Oscar Boy Özel

32. İstanbul Film Festivali’nin ardından

Yayınlandı

on

Kim Kold, Teddy Bear

32. İstanbul Film Festivali, Pazar gecesi düzenlenen bir ödül töreniyle sona erdi. Ne yalan söyleyeyim, bugüne kadar gittiğim film festivalleri içerisinde en keyif aldığım buydu sanırım. Gerek gösterilen filmler, gerek seyirci için düzenlenen tadından yenmez organizasyonlar… Hazırlayan ve emeği geçen herkese teşekkür etmek şart. Efendim ben 32. yılı 32 filmle kutlamak isterken bir hastalık ve vize haftasının getirdiği vicdani azaplar sonucu 6 filmimden feragat ederek kapattım festivali. Bugüne kadar hiç bu kadar faal olmamıştım sanırım festival döneminde. Umuyorum ilerleyen yıllarda çok daha yoğun bir programım olur ve sizi burada fikirlerimle boğma fırsatını yakalamaya hep devam ederim. Neredeyse tüm filmleri uzun uzun yazdım biliyorsunuz. Ama son beş tanesi hala bir köşede beni beklemekteydi. İçlerinden dördünü pek beğenmediğim için birkaç cümleyle geçiştirip festival faslını bu yazıyla kapatmak istiyorum açıkçası. Hemen başlayalım:

Dead Europe için saçmalığın sözlük karşılığı diyebilirim. Ben hayatımda hiç bu kadar iyi olmak için çaba sarf eden, söylemek istediği çok sözü alan ama bir o kadar da kötü bir film izlememiştim. The Road’da tanıyıp sevdiğimiz Kodi Smith-McPhee’yi bir kez daha izleme şansı elde etmemiz haricinde saygıyı hak eden tek bir kare dahi barındırmıyor ne yazık ki. The Hypnotist ve Love Is All You Need’in bulunduğu vakit kaybı grubuna Dead Europe’u da ekleyebilirsiniz. [D]

Altın Lale’yi alan What Richard Did hakkında da söyleyecek çok iyi şeylerim yok. Ödüle kavuşması bana kalırsa tam bir mucize. Evet, anlattığı hiçbir şeyde aksaklık yok. Hatta o amatör ruhun filmin samimiyetine de katkısı olduğuna inanıyorum ama o kadar sıradan ki bugüne kadar aynı konuyu işleyen sayısız film izlemiş olabilirsiniz. Dolayısıyla festivalin Altın Lale’yi hep kötü yapımlara verme konusunda formundan bir şey kaybetmediğini bir kez daha görmüş olduk. Tony Manero kabusunu unutabilmiş değilim. [C]

A Late Quartet‘in kadrosunda pek sevdiğim aktris Catherine Keener olduğu için heyecanlıydım esasında. Ama yine hayal kırıklığıyla sona erdi. Yine olabildiğince sıradan bir film. Philip Seymour Hoffman ve Christopher Walken’ın performansları haricinde özel olan tek bir şey yok. Tabii yarışma filmleri arasında yer aldığı için What Richard Did’den daha fazla hak etti bana kalırsa Altın Lale’yi. [C+]

Bir başka kendini çok ciddiye alan film daha! Our Children feminist olma çabasındayken işi fazla sulandıran ve ne anlattığını unutan filmlerden. Güya bir kadın hikayesi var, ama sorsanız ciddiye alınacak tek bir sahne söyleyemem. Bir de filmin sürekli gerilimli bir şekilde geçip, gelmiş geçmiş en vasat final sahnelerinden birine imza atışı var ki tam delirmelik. Tahar Rahim’in performansını es geçemeyeceğim yine de. Emilie Dequenne’i ise fazla abartılı buldum. Ya da senaryo gereğinden fazla gözyaşı dolu, bilemiyorum. [C+]

Teddy Bear için uzun uzun yazmayı gerçekten isterdim, ama inanın festival faslını bu kadar çok kapatmak isterken oturup da 2012 yapımlarını yazasım gelmiyor. Son iki hafta içerisinde izlediğim yapımlar arasında en iyilerden biriydi. Çok naif bir hikaye bana kalırsa. Daha evvel aynı karakter için kısa bir film çeken Danimarka asıllı yönetmen Mads Matthiesen bu sefer uzun metrajda harikalar yaratmış. Bir başyapıt olmaya uzak belki ama Danimarka’nın sinema konusunda ne kadar başarılı olduğunu hatırlamak isteyenler için ideal. [B]

Son olarak kendi ödüllerimi dağıttım ana kategorilerde. İlk beşimde üç tane 2013 yapımı film mevcut. Dans la maison ve Ill Manors ise 2012’nin artıkları. Gerçi Ozon’un filmini seneye Oscar’a aday adayı olarak gönderirlerse de şaşırmam. Şimdilik bu kadar efendim. Umuyorum listemdeki yapımları yakalama fırsatınız olur. Bir başka festival heyecanında görüşmek üzere.

En İyi Film
1. Before Midnight (Richard Linklater)
2. The Place Beyond the Pines (Derek Cianfrance)
3. Dans la maison (François Ozon)
4. What Maisie Knew (Scott McGehee ve David Siegel)
5. Ill Manors (Ben Drew)

En İyi Yönetmen
1. Derek Cianfrance | The Place Beyond the Pines
2. François Ozon | Dans la maison

En İyi Erkek Oyuncu
1. Ryan Gosling | The Place Beyond the Pines
2. Kim Kold | Teddy Bear

En İyi Kadın Oyuncu
1. Julie Delpy | Before Midnight
2. Onata Aprile | What Maisie Knew

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
1. Sven Nordin | Call Girl
2. Tahar Rahim | Our Children

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
1. Besedka Johnson | Starlet
2. Eloise Smyth | Ill Manors

En İyi Senaryo
1. Before Midnight | Richard Linklater, Ethan Hawke ve Julie Delpy
2. Dans la maison | François Ozon

0 Comments

  1. aserat54

    17 Nisan 2013 at 13:12

    Size, yine sorularım olacak, bu arada sitenin yeni görünüşü çok güzel olmuş, bayıldım…

    1-) Biliyorum hasta olmuştunuz ve vize dönemi yüzünden 6 filmi kaçırmıştınız. Ama, bu sene yine Türk sinemasına ağırlık vereceğinizi söylemiştiniz. Örneğin, Sen Aydınlatırsın Geceyi çok iyi bir filmdi. Neredeyse bir başyapıttı. Veya Uğur Yücel’in Soğuk’unu da izleseydiniz keşke. O da çok iyiydi. Ama, sorun değil. Vizyonda yakalayıp (gerçi Sen Aydınlatırsın Geceyi vizyona girmeyecek, Soğuk’un da vizyon tarihi belli değil.) eleştirisini yazarsınız umarım.

    2-) Bu arada, yeni 2013 filmlerine ne zaman başlayacaksınız ve ilk olarak hangi filmleri yorumlayacaksınız, söyler misiniz bir sakıncası olmazsa? 🙂

    Tekrar söylüyorum, site çok güzel olmuş…

    • Umur Çağın Taş

      17 Nisan 2013 at 13:38

      1) Türk sineması yazmak için elimden geleni yapacağım. Ama bilet alırken de sadece Hayatboyu’na yer bulabilmiştim. Yani aslında tek yerli yapım kaybımız var.

      2) 2013 filmlerine de festival dolayısıyla başladık yavaştan biliyorsunuz. Şimdilik ilk olarak hangi filmleri yazacağım hakkında en ufak bir fikrim yok. En kısa sürede izleyip, bir şeyler karalayacağım.

      Siteyle ilgili yorumlarınız için de ayrıca teşekkürler. Uzun zamandır tema değişikliği yapmamıştık. Bu sefer içime sinerek değiştirdim temayı ama bakalım… Tepkileri hep beraber göreceğiz.

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version