Oscar Boy Özel
Son 10 Yılın Unutulmaz Replikleri
Açıkçası yaklaşık bir saat öncesine kadar aklımda dahi olmayan bir fikirdi bu. Twitter’da kendi halimde takılmaktayken son dönem filmlerinin unutulmaz repliklerini düşünmeye çabaladım. Bu liste de 2014 yapımlarını dışarıda bırakarak son 10 yılın (2004-13) filmlerinden kendimce hatırlamaya çalıştıklarımın yer aldığı oldukça öznel bir liste olacak sanırım. Hiç araştırma yapmadan, tamamen hafızama kazınmış cümleleri sunmak istedim huzurlarınıza. Eminim listedeki eksiklerden rahatsızlık duyacak olanlar vardır. O yüzden “bana göre” unutulmaz olanlar diye de ekleyeyim. Herkesin bildiği filmlerden asla hafızamızdan silinmeyecek mükemmel replikleri sırasız bir şekilde hatırlayalım bakalım. İşte size 20 tanesi:
MEAN GIRLS (2004)
“That is so fetch.”
Rosalind Wiseman (kitap), Tina Fey (senaryo)
Mean Girls muhtemelen popüler komedilerin Judd Apatow ile birlikte başına gelmiş en güzel şeylerden biri. Ayrıca gençlik filmlerini ve tüm bu Amerikan lise kültürüne yapılan yaklaşımı yeniden yorumlayıp, SNL jenerasyonunun getirdiği bir mizahla buluşturması da görmezden gelinecek gibi değil. Filmde kullanılan “fetch” kelimesi de hala ilk günkü yarattığı etkiye sahip. Belki buralarda günlük dilimize uyarlanmasa da, Vine’dan Twitter’a, kafanızı çevirdiğiniz her yerde “fetch” karşınıza çıkıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=foAZ3U_2LUo
BROKEBACK MOUNTAIN (2005)
I wish I knew how to quit you.
Larry McMurtry & Diana Ossana
Özellikle ülkemizde her türlü yaftayı yemiş olsa da Brokeback Mountain büyük ihtimalle aşk ve dostluk üzerine yapılmış en iyi filmlerden biri olarak tarihteki yerini her zaman alacak. Akademi’nin Crash’i ödüllendirip Brokeback Mountain’ı görmezden gelmesini saatlerce tartışabiliriz; ama ben bu bitmeyen kan davasını es geçip Jake Gyllenhaal’ın ağzından dökülen o kelimeleri hatırlatmak istiyorum: I wish I knew how to quit you. Bu kadar yalın, bu kadar acı.
THE DEVIL WEARS PRADA (2006)
Alright everyone, gird your loins!
Lauren Weisberger (roman), Alice Brosh McKenna (senaryo)
Muhtemelen Meryl Streep’in bugüne kadarki en iyi performansını içeren The Devil Wears Prada da popüler kültürün epey bir esiri olmuştu gösterime girdiği dönemde. Sex and the City jenerasyonunu gerçeklerle yüzleştirip, komedi sosuyla acımasız bir dünyanın kapılarını aralıyordu. Filmde Streep’in bir bakış attığı an bile unutulmazlar arasına girmeyi hak ediyor, ama biz bir replik arıyoruz. O da Stanley Tucci’nin Miranda (Streep) ofise gelmeden önce bağırdığı “Gird your loins!” cümlesi.
ATONEMENT (2007)
Yes. I saw him. I saw him with my own eyes.
Ian McEwan (roman), Christopher Hampton (senaryo)
Ne acıdır ki Joe Wright’ın yeteneğinin tadına tam anlamıyla varabildiğimiz tek film Atonement’dı bugüne kadar. Diğer her işinde bir şeyler eksik olmasına rağmen bir başyapıt ortaya çıkarmıştı. Ian McEwan’ın aynı adlı 2000’li yılların en önemli romanlarından birinden uyarlanan Atonement’da da unutulmaz sahne çok. Ama unutulmaz replik tek bir tane. Saoirse Ronan soğukkanlılığıyla gelsin: Yes. I saw him.
THERE WILL BE BLOOD (2007)
I’ve abandoned my child! I’ve abandoned my child! I’ve abandoned my boy!
Upton Sinclair (roman), Paul Thomas Anderson (senaryo)
Daniel Day-Lewis’in Oscar’ı almasına ne sebep oldu diye merak edenler için buyrun yukarıda replik ve o sahne var. Üzerine söylenebilecek bir şey yok. Paul Thomas Anderson, hem jenerasyonunun hem de Amerikan sinemasının en önemli yüzlerinden biri. There Will Be Blood da sadece bir yönetmen olarak değil, bir senarist olarak da muazzamlığa ulaşabileceğinin en büyük kanıtı. Tekrar tekrar izlenmesi gereken bir ders gibi.
SUPERBAD (2007)
McLovin?
Seth Rogen ve Evan Goldberg
Bir zamanlar nefret ettiğim ama zamanla alıştığım, hatta gereğinden fazla sevmeye başladığım Judd Apatow ekibinin harikalarından biri Superbad. Her sahnesini tekrar tekrar hatırlayıp gülmek mümkün. Ama sizce de “McLovin” ismine verilen o sabit tepki Superbad’in zirvesi değil mi?
REVOLUTIONARY ROAD (2008)
No one forgets the truth, Frank, they just get better at lying.
Richard Yates (roman), Justin Haythe (senaryo)
Listedeki kaç kere izlediğimi bilmediğim o filmlerden bir diğeri. Kate Winslet ve Leonardo DiCaprio’nun Oscar’a kavuşacağını düşünürken Akademi tarafından hayal kırıklığına uğratılmıştık hatırlarsanız. Revolutionary Road’un da çok zeki ve usta bir kalemden çıktığını eklememe gerek yok. April’ın (Kate Winslet) her tartışmada Frank’e (Leonardo DiCaprio) sarf ettiği cümleler bıçak gibi saplanmaya, ilk kez duyduğumuz andaki etkisini korumaya devam ediyor.
THE DARK KNIGHT (2008)
Let’s put a smile on that face! Why so serious?
Jonathan Nolan ve Christopher Nolan
Christopher Nolan’ı sevip sevmemek size kalmış bir şey. Fakat Batman serisiyle çizgi roman uyarlamalarını ciddiye almamızı sağladığı için az da olsa saygıyı hak ediyor. Heath Ledger’ın performansının ne kadarı ona bağlı bilmiyorum. Yalnız hala popüler kültürün bir parçası olan “Why so serious?” cümlesi ve tabii ki bu cümlenin sarf edildiği o sahne uzun yıllar boyunca hafızalardan silinmeyecek gibi gözüküyor.
DOUBT (2008)
I have doubts. I have such doubts.
John Patrick Shanley
Hep söylüyorum, orijinal metnin sahibi filmi uyarlamaya kalkıştığında hep ortaya takdir edilesi sonuçlar çıkıyor. Doubt da The Devil Wears Prada ile birlikte bugüne kadar beğendiğim nadir Meryl Streep filmlerinden biri. O final anı ve 3 Oscar ödüllü aktrisin “I have doubts. I have such doubts.” diye haykırışını hatırlatmama gerek yoktur diye umuyorum. Kusursuz…
NINE (2009)
I’ll be here, waiting for you, with my legs open.
Arthur Kopit, Maury Yeston, Mario Fratti (müzikal), Michael Tolkin & Anthony Minghella (senaryo)
Listedeki nadir kötü filmlerden biri Nine. Hakikaten yarattığı beklenti bu kadar hüsrana dönüşmüş bir başka film var mıdır bilmiyorum. Marion Cotillard kadronun en iyisi olsa da hatırlarsanız Oscar’a Penelope Cruz aday olmuştu. Seksi dansının bu adaylığa yardımcı olduğuna şüphe yok. Ama peki ya “I’ll be here, waiting for you, with my legs open.” dediği o sahne?
(500) DAYS OF SUMMER (2009)
This is a story of boy meets girl, but you should know upfront, this is not a love story.
Scott Neustadter ve Michael H. Weber
Hipsterların vazgeçilmezi Zooey Deschanel ve yeni jenerasyon yıldızların en yeteneklilerinden Joseph Gordon-Levitt’i buluşturan (500) Days of Summer sinema tarihinin en yaratıcı romantik komedilerinden biri. Müzik kullanımından zeki kurgusuna kadar söylenecek çok şey var. Fakat o açılış sahnesinde sarf edilen kelimeler bana yetiyor.
INGLOURIOUS BASTERDS (2009)
Each and every man under my command owes me hundred Nazi scalps. And I want my scalps.
Quentin Tarantino
Brad Pitt’i tekrardan ciddiye almaya başladığımız bir dönemde Tarantino ile buluşmasını sağlayan Inglourious Basterds, her ne kadar spotlar The Hurt Locker ve Avatar’ı gösteriyor olsa da 2009’un en iyi filmiydi. Ve Pitt tarafından canlandırılan Aldo Raine’in meşhur konuşmasını yaptığı sahne de unutulmaz repliğimize ev sahipliği yapıyordu: “… I want my scalps.”
https://www.youtube.com/watch?v=VQxcaq6vXzs
HARRY POTTER AND THE DEATHLY HALLOWS: PART I (2010)
Obliviate.
J.K. Rowling (kitap), Steve Kloves (senaryo)
Eminim sıkı Harry Potter hayranlarından tüm seriyi inceleyip pek çok repliği çıkartıp önümüze koyabilecek olan vardır. Ama söyleyin bana hangisi “Obliviate” sihrinin kullanıldığı o sahnenin gücüne sahip? Artık Emma Watson’ın büyüsü mü dersiniz, yoksa Alexandre Desplat’nın olağanüstü bestesi mi, Harry Potter and the Deathly Hallows’un ilk parçası daha ilk sahnesinden ağlatmayı başarıyor. Arada stresini atmak için gözyaşı dökmek isteyenlere Youtube videosunu sık kullanılanlara eklemelerini öneririm.
THE SOCIAL NETWORK (2010)
You better lawyer up asshole, because I’m not coming back for 30%, I’m coming back for everything.
Ben Mezrich (kitap), Aaron Sorkin (senaryo)
Aaron Sorkin’in kıvrak zekasının bir ürünü olan The Social Network büyük ihtimalle takvimler 2020’yi gösterdiğinde tüm “2010’lu yılların en iyileri” listelerinde yer alacak. Her satırı ayrı bir değere sahip. 2010’dan bu yana kaç kere izlediğimi dahi bilmiyorum. Ama Andrew Garfield’ın canlandırdığı Eduardo Saverin tarafından söylenen “I’m coming back for everything!” repliği hala tüylerimi diken diken ediyor. Dört dörtlük oyunculuklar, dört dörtlük yönetmenlik ve dört dörtlük bir tekst.
BLACK SWAN (2010)
I felt it. Perfect. I was perfect!
Mark Heyman, Andres Heinz ve John J. McLaughlin
Sinema açısından oldukça zengin bir yıl olan 2010’un en iyisiydi bana kalırsa Black Swan. Natalie Portman’ın enfes oyunculuğu ve Aronofsky’nin detaylı yönetimiyle kısa zamanda kültleşmeyi başardı. Final sahnesinde ana karakter Nina’nın ağzından dökülen kelimeler muhtemelen de o yılın en etkili anlarından birine sebep oldu.
https://www.youtube.com/watch?v=HWkCwCi_a24
TOY STORY 3 (2010)
So long…
Michael Arndt
Pixar, son dönemde animasyonlarını yetişkinlere de satabilmek için işin dramanın dozajını epey arttırdı. Wall-E ve Up’ın dört bir tarafı her yaştan insanı ağlatabilecek sahnelerle dolu. Toy Story 3’de ise Woody ile sahibinin vedalaşmasından sonra o “So long…” cümlesi bolca gözyaşı döktüğümüz bir sahnenin üzerine adeta tüy dikiyor.
https://www.youtube.com/watch?v=eLbpcnzUdvw
BRIDESMAIDS (2011)
It’s happening. It happened.
Kristen Wiig ve Annie Mumolo
Bridesmaids’in zirve noktası da nedimeler için kıyafetlerin seçildiği o sahneydi. Yine sözü Saturday Night Live tayfasına getireceğim. Komediye sınıf atlatan bu kalabalığın en önemli yüzlerinden Kristen Wiig zaten filmin her yanını kült olabilecek anlarla donatmış; fakat Maya Rudolph’un muhteşem oyunuyla “It’s happening…” kısmı hala en iyisi olarak hatırlanıyor.
THE TREE OF LIFE (2011)
Mother, father, always you wrestle inside me, always you will.
Terrence Malick
Sanıyorum dünya üzerinde Terrence Malick’in iyi bir senaryo yazarı olduğunu iddia edebilecek tek bir kişi dahi yoktur. Hele ki çalıştığı aktörlerin Malick’in tüm senaryolarını sette yazdığını söylemesine bakılırsa böyle bir kabul epey zorlaşıyor. Ama yine de eserlerini kurgu masasında toparlayan yönetmenin hazmı zor, ama seyri güzel The Tree of Life’ındaki “Mother, father, always you wrestle inside me, always you will.” cümlesini duymak dünyalara bedel. (Not: Ne yazık ki o sahnenin klibini bulamadım Youtube’da. Elinde bir link olan varsa, paylaşırsa sevinirim.)
ANNA KARENINA (2012)
Dance with me.
Leo Tolstoy (roman), Tom Stoppard (senaryo)
Gelin bir dakikalığına da olsa Anna Karenina’nın ne kadar vasat bir film olduğunu unutalım ve filmin sinematografisinin zirve yaptığı o ana gidelim. Vasat oyunculuğuna rağmen Aaron Taylor-Johnson’ın sarf ettiği “Dance with me.” cümlesi ile başlayan o büyülü dakikalar 2012’nin en iyi kotarılmış sekanslarından biri olabilir.
GRAVITY (2013)
What do I do?
Alfonso Cuaron ve Jonas Cuaron
Gravity ile hala yıldızları barışmayan pek çok izleyici var; fakat itiraf edelim, fragmanın yayınlandığı ilk günden beri Sandra Bullock’un “What do I do?” diye heyecanla bağırdığı sahne nefesimizi kesiyor. Buradan da filmi izlediğimiz ilk güne, sırf meraktan Filmekimi biletlerimizi yaktığımız o güneşli ama soğuk sonbahar sabahına selam olsun. Şimdi izninizle o sahneyi tekrardan izleyip gözlerimin dolmasını bekleyeceğim.
mertkytrkertkytrk
16 Temmuz 2014 at 19:10
ya cümlelerin türkçelerini de yazar mısın. bazılarını anlamadım örneğin fetch ne demek. 😀
Umur Çağın Taş
16 Temmuz 2014 at 19:12
Fetch’in tam karşılığı yok aslında 🙂 Espri de bunun üzerineydi. Cool gibi düşünülebilir. Fakat karakter olmayan bir kelimeyi kendince yaratıp sürekli kullanmaya çalışıyor.
Refik Eren Uysal
17 Temmuz 2014 at 02:14
Şahane bir liste olmuş ellerinize sağlık.Obliviate sahnesinde bende zırlamıştım. (gerçi ben Daniel Craig’in oynadığı korku filminin sonunda bile tabiri caizse anıra anıra ağlamış bir adamım=D) Aynı zamanda Black Swan ve Doubt’ın o sahnelerini de tüylerim iki metre havada izlemiştim yine aynı etki oldu üstümde.Tekrar elinize sağlık =)Bu arada müzik kısmını çok iyi düşünmüşsünüz.