Dizi Eleştirisi

Skins – 7. Sezon

Yayınlandı

on

Altıncı sezonu uzun uzun överken ve tabii sene içerisinde de Skins’in favori dizilerimden biri olduğunu defalarca tekrarladım. İngiltere topraklarından çıkmış en orijinal, en taze işlerden biri. Altı sezon boyunca üç farklı jenerasyonu anlattı E4’un bol reytingli dizisi. Her iki sezonun sonunda kadrosunu kökten değiştirmekten hiç çekinmedi. Dev Patel ve Nicholas Hoult bu dizideki rollerinden sonra ünlü oldu. Luke Pasqualiano, Hannah Murray ve Joe Dempsie pek çok dizide ufak rollerle de olsa karşımza çıktı. Freya Mavor hayran kitlesini genişletti. Dakota Blue Richards artık bir çocuk olmadığının altını çizdi. Ve tabii Kaya Scodelario, kendisinden daha güzel bir varlığın dünya üzerinde var olmadığını ekranda her gözüktüğünde tekrar tekrar kanıtladı. Altı sezon sonrasında Skins’in yapımcıları dizinin 6 bölümlük bir final yapacağını açıkladılar. Üç jenerasyondan toplamda üç karakterin seçileceğini öğrendiğimizde beklentilerimiz yüksekti açıkçası. Ben her grubu temsilen biri olur diye düşünüyordum ama ilk ekipten Cassie’yi (Hannah Murray), ikinciden ise Effy (Kaya Scodelario) ve Cook’u (Jack O’Connell) tercih ettiler. Üçüncü gruptan birinin olmamasını ise hepsinin hikayelerinin bitmesi gereken yerde bittiğini, o yüzden üzerine eklenecek bir şey kalmadığını söyleyerek açıkladılar.

Yedinci sezon, Effy’nin başrolünde olduğu Fire ile başladı. Scodelario’ya izlemek bana her zaman keyif verdiği için zaten keyif alacağımı biliyordum. Her daim özlediğim Londra’yı da arka fonuna güzelce yerleştiren bu ilk bölüm genel olarak da güzel tepkiler aldı. Serinin tanıdık yüzlerinden Naomi (Lily Loveless) ve Emily de (Kathryn Prescott) konuk oyuncu olarak Effy’ye eşlik ettiler. İlk sahnelerinde biraz durulduğuna bizi inandırdaktan sonra hikayesinin devamında dibe battı Effy. En dramatik finallerden birine sahip olmasına rağmen sonunda o tehlikeli gülümsemesini suratına yerleştirmeyi ihmal etmedi. Effy karakterini öyle güzel oturtmuş ki Scodelario iki bölüm bana yeterli gelmedi tabii. Yine de bu defterin kapanmış ve artık Kaya’nın sadece beyazperdedeki kariyerine odaklanacak olması sevindirici. Andrea Arnold’la yaptığı Wuthering Heights’dan sonra görünürde çok da iç açıcı bir projesi yok. Ama bir şekilde yükselme fırsatı yakalayacağına eminim.

İkinci olarak, Cassie’yi izlediğimiz Pure geldi. Esasında Hannah Murray’i severek izlemiştim ben Skins’de. İlk iki sezonun en özgün isimlerinden biriydi. Gözlerini ve ağzını kocaman açıp heyecanlanması bir Skins klasiğine dönüşmüştü. Ama ne yazık ki Cassie için yazılan hikaye o kadar yavan, o kadar sıkıcıydı ki kimse keyif alamadı. Yine de karakterin o garip yanıyla örtüşen bir şeyler seçildiğini inkar edemeyeceğim. Tüm bu gözetleme mevzusu, Cassie’nin annesinin ölümünden sonra babasıyla bir türlü iletişim kuramaması, modelliğe doğru uzanan bir keşfediliş… Lakin Fire’dan sonra ne izlesek beğenmeyecektik zaten. Bir de yedinci sezonun normal Skins ruhundan uzakta olduğunu belirtmekte yarar var. Karakterlerin büyüdüğünün, artık eskisi kadar çılgın olmadıklarının ve yetişkinlikteki ilk adımlarının anlatıldığının bilincinde olmak lazım. Cassie’nin ilk iki sezonda Sid ile olan münasebetine ise garip bir final yazmışlar. Zaten arkadaşına Amerika seyahatinden bahsederken biraz anlıyoruz Sid’le Cassie arasında ne olduğunu. Onun haricinde Mike Bailey’yi konuk oyuncu olarak göremedik.

Rise ise en az Pure kadar yavan ve anlamsızdı. Ben normalde de Cook’un varlığına pek hayran olmadığım için bu üçlü açıklandığında zaten tereddüt etmiştim. Kaldı ki iki bölüm boyunca süren kovalamaca beni pek tatmin edemedi. Karakterlerinin büyüdüğünün farkında olan yazarlar daha önce ne yazdıklarını unutmuş olacaklar ki bambaşka bir Cook anlattılar finalde. Son sahnelerini de epey anlamsız bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Üçüncü jenerasyonun Fas bölümlerini hatırlayan varsa, Cook’un hikayesinin de en az Fas sahneleri kadar vasat olduğunu söyleyebilirim. Yine de belli bir standartın üzerinde lakin İngiliz gençliğini doğru bir yerden yakalayan ve bu zamana kadar hep başarılı hikayeler anlatan Skins, burada çuvallamış. Jack O’Donnell’ın oyunculuğu ise hiç fena değildi. Kendisini oynadığı fikrinden hala kurtulabilmiş değilim, o başka.

Sonuç olarak büyük efsane sona erdi. İngiliz televizyonlarının en önemli yapımlarından Skins finalini yaptı. Çok özleyeceğimi düşünüyordum ama Cassie ve Cook’la yaptıkları katliamdan sonra kafam biraz karışık. “Keşke Effy’yi daha fazla izleyebilseydik.” demekten başka bir şey gelmiyor içimden. Beklentilerimizin altında bir finaldi. Neyse ki önceki sezonların tersine tüm boşlukları doldurarak kapattılar perdeyi. BBC’nin sayısız kanalının aksine daha genç bir kitleye hitap eden E4 şimdi neler yapacak hakikaten merak ediyorum. Skins sonrası yeni bir gençlik dizisine ihtiyaçları oldukları kesin. Umarım en az Skins kadar başarılı ve yenilikçi bir projeye imza atarlar. Başka bir TV Günlükleri yazısında görüşmek üzere diyelim. Şimdilik hoşçakalın.

En İyi Bölüm: Fire Part I (Bölüm 1)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Kaya Scodelario (Effy Stonem)
Sezon Notu: B (Fire / A, Pure / B-, Rise / B-)

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version