Oscar 2012
Oscar Sohbetleri: PGA’e doğru
2011’in son günlerini yaşadığımız bu haftada ödül sezonunda durgun zamanlar geçirmekteyiz. Bunun sebebi ise Noel ve Yılbaşı tabi. 2 Ocak’dan önce yeni bir ödül haberi duyacağımızı pek zannetmiyorum. Yalnız tüm bu durgunluğun bitip özellikle En iyi Film ve En İyi Yönetmen kategorilerindeki durumun belli olmasına sayılı günler kaldı.
3 Ocak’da PGA (Producers Guild of America), 4 Ocak’da ADG (Art Directors Guild), 4 Ocak’da WGA (Writers Guild of America), 9 Ocak’da ise DGA (Directors Guild of America) adaylarını açıklayacak. Heyecanımızın yine artışa geçeceği günler bizi bekliyor kısacası. DGA için geçtiğimiz hafta tahminlerimizi yapmıştık. O yüzden bu haftayı da PGA’e ayırmak istedim. Yine adaylar açıklanmadan önceki gün listelerimi sizlere hatırlatacağım, merak etmeyin.
KESİN ADAY OLUR
The Artist: Aslında film beklediğim gibi eleştirmenlerin sevgilisi olamadı. NYFCC haricinde büyük gruplardan hiçbiri The Artist‘i seçmedi. Ama geçtiğimiz sene The King’s Speech gibi iyi hissettiren bir filmin zaferinden sonra The Artist şu an en olası galip gibi gözüküyor. Üstelik The King’s Speech‘den kat kat üstün. En İyi Film seçilmek için her türlü özelliğe sahip. Yönetmen, oyuncular, senaryo… Teknik başarıları da cabası.
The Descendants: Alexander Payne için eleştirmenler ikiye bölünmüş olsa da The Descendants‘ın gözden kaçırılmaması gereken bir Los Angeles zaferi var. Üstelik sadece bununla da sınırlı değil. Çoğu birlikten adaylık almasının yanı sıra, birkaç yerel eleştirmen grubu tarafından da destek gördü. PGA’i almasa bile aday olacağı kesin.
Hugo: Beğeneni çok. Benim gibi filmi sıradan bulan insanlar da var tabi. Ama yılın overrated’ı Hugo. İstesek de istemesek de o listede göreceğiz. NBR tarafından En İyi Film seçildi. Her şeyi bir kenara bırakın, Hugo bir Martin Scorsese filmi. Shutter Island‘dan sonra ikinci kez dışlanacağını pek sanmıyorum.
The Help: The Help‘e yaptığım “Yetişkinler için Disney filmi” yorumumdan hala vazgeçmiş değilim. Lakin yarıştan bir türlü çekilmeyen Viola Davis, DGA’de sürpriz yapması muhtemel Tate Taylor ve oldukça karışık olan yardımcı kadın oyuncu yarışında savaşacak Octavia Spencer – Jessica Chastain ikilisini unutmamak gerek.
War Horse: Yavaştan korkutmaya başlayan ve Spielberg‘in yıllar sonraki zaferi haline dönüşebilecek bir yapım War Horse. Her yaş grubuna hitap ediyor. Çok kötü eleştiriler de almadı. Ki zaten eleştirilere pek aldırış etmediklerini daha önce de göstermişti Akademi. Bu yılın The King’s Speech‘i, Forrest Gump‘ı, Driving Miss Daisy‘si olabilir. PGA adaylığı da cepte.
YÜKSEK İHTİMALLER
Moneyball: Aslında “kesin aday olur” listeme de koyabilirim Moneyball‘ı. Etrafımdaki insanların aksine Moneyball Amerika’da çok beğenildi. Ben de filme hayran olanlardan biriyim. Şu an için bu yıl izlediğim en iyi 5 film arasında. Başka da diyecek bir şey yok. Aday olması kesin gibi.
Midnight in Paris: Woody Allen‘ın geri dönüşünden çok 2000ler’in sonunda yeni bir çizgide yürümeye başlayan Allen‘ın son harikası. Midnight in Paris hakikaten çok beğenildi. Az da olsa unutulması korkutuyor beni. Yalnız Akademi belki Woody Allen‘ı dışlayabilir de PGA’in hala 10 adayı olması durumu yerini sağlamlaştırıyor.
The Tree of Life: Bu sene en çok merak ettiğim şey de büyük grupların The Tree of Life‘a olan tepkisi. Altın Küre’den zaten bu filme şans beklemiyordum, ama peki PGA?
İLK 10’u ZORLAYABİLECEKLER
The Girl with the Dragon Tattoo: Sürekli söylüyorum bu filme dikkat edin diye. Çok beğeneceğimize eminim. Fincher‘ın bizi üzeceğini zannetmiyorum. Sadece ödül sezonuna çok geç dahil olduğu için belirsizliğini koruyor ve hala büyük bir destek alabilmiş durumda değil.
Harry Potter and the Deathly Hallows Part II: Harry Potter‘ın En İyi Film adaylığı konusunda en şanslı olduğu grup burası. Eğer PGA de adaylık vermezse BAFTA haricinde Harry Potter‘a sevgi beklemeyin.
Extremely Loud and Incredibly Close: Olur olur. Eğer listede görürsem çok şaşırmam. Tabi bu adaylığın bu saatten sonra Oscar’a pek katkısı olmaz. Çünkü oy pusulaları 27 Aralık’da Akademi üyelerine gönderildi.
Bridesmaids: Çok çok istediğim bir adaylık. AFI’ın ilk 10’una da girdi. Üstelik neden olmasın? Ki Melissa McCarthy için hala umudum var. Adaylık alamayabilir ama aday olursa da ödülü alabilir McCarthy. Neyse, konumuz PGA. Bridesmaids‘e dikkat!
Drive: Drive‘ın aday olabileceğine pek inanmıyorum. Eğer ilk 10’a girerse şaşırırım. Yalnız buradan filmi sevmediğim düşünülmesin, aksine fazlasıyla beğendim. Sadece ihtimal veremiyorum.
BELKİ…
The Ides of March: Producers Guild of America!!! Altını çizdiğim kısma dikkat.
Tinker Tailor Soldier Spy: Çok zor bir ihtimal, ama çok zor.
My Week with Marilyn: Bilin bakalım Marilyn’in arkasında kim var? Harvey Weinstein!
Sonuca dönersek… Benim PGA’e aday olacağını düşündüğüm 10 film şöyle: The Artist, The Descendants, Hugo, The Help, War Horse, Moneyball, Midnight in Paris, The Tree of Life, The Girl with the Dragon Tattoo ve Harry Potter and the Deathly Hallows: Part II.
Dönüyorum Akademi’ye. 27 Aralık’da Akademi üyelerine oy pusulaları gönderildi. 13 Ocak’a kadar oy verme hakları var. Yani bu 15 gün içerisinde olacak şeyler önemli. Tabi sona kalıyorlar mıdır, yoksa hemen oy verip işlerini hallediyorlar mıdır bilemeceğim. Ama bu 15 günün etkilediğini düşünürsek PGA, DGA, WGA, ADG, ASC gibi grupların adaylarını açıklayacak olması mühim bir etki yaratıyor. Yalnız ben o sürecin çoktan geçtiğini düşünüyorum. Böyle bir etki olacağına inanmıyorum.
Şu an birkaç ünlü Oscar bloggerının yazılarına bakarsak War Horse‘un epey bir izleyiciyi ağlattığı ve Akademi üyelerinin de beğendiği söyleniyor. Üstelik filmin tüm üyelere ulaşması için stüdyo canla başla çalışmakta. Ama tabi şu kazanır, bu kazanır demek için hala erken. Bu sene Christopher Plummer haricinde ana dallarda kazanacağı garanti olan tek bir film, tek bir oyuncu yok.
Bir de değinmek istediğim bir konu daha var. İzleyici ağlatma meselesi. Bir filmin etkileyicilği ve tabi izleyiciyi ağlatması çoğu zaman Akademi’nin kararlarında etkili oldu. Ben bu sene ağlayacak derecede etkilendiğim filmler arasında 50/50, Warrior, A Better Life ve Harry Potter‘ı sayabiliyorum. Ağladığım film iyidir mantığına inanmıyorum tabi ama sizler de bu sene gözlerinizi yaşlandıran filmleri bizlerle paylaşırsanız sevinirim. Ve tabi PGA için de tahminlerinizi bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere.
Müge Dörtok
29 Aralık 2011 at 14:55
EN İYİ İLK 5 FİLM
* The Artist
* The Descendants
* Hugo
* Moneyball
* Midnight In Paris
Bence, bu sene The Artist En İyi Film ödülünü alır.
Müjdat Çetin
29 Aralık 2011 at 19:44
bence de bu yılın en iyi 5 filmi budur ama the descedants ı göremedik şu ana kadar.
Moneyball en iyi film olur diye düşünüyorum.
brent
29 Aralık 2011 at 15:20
Bana da Plummer kazanacak gibi geliyor ama Albert Brooks da çok iyi gidiyor, kesin mi bilemiyorum yani.
Müge Dörtok
29 Aralık 2011 at 15:29
Bu sene ağlatan film olarak Hugo var, Asa Butterfield babasının not defterinin külleri ile karşılaşıp ağlayınca, benim de gözlerim yaşardı, itiraf edeyim daha önce hiç bu kadar iyi bir genç oyuncu izlememiştim. En İyi Genç Aktör kesinlikle Asa Butterfield olmalı.
yaxley
29 Aralık 2011 at 17:25
Sanırım bu sene beni duygulandırabilen tek film Harry Potter’dı.Birçok sahnede gözlerimin yaşardığını hatırlıyorum.Alan Rickman sağolsun..Bir de epilog sahnesi sona ererken Hedwig’s Theme geldi kulağıma ve “Directed by David Yates” yazısını görünce baya kötü oldum.Zor bir ayrılık oldu benim için..
TigerBlood
29 Aralık 2011 at 22:19
The Artist ve The Descendants kesin aday olacak iki film.Zaten Oscar’ı da bu iki filmden biri alacaktır.
Moneyball konusuna gelirsek,gerçekten çok güzel bir filmdi.Ama şu ana kadar gördüğümüz kadarıyla Oscarda ilk 5 içine giremeyecek gibi.Eğer 10 filmden oluşsaydı liste yerini alırdı,ama şimdi durum zor gibi.Çünkü çoğu eleştirmen ödüllerinin çoğunda en iyi film olarak göremedik.Ama Brad Pitt’in adaylığı kesin tabi ki.
Hugo ve War Horse da ilk beş için yüksek ihtimaller arasında.Ama The Help gibi bir filmin aday olmasını da istemem.
Bu yılın en beğendiğim filmi,hatta bayıldığım film Drive oldu.Yalnız tarz itibariyle akademiye ters düştüğü için onun yeri de garanti değil,umarım aday olur.
Midnight İn Paris çok güzel bir filmdi,bu kadar film arasında umarım o da unutulmaz.Çünkü ben bile filmi şimdiden unutmaya başladım.
onur
30 Aralık 2011 at 02:12
The Help filminde ben epeyce bir duygulandım.Ki birçok kişi de bu şekilde.O yüzden ben ilk beşe rahat gireceğini düşünüyorum.The Descendants da sanıım duygusal bir filmmiş ama daha izleyemedik.War Horse’u ise beğenen olduğu kadar beğenmeyenlerde çok.Ben ödül alabileceğine inanmıyorum açıkçası.
Erşah
30 Aralık 2011 at 20:26
Ağlatan filmler diyince aklıma iki film geldi. The Help ve Warrior. Sarstılar gerçekten, keza ben Warrior’un sonunda kendimi zor tutmuştum. Zaten en iyi dram filmi diyince de ağlatan film gelmiyor artık herkesin aklına, bu iyi birşey.
War Horse Amerika’da öyle fazla beğenilmedi, Spielberg’ün en iyi işlerinden birisi de denmedi. Eleştirmenleri de ikiye böldü, zaten orta şeker bir TenTen filmi izletti bizlere Spielberg. Ben 2012’nin Spielberg yılı olacağını düşünüyordum, ama yanılacağım galiba. Eğer Spielberg bir patlama yaparsa o da 2012’deki Lincoln ile olur. Yani tam 1 yıl bekleyeceğiz.
Bunun dışında hala göremediğim The Artist ve Descandates ciddi ciddi geliyorlar. Ortalığı yıkıp geçiyorlar, çoğu eleştirmenler birliği ödüllerinde şov yaptılar. Bu senenin en beklemediğim filmi The Artist, farklı işler yapıyor.
Hugo’ya da bu kadar acımasız bakma ya. Senenin en iyi filmiydi bence.
Kısacası bu sene The Artist, Descandates ve Hugo arasında gidip gelecek Akademi. Benim görüşlerim böyle.
yavuz ekin
1 Ocak 2012 at 10:39
Sanırım Warrior filminde birçok kişi benim gibi az veya çok gözyaşı döktü. Bunun dışında bu sene beni çok duygulandıran bir film izlemedim diyebiirim. Tabii, izlemediğim The Artist, Marilyn Monroe,moneyball gibi filmler oldugundan bakalım neler gösterecek.
Bu arada Better Life i umurtaş senin methettigin kadar beğenemedim filmi. Bana pek birsey veremedi. Yine de fena bir film değil.Teşekkürler..
Pingback: PGA tahminlerimizi hatırlayalım… « Oscar Boy