklemede kalın.
***
Yönetmen: Aaron Schneider
Oyuncular: Robert Duvall, Sissy Spacek, Bill Murray, Lucas Black
1930’lu yıllarda bir keşişin kendi cenazesini henüz hayattayken yapma kararı alma hikayesini anlatıyor Get Low.İlginç gibi durduğunun farkındayım, ama filmin geleneksel Amerikan sinemasının genel hatlarının dışarını pek de çıkmayacak bir isim tarafından çekilmesi işleri biraz zorlaştırıyor.Hatta Coenler’in ifade edilemeyen sinemasından nasibini almış bile olabilir.Fragmanı izleyince bunu çok daha iyi anlıyorsunuz.Ama filmin çok büyük kozları var.Birincisi 84 yılından beri heykelciğe eli değmemiş usta aktör Robert Duvall.İkincisi Hollywood’un sevilen isimlerinden, Oscarsız Bill Murray.Üçüncüsü ise beyazperdenin en çok saygı duyulan aktrislerinden Sissy Spacek.Yani buram buram Oscar kokan bir kadro var burada.
Erkek oyuncu dalında Colin Firth henüz yerini sağlamlaştırmadığından Robert Duvall onun yerini sarsabilir.Üstelik bu ödülü bir kez daha almasına kimsenin karşı çıkmayacağına da eminim.Bill Murray‘in de yardımcı erkek oyuncu dalında ilk beşi zorlayabileceğini düşünenler var.Bence de mümkün.Hatta SAG’de gelen bir adaylık, Murray‘i direk adaylar arasına sokabilir çünkü Hollywood hakikaten bu adamı seviyor ve saygı duyuyor.Sanat yönetimi, kostüm tasarımı ve özgün müzik gibi teknik kategorilerde de adını duyabileceğimiz Get Low‘un ciddi bir Oscar kampanyasına ihtiyacı var.Yerini sağlamlaştırması için ciddi bir destek, ciddi bir reklam gerekiyor.Çünkü filmin yapısı son yıllarda popüler filmlere ağırlık veren Akademi’yi kesmeyebilir.
***
Yönetmen: Darren Aronofsky
Oyuncular: Vincent Cassel, Natalie Portman, Mile Kunis, Winona Ryder, Barbara Hershey
Her sene olduğu gibi bu sene de benim favorilerimi söylemekten hiç çekinmeyeceğim.Requiem for a Dream‘den hiç haz etmiyor oluşuma rağmen çok sevdiğim bir yönetmen olan Darren Aronofsky‘nin yeni filmi Black Swan‘i büyük bir merakla bekliyorum.Tabi bunda favori aktrislerimden Natalie Portman‘ın kadroda olmasının da payı büyük.Bir balerinin genç rakibiyle arasındaki rekabeti anlatan Black Swan içerdiği korku öğeleriyle de, geçtiğimiz sene korku filmlerine yeşil ışık yakan Akademi tarafından da sevilecek gibi.En son The Wrestler ile yarışa katılan Aronofsky bugüne kadar Oscar’a hiç aday olmamış olsa da Black Swan ile şeytanın bacağını kırması mümkün.
Bana göre Black Swan‘in en büyük kozu yönetmeni, sonrasında ise oyunculukta farklı bir üslubu olduğunu düşündüğüm Natalie Portman.Closer ile bir kez de olsa Oscar’a aday olan Portman da bir gün Oscar alacağı kesin olan oyunculardan.Yeteneğinin herkes farkında.Peki o film Black Swan mi? İşte bunu söylemek için çok erken.Kadrodan Vincent Cassel ve Mila Kunis‘in de ilgi görebileceğini düşünenler olsa da ben pek ihtimal vermiyorum.Ama farklı olduğu her halinden belli olan bu yeni Aronofsky filminin sanat yönetimi, görüntü yönetimi, kostüm tasarımı ve özellikle kurgu dalında iddialı olabileceğini düşünmekteyim.Venedik Film Festivali’nde açılışı yapacak olan Black Swan‘in akıbetini hakikaten merak ediyorum.Akıbetini de geçtim filmi merak ediyorum asıl.Umarım beğeniriz, umarım Akademi de beğenir.
—————————————————————–
YÜKSEK İHTİMALLER
Yönetmen: Randall Wallace
Oyuncular: Diane Lane, John Malkovich, Scott Glenn, James Cromwell
Geldik yüksek ihtimallere…Çok iddialı olmasa da yarışta her an tepelere taşınabilecek ya da yerlerde sürünebilecek filmlere…Bunlardan ilki Disney imzalı Secretariat.Dünyanın en meşhur yarış atlarından biri olan Secretariat‘ın hikayesini anlatan filmin destekçisi çok.Ama ben geçen senenin Amelia‘sı gibi yapımcıların elinde patlayacağını düşünüyorum.Diane Lane ve John Malkovich‘in başını çektiği kadro çok ilgi çekici dursa da bana kalırsa Secretariat‘tan Seabiscuit olmaz.Diane Lane‘in adaylık ihtimali üzerinde durulsa da bence Secretariat olsa olsa kostüm tasarımında ilgi çekebilir.Fazlasını beklemediğimi gibi, beklememenizi de öneririm.Dünya tersine dönerse görüntü yönetimi ve kurgu dallarında da filmin adı duyulabilir.Ama dediğim gibi, dünya tersine dönerse…
***
Yönetmen: Julian Schnabel
Oyuncular: Freida Pinto, Hiam Abbas, Yasmine Al Massri, Alexander Siddig, Willem Dafoe, Vanessa Redgrave, Omar Metwally
İsrail-Filistin çatışması sırasında öksüz çocukları toplayarak iyi koşullarda hayata yeniden kazandıran Hind Husseini isimli Filistinli efsanevi bir kadının hikayesi anlatılıyor Oscar’a aday olmuş yönetmen Schnabel‘in yeni filminde.Slumdog Millionaire‘in yıldızını parlattığı Freida Pinto‘nun başrolünde yer aldığı Miral bana kalırsa patlamaya hazır bir bomba.Yönetmenin The Diving Bell and the Butterfly isimli 2007 tarihli filmine beklenenden daha fazla ilgi gösterip, 4 adaylık veren Akademi’nin Miral‘ı beğenmesi durumunda neler yapacağını kestiremiyorum.Bence “Yüksek ihtimaller” başlığı altındaki bu listede yukarılara tırmanması en muhtemel film Miral.Hatta bana kalsa yukarıdaki listeye de koyardım ama diğer Oscar tahmincileri filmden benim kadar emin değil.Beğenip beğenmeyeceğimi bilmesem de Akademi’nin bu filmi nedense es geçmeyeceğini düşünüyorum, dikkat!
***
Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu
Oyuncular: Javier Bardem, Blanca Portillo, Martina Garcia, Felix Cubero
Biutiful, kısa ve öz olarak, zorunlu olarak yaptığı yasadışı işlerle para kazanmaya çalışan sorunlu ama sadık bir babanın hikayesi.Aynı zamanda Amores Perros, 21 Grams ve Babel gibi başarılı filmlerin yönetmeni Inarritu‘nun son projesi.Bir de tüm bunların üzerine geçen sene Cannes’da ödül alan Christoph Waltz‘un Oscar’ı da aldığını düşünün.Çünkü bu sene de ödül Biutiful‘daki performansıyla Javier Bardem‘e gitti! Kısacası patlamaya hazır bir bomba da Biutiful.Hiç olmazsa Javier Bardem‘e tek bir adaylık getirmesi mümkün.Alejandro Gonzalez Inarritu favori yönetmenlerimden biri olduğu için bu filme karşı da objektif davranamıyor ve Oscarlarda boy göstermesini diliyorum.Gerçi pek de objektif olmamakla alakası yok durumun.Bardem‘e Cannes’dan ödül getirdiğine göre boş bir film değil Biutiful.Tek sorun filmin sürekli ertelenen gösterim tarihi.Bakalım son durum ne olacak.
***
Yönetmen: Mark Romanek
Oyuncular: Andrew Garfield, Carey Mulligan, Keira Knightley, Charlotte Rampling, Sally Hawkins
8 dalda Oscar’a aday olan The Remains of the Day romanının yazarından bir başka roman daha: Never Let Me Go.Bundan 8 yıl önce en son One Hour Photo ile beyazperde deneyimi yaşayan yönetmen Mark Romanek‘in yeni filmi üç yakın arkadaşın öyküsünü anlatıyor.Beraber mutlu bir çocukluk yaşayıp büyüyen üç arkadaş günün birinde diğer insanlara organ sağlamak için üretilmiş klonlar olduklarını öğrenirler.Konusu The Island‘a feci derecede benzese de Never Let Me Go epey ilgi gördü.Yıllar sonra Carey Mulligan ve Keira Knightley‘yi bir araya getiren filmin özellikle kadrosu ve senaryosuyla başarı göstermesi bekleniyor.An Education‘da kendine hayran bıraktıran sade performansıyla belleklerimizde yer edinen Carey Mulligan‘ın filmde yer alması da ayrı bir çekici tabi.Koparacağı gürültüyü şimdiden merak etmekteyim.Umalım ki film, konusu ve kadrosu kadar çekici olsun.
***
Yönetmen: Derek Cianfrance
Oyuncular: Ryan Gosling, Michelle Williams, Mike Vogel
Ryan Gosling ve Michelle Williams‘ın canlandırdığı yeni evli bir çiftin evliliklerinin her seferinde başarısızlığa uğramasını ve her seferinde yeniden başa dönmenin yollarını aramalarını anlatıyor Blue Valentine.Genç Hollywood yüzleri arasındaki belki de en başarılı iki ismi, Gosling ve Williams‘ı bir araya getirmesi sebebiyle Blue Valentine fazlasıyla ilgi çekiyor.Bugüne kadarki ikinci uzun metrajlı filmi olan Derek Cianfrance oyuncuları ve senaryosu iddialı olan bir filmle geliyor.Sınırlı sayıda gösterildiği yerlerde beğenilen film yine merak ettiklerim arasında.İki oyuncusu da bugüne kadar Oscar’a bir kez aday oldu ve yeni adaylıklar almalarına da kimse şaşırmaz zannediyorum.O yüzden Blue Valentine ciddi anlamda gösterime girdikten sonra gelecek tepkiler hakikaten önemli.Bağımsız Amerikan sinemasının yeni bir örneği olan film senaryosuyla 1 milyon dolarlık bir ödül alınca çekildi, ki Heath Ledger‘ın ölümü sebebiyle de çekimler 2 yıl süreyle ertelenmişti.Bakalım neyle karşılaşacağız?
***
Yönetmen: John Cameron Mitchell
Oyuncular: Nicole Kidman, Aaron Eckhart, Dianne Wiest, Sandra Oh, Miles Teller
Aslında kariyerine bir oyuncu olarak başlayan, ama daha sonra 2001’de çektiği Hedwig and the Angry Inch ile kült bir film yaratan John Cameron Mitchell oldukça ilginç bir kadroyla sinemalarımıza tekrar konuk olacak.David Lindsay-Abaire‘ın oyunundan uyarlanan Rabbit Hole evli bir çiftin çocuklarını kaybettikten sonra yaşadıklarını konu alıyor.The Hours ile Oscar’ı verildikten sonra adeta görmezden gelinen Nicole Kidman‘ın yeni filminde ünlü aktrise başarılı oyuncu Aaron Eckhart eşlik ediyor.Sürekli aynı şeyi tekrarladığımı düşünebilirsiniz, ama Eckhart da yakın gelecekte Oscar alması beklenen isimlerden.Ama henüz kendisinin bir adaylığı yok.İlkinde de vereceklerini zannetmiyorum.O yüzden Rabbit Hole, Eckhart‘ın açılışı yapacağı film olabilir.Dianne Weist‘in aday olmasını bekleyenler de epey fazla.Tabi uyarlama senaryo dalında olası bir adaylığı da atlamamak lazım.Tam da Akademi’nin ağzına layıkmış gibi geldi bana önce seyirci karşısına çıkmasını beklemek lazım.
***
Yönetmen: Sofia Coppola
Oyuncular: Stephen Dorff, Elle Fanning, Michelle Monaghan, Benicio Del Toro, Laura Ramsey
Beyazperdenin en başarılı, en yaratıcı bayan yönetmenlerinden Sofia Coppola, Marie Antoinette’ten 4 yıl sonra yepyeni bir filmle geliyor.Kariyeri inişte olan bir yönetmen ile karmaşa içerisinde var olmaya çalışan kızının hikayesini anlatacak Coppola ve bunu da yine kendi üslubuyla yapacak.Somewhere‘in Kathryn Bigelow‘dan sonra En İyi Yönetmen ödülünü ikinci kez bir kadına gönderebileceği ihtimalleri kulislerde konuşulsa da Marie Antoinette‘i adeta elinin tersiyle iten Akademi, Somewhere‘i Lost In Translation‘ı yaptığı gibi bağrına basacak mı bilemiyorum.Dakota Fanning‘in kendisinden 4 yaş küçük kızkardeşi Elle Fanning de yer aldığı film erkek oyuncu ve yardımcı kadın oyuncu dalları dışında, yönetmen, özgün senaryo ve görüntü yönetimi kategorilerinde iddialı.Hiç olmazsa Coppola‘nın yeni filmini izleyeceğimden ötürü ben kendi adıma mutluyum.Her zaman daha iyisini yapmaya çalışanlara kolay rastlanmıyor ne de olsa.
***
Yönetmen: Debra Granik
Oyuncular: Jennifer Lawrence, John Hawkes, Garret Dillahunt, Dale Dickey
Sundance ve Berlin’den ödüllerle dönen Winter’s Bone bu senenin Precious‘ı aslında.Gittiği ödül törenlerinden eli boş dönmeyen, özellikle eleştirmenlerin desteğini arkasına alan Winter’s Bone ailesine bakmakla yükümlü olan genç bir kızın, uyuşturucu bağımlısı babasını bulma mücadelesini anlatıyor.The Burning Plain‘de yıldızı parlayan 20 yaşındaki genç oyuncu Jennifer Lawrence‘ın performansı övgülere boğulmakta.Tabi bu övgüler de doğal olarak kendisini kadın oyuncu kategorisinde en büyük favorilerden biri yapıyor.Bağımsız olması açısından bu senenin Precious‘ı dediğime göre Jennifer Lawrence‘a da adaylık alırsa bu senenin Carey Mulligan‘ı dememde bir sakınca yok zannediyorum.Vera Farmiga‘lı Down to the Bone‘la adını duyurmuş yönetmen Debra Granik‘e hiç şans tanımasam da Winter’s Bone uyarlama senaryo dalında görünebilir.
***
Yönetmen: Robert Redford
Oyuncular: Robin Wright, James McAvoy, Justin Long, Evan Rachel Wood, Tom Wilkinson, Alexis Bledel, Kevin Kline
Sean Penn‘le boşanmak üzere olan güzel aktris Robin Wright, yeni Robert Redford filminde karşımıza Abraham Lincoln’ı yok etmek isteyen suikastçi Mary Surratt olarak çıkacak.Yönetmen kimliğiyle en son politik bir film olan Lions for Lambs‘de görülen Redford Oscar karşıtı bir festivale ev sahipliği yapmasına rağmen şu an Oscar tahminleri arasında yer alıyor.Ben hala bu durumu anlayamasam da listeye yine de koymak istedim.Bir de bakarsanız Redford‘un filmi cidden ilgi görür ve büyük bir patlama yaratır.Bizden kaçmış olmasın.Sanat yönetimi ve kostüm tasarımı gibi birkaç teknik kategoride yarış içerisinde yer alması beklenen The Conspirator‘ın en büyük iddaası tabiki de Robin Wright.Bugüne kadar herhangi bir ödülü olmasa da geçen sene The Private Lives of Pippa Lee‘deki performansı çok beğenilmişti Wright‘ın.Eğer bu sene filmdeki Robert Redford gerçeği önüne geçmezse kadın oyuncu kategorisinde yarışabilir.Ama ne kadar ileri gider, işte onu bilemiyorum.
***
Yönetmen: James L. Brooks
Oyuncular: Paul Rudd, Jack Nicholson, Reese Witherspoon, Owen Wilson
Kariyeri Oscar adaylıklarıyla dolu olan James L. Brooks‘u hatırlamanız için size Terms of Endearment, Broadcast News, As Good As It Gets ve Spanglish diyerek kısa bir filmografi versem yeterli olur zannediyorum.Romantik komediler konusundaki başarısı ve işi sulandırmadan yarattığı harikulade filmlerle tanınan Brooks, yeni bir romantik komedi için kolları sıvamış durumda.Yine Jack Nicholson‘la çalışan yönetmen bu sefer de Oscar için yarışacak gibi duruyor.8 adaylığından 3’ünde ödüle kavuşmuş Brooks‘un yeni filmi Reese Witherspoon‘un merkezinde yer aldığı bir aşk üçgenini anlatacak.Film hakkında doğru düzgün bir detay bilinmese de James L. Brooks ve Jack Nicholson isimleri yan yana Oscar demek olduğu için film, yönetmen, erkek oyuncu ve tabi James L. Brooks imzalı özgün senaryo dallarına dikkat.
***
Yönetmen: Rowan Joffe
Oyuncular: Helen Mirren, John Hurt, Sam Riley, Andrea Riseborough
Oscarlı aktris Helen Mirren, Graham Greene‘in kitabından uyarlanan Brighton Rock‘da Pinkie Brown adlı bir katili alt etmeye çalışan Ida Arnold adında bir kadını canlandıracak.1947 yapımı filmin yeniden uyarlaması olan Brighton Rock‘ı ise 28 Weeks Later‘ın senaristi Rowan Joffe yönetiyor.Güçlü isimleri barındıran kadrosuyla ilgi çeken Brighton Rock, Mirren‘ın bu sene içerisinde yer aldığı 6 projeden sadece biri.Aynı zamanda Love Ranch, The Debt, The Tempest, Red ve Legend of the Guardins‘da da izleyeceğimiz Mirren Oscar şansını epey azaltıyor gibi gözüküyor.Ama The Tempest ve Love Ranch‘in iki senedir sürekli ertelendiğini düşünürsek bence o kadar da emin olmamak lazım.İsmini ilk kez burada duyduğum, aynı zamanda Never Let Me Go‘da da izleyeceğimiz Andrea Riseborough için yardımcı kadın oyuncu dalında çok yüksek tahminler yapılmakta.Uyarlama senaryo ve görüntü yönetimi kategorileri de Brighton Rock‘ı görebileceğimiz dallardan olabilir.
***
Yönetmen: Dean DeBlois & Chris Sanders
Toy Story 3‘den sonra senenin en çok gürültü koparan animasyonu da kuşkusuz How to Train Your Dragon.İlerleyen günlerde bu sayfalarda eleştirisini okuyacağınız film ejderhalarla vikingler arasında geçen oldukça keyifli bir hikayeyi anlatıyor.Imdb’nin Top 250 listesinde 180. sırada yer alan animasyonun yaratıcılık konusunda oldukça başarılı olduğu kesin.Ana fikirden seslendirmeye kadar herşey kusursuz bir şekilde halledilmiş.Ama Toy Story 3‘nin varlığı How to Train Your Dragon‘u epey rahatsız edeceğe benziyor.Yine de bu, filmin yılın en iyilerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmez.Tıpkı diğer animasyonlarda da olduğu gibi filmin boy gösterebileceği özgün senaryo, özgün müzik, ses kurgusu ve ses miksajı gibi dallar da mevcut.En azından animasyon dalında görsek çok çok iyi olur diyorum.Bizim sinemalarımıza da uğrayan filmi izleyenler ne demek istediğimi anlayacaktır.
***
Yönetmen: Julie Taymor
Oyuncular: Helen Mirren, Russell Brand, Alfred Molina, Djimon Hounsou, Chris Cooper, Alan Cumming, David Strathairn, Ben Whishaw
6 dalda Oscar’a aday olup 2’sini eve götüren Frida.Daha sonrasında da modern bir başyapıta dönüşen, bir Beatles müzikali Across the Universe.Julie Taymor zannediyorum ki 2000’li yılların dikkate değer filmlerine imza atarak ne denli başarılı bir yönetmen olduğunu bizlere kanıtladı.O yüzden yeni filmi The Tempest‘ın bu denli merak uyandırmasını da buna bağlıyorum.Ya da filmin göz kamaştıran kadrosu ve bir William Shakespeare uyarlaması olması da sebep olmuş olabilir.Bundan 24 sene evvel televizyon için The Tempest‘ı yapan yönetmen şimdi de sinemada harikulade bir ekiple The Tempest‘ı sunacak bizlere.Olağanüstü isimlerin bir araya toplandığı The Tempest‘ın tek süprizi var ki , o da komedyen Russell Brand.Şimdiden filmde nasıl yer alacağı merak ediliyor.Filmin ihtimalleri ise genelde teknik dallarda.Sanat yönetimi, kostüm tasarımı, görüntü yönetimi, özgün müzik ve makyaj.
***
Yönetmen: Doug Liman
Oyuncular: Naomi Watts, Sean Penn, Sam Shepard, Ty Burrell
Mr & Mrs Smith, Jumper gibi felaketleri yönetmesine rağmen hale sevilen bir yönetmen Doug Liman.Hatta kendi çapında bir hayran kitlesi olduğunu söylemek mümkün.Yeni filmi Fair Game ise, Naomi Watts ve Sean Penn‘i 21 Grams‘den sonra ilk kez bir araya getiren proje oldu.Bir anlamda The Constant Gardener‘ı hatırlatan Fair Game, Irak’ta kitlesel imha silahlarını araştıran bir CIA ajanı ile diplomat kocasının entrikalarla dolu hayatından bir kesiti aktarıyor bize.Bolca politik ve siyasi metinlerle karşılaşacağımız Fair Game‘in akıbeti gösterime girene kadar belirsiz.21 Grams ile Oscar’a aday olan Naomi Watts‘ın ikinci adaylığı yine Sean Penn‘le olan bir filmle gelirse oldukça komik olur, ama ben net birşey göremiyorum henüz Fair Game için.Fragmanın piyasaya çıkmasıyla daha rahat konuşabileceğimize eminim.En iyisi beklemek.
***
Yönetmen: Ben Affleck
Oyuncular: Ben Affleck, Jon Hamm, Blake Lively, Jeremy Renner, Rebecca Hall, Chris Cooper
Beyazperdedeki ilk yönetmenlik denemesi Gone Baby Gone ile adeta kendini dirilten Ben Affleck filmde yarattığı eşsiz Boston atmosferiyle eleştirmen birlikleri tarafından fazlasıyla takdir edilmişti.Yine bir suç filmine imza atan Affleck bu sefer de banka soygununda rehin aldığı kıza aşık olan bir soyguncuyu anlatıyor.Soyguncuyu bizzat kendinin canlandırdığı filmde rehine kız olarak Rebecca Hall‘ı, soyguncuların peşine düşen polis olarak ise Jon Hamm‘i izleyeceğiz.Kadrosu son yıllarda yıldızı parlayan isimlerle dolu The Town‘ın.Buradan sıyrılıp adaylık alabilecek isim olur mu bilemiyorum.Ama Affleck‘in beğenilen yönetmenliği, filmin durumuna göre Oscar’da güzel bir şekilde ağırlanabilir.Eğer umduğumuz gibi bir durumla karşılaşırsak The Town yılın en iddialı işlerinden birine dönüşebilir.Herşey filmin alacağı tepkiye bağlı.Umalım da Affleck‘in dirilen kariyeri zirveye doğru yol alsın.
***
Yönetmen: Clint Eastwood
Oyuncular: Matt Damon, Bryce Dallas Howard, Richard Kind
Üç senedir yaptığım tahminlerde Eastwood tarafından hayal kırıklığına uğratılmaktan bıktım.Bana göre kariyerinin en iyi işi olan Gran Torino bile Akademi tarafından görmezden gelinince artık Akademi’nin Eastwood sevdasının bittiğini düşünmeye başladım.Geçen seneki Invictus felaketinden sonra bu sene yine Matt Damon ile çalışmaya karar vermiş yönetmen.Frost/Nixon ve The Queen‘in Oscar adayı kalemi Peter Morgan‘ın senaryosunu yazdığı Hereafter, ölülerle konuşabilen bir adamı anlatıyor.Bugüne kadar yaptığı işlerden çok farklı olduğu için Eastwood‘un bu yeni filmine dikkat etmeli esasen ama hakikaten Akademi ile arasındaki kimyanın bozulduğunu düşünmeye başladım ben.İhtimaller film, yönetmen, erkek oyuncu, özgün senaryo ve görüntü yönetimi diyor.Ben ise en iyisi filmi bir görelim diyorum.Hatta filmi görmeyi de geçtim, adaylar açıklanana kadar bekleyelim.
—————————————————————–
TEKNİK HARİKALAR
ALICE IN WONDERLAND (Yönetmen: Tim Burton) = Tim Burton‘ın çağdaş Alis Harikalar Diyarı’nda yorumu her ne kadar kötü eleştiriler almış olsa da özellikle makyaj dalında aday olması muhtemel filmlerden biri.
TRON: LEGACY (Yönetmen: Joseph Kosinski) = 3D teknolojisini son sunurlarına kadar kullanan Tron: Legacy ünlü isimlerle dolu kadrosuyla dikkat çekse de tüm ihtimaller teknik dallar üzerine kurulu.Filmin çok sevilmesi durumunda District 9 gibi bir atak yapmasına da şaşırmayız, haberiniz olsun.
HARRY POTTER AND THE DEATHLY HALLOWS: PART I (Yönetmen: David Yates) = Harry Potter serisinin son filmi iki parçadan oluşacak ve ilk parça bu sene gösterime giriyor.Tahminler adaylıkların ikinci parçasına saklanacağı yönünde.Ben ise Harry Potter‘ın film serisini teknik bir felaket olarak algıladığımdan biri, ikisi fark etmez her halükarda kendine yer bulur diyorum.
IRON MAN 2 (Yönetmen: Jon Favreau) = “Bir devam filmi ilkini bu kadar mı aratır?” sorusunun canlı kanlı örneği olan Iron Man 2, özel efekt kategorisinin en iddialı filmlerinden.Ses kurgusu ve ses miksajı da adının anılabileceği kategorilerden birkaçı.
ROBIN HOOD (Yönetmen: Ridley Scott) = Her daim abartılan yönetmen Ridley Scott ve her daim yere göğe sığdırılamasını anlayamadığım aktör Russell Crowe‘un son ortaklığı için ümitler büyüktü.Ama şimdilik ancak teknik dallarda boy göstereceklermiş gibi duruyor.
THE LAST AIRBENDER (Yönetmen: M. Night Shyamalan) = M. Night Shyamalan‘ın berbat ettiği bir başka film olan The Last Airbender orjinalini çok fena aratıyor olsa da makyaj, özgün müzik ve sanat yönetimi dallarında görülebilir.
CLASH OF THE TITANS (Yönetmen: Louis Leterrier) = Bir başka gişe felaketi daha.Sam Worthington’ın Avatar‘daki ününden yararlanmak için çekildiği bariz belli olan Clash of the Titans da bir şekilde kendine yarışta yer bulaiblir.
SCOTT PILGRIM VS. THE WORLD (Yönetmen: Edgar Wright) = Filmin beğeneni çok olsa da özel efektten başka bir beklenti yok henüz.
—————————————————————–
KISA KISA UZAK İHTİMALLER
EAT, PRAY, LOVE: Kadın oyuncu (Julia Roberts), yardımcı erkek oyuncu (Richard Jenkins), uyarlama senaryo
BURLESQUE: Kostüm tasarımı, ses miksajı, ses kurgusu, özgün şarkı
HOWL: Erkek oyuncu (James Franco), film
NOWHERE BOY: Yardımcı kadın oyuncu (Kristin Scott Thomas), yardımcı kadın oyuncu (Anne Marie Duff)
THE NEXT THREE DAYS: Yönetmen (Paul Haggis), erkek oyuncu (Russell Crowe), uyarlama senaryo
THE RUM DIARY: Erkek oyuncu (Johnny Depp), yardımcı erkek oyuncu (Giovanni Ribisi), kostüm tasarımı
THE AMERICAN: Film, erkek oyuncu (George Clooney), görüntü yönetimi, kurgu
LONDON BOULEVARD: Yönetmen (William Monahan), erkek oyuncu (Colin Farrell), kadın oyuncu (Keira Knightley)
MORNING GLORY: Film, erkek oyuncu (Harrison Ford), yardımcı erkek oyuncu (Jeff Goldblum)
SHUTTER ISLAND: Film, sanat yönetimi, kostüm tasarımı, kurgu
CASINO JACK: Erkek oyuncu (Kevin Spacey)
YOU WILL MEET A TALL DARK STRANGER: Film, yönetmen (Woody Allen), yardımcı erkek oyuncu (Antonio Banderas)
WHAT’S WRONG WITH VIRGINIA?: Erkek oyuncu (Ed Harris), kadın oyuncu (Jennifer Connely)
kimbuadam
2 Ağustos 2010 at 20:02
sonunda diyorum… büyük bir merakla okudum.inception’la başlaman filmin yakaladığı havaya kendini kaptırdığını düşündürdü bana.. film hakkında yorum getirebilmek için ikinci bir kez izlemem gerek hala benim çünkü şu an diyebileceğim tek şey, görselliğin üst düzey olduğu bir bond filmi karmaşası. acayip aklım karışık filmi izleyeli beri. bu nolan için ilk karışıklığım değil. çünkü following hariç diğer bütün filmlerini bir kez daha izleme gereği hissettim. ne kadar film beğenilse de eleştirmenlerin bu karmaşıklıktan bahsediyor olmaları da önemli bence. açıkçası ben ilk izlemenin ardından filmi teknik adaylıkların haricinde görmek istemiyorum. gerçi filmi 2. kez izlersem çok beğenebilirim çünkü öncekilerde böyle oldu. memntoyu yarıyı beklemeden terk etmiştim mesela. ne en iyi filmde ne de yönetmenlikte inception olmasın mümkünse. akademi de zaten daha insani filmlere şans veriyor. kekeme filmi, sean penn brad pitt’in olduğu film ve juliana moore benning filmeri, mike leigh, ben affleck ve coenlerin filmi de dikkatimi en çok çeken filmler arasında.. özellikle mike leigh’i istiyorum ve ben affleck de gone baby gone’daki başarısını devam ettirebilecek mi onu merak ediyorum. yine bir suç filmi olması da güzel. coenlerde mümkünse umarım realiteye bağlı kalırlar da şöyle uzun yıllar kendinden söz ettirecek ayakları yere basan sağlam bir film izlettirirler diye ümit ediyorum. facebook karşıtı olarak fincher’ın filmine gitmeyi düşünmüyorum. filminin yapılmasını bile kınıyorum. aynı şekilde javier bardem, daren aforensky ya da adı her neyse sofia capolla, doug liman filmlerinden de uzak durmayı planlıyorum. bakalım daha uzun bir süre var.
abdullah
4 Ağustos 2010 at 13:26
sayfanı yenilemişsin öncelikle hayırlı olsun ama adayları tahmin etmek için fazla erken davranmışsın bence. ama adaylar arasında zindan adası filmini göremedim gözünden kaçmış olması şaşırttı beni bence yılın en büyük adaylarından biri olacaktır.
sena
31 Ağustos 2010 at 18:29
kesinlikle bende göremedim shutter ısland gerçi her ne kadar sonunu ikinci izleyişimde anlasamda güzel farklı bir filmdi oscar da bu sene filmler varsa çokda bişey yok hani
ayhan
29 Ekim 2010 at 14:58
Teşekkürler, başarılı bir inceleme.
En iyi erkek oyuncu dalında değerlendirilmesi gereken taş gibi bir aday var. “My Son, My Son, What Have Ye Done” adlı filmdeki rolüyle Michael Shannon. Hiç adı geçmemiş ama aday adayım budur.
fuzili
16 Aralık 2010 at 16:05
bence INCEPTION malı götürür sonra
THE KING’S SPEECH şanslı .Konuyla alakası yok ama dikkat ederseniz çogu filmde yahudi propagandası var hatta filmi konusuyla alakası olmadığı halde cohen kardeşler müthiş destekleniyor , zaten adaylardan THE WAY BACK konusu yahudilerle ilğili sanki bir onlar ezilmiş…
Cem Ertem
11 Ocak 2011 at 21:11
her zamanki gibi oldukça kaliteli bir makale olmuş. yazıyı okuyunca izlediğim filmler geldi gözümün önüne ve son adaylıklara vs bakınca da o filmlerin adının bile geçmemesi/geçmeyecek olması üzüntü verici. winters bone hem film olarak hem de yönetmenlik olarak çok iyi bir iş çıkardı diye düşünüyorum. sinemayla yoğrulmuş bir yönetmenin elinden çıkan bu güzel film sadece enfes bir doğallık yakaladığı için bile en iyi film adayı olmayı hak ediyor. sahnelere baktığımdaysa özellikle o sincap sahnesindeki ve kayıkla babasını bulmaya gittikleri sahne inanılmaz gerçek geldi bana. bu da yönetmenin ve görüntü yönetmenin becerisidir. galiba aday bile yapılmayacak. bir diğeri de zindan adası (shutter island) oldu. maalesef söylediğin gibi filmin erken vizyona girmesi şansını kaybetmesine neden oldu. dicaprionun erkek oyuncu adaylığına bu filmle aday olmasını isterdim. en azından çok başarılı görüntü yönetimi için görüntüye aday edilmesini isterdim. bilemiyorum ne gibi bir adaylıklarla karşılacağız. hep birlikte göreceğiz.
jack
15 Ocak 2011 at 08:24
hiç sevmediğim asla sıradan bir gençlik filminin üstüne çıkamayacak bir kalitede olduğunu düşündüğüm bir film the social network ama büyük ihtimalle en iyi film oscarını alacak gibi duruyor bu arada inceptiona şans tanıyan bile yok…
umurtas
15 Ocak 2011 at 11:37
Bu yazı 2 Ağustos tarihinde kaleme alındı. Sayfanın en üstündeki “Tahminler” bölümünden en güncel listelere ulaşabilirsiniz.
mehmet ali kanmaz
26 Şubat 2011 at 20:07
yarın oscar var inception inşallah 8 tane oscarınıda alır çünkü çok başarılı bir flim top 250ye 3.oalrak girmek muhteşem ötesi bir durm heleki şu an dinliyor olduğum müzikleride muhteşem bence çok ama çok başarılı bir flim….
Pingback: 11 Ay Sonra | Oscar Boy