Dizi Eleştirisi
How to Get Away with Murder – 1. Sezon
How to Get Away with Murder konuşmadan evvel söze Shonda Rhimes’dan girmek en doğrusu olacak sanıyorum. Shonda Rhimes dediğimiz kadın bizde Ay Yapım’ın arkasındaki isim Kerem Çatay’a denk geliyor aslında. Amerikan halkının nelerden hoşlandığını, nelere pozitif reaksiyon verdiğini bilen, televizyonu çoktan çözmüş bir insan kendisi. Nasıl ki Kerem Çatay ve ekibi Aşk-ı Memnu, Yaprak Dökümü ve türevleriyle Türk halkını televizyonlara bağlıyorsa Shonda Rhimes da yıllardır Grey’s Anatomy, Scandal gibi işlerle Amerika’da hep reytinglerin zirvesine oturmayı başarıyor. How to Get Away with Murder, tabir-i caizse hit fabrikası sayılabilecek Rhimes’ın son alamet-i farikası. Ve artık Scandal’da Kerry Washington ile başlayan “Networkde yıllar sonra siyahi bir kadın başrolde!” isyanının yeni temsilcisi. Üstelik Washington’dan kat kat yetenekli, iki kere Oscar’a aday olmuş ve hem televizyon, hem de film sektörünün onayını almış bir kadından, Viola Davis’den bahsediyoruz.
How to Get Away with Murder, Amerikan televizyonlarının en “beyaz” işlerden biri olan Murder She Wrote’un mirasını takip ediyor. Angela Lansbury ile Viola Davis’i karşılaştırmak ne kadar doğru bilmiyorum. İkisinin karakterleri de hayatın bambaşka taraflarından gelmiş, taban tabana zıt kaderlere sahip kadınlar. Lakin her iki dizinin içerik haricinde ortak bir noktası var, o da aynı izleyiciye hitap ediyor olması. Nasıl ki Lansbury bir şekilde yıllar içerisinde gayler için bir ikona dönüştüyse, How to Get Away with Murder da yine aynı kalabalığın yerlere göklere sığdıramadığı American Horror Story gibi belki aşırı sıradışı olmasa da, belli belirsiz bir kitschlik ve tam Türkçe’sini bulamadığım kaliteli “trashy”likten (değersiz demek olmaz) güç alıyor. Bolca tek kaş kaldırmalı bakış, hızlıca savrulan replikler, neredeyse siyah sayılabilecek bir görüntü yönetimi, bitmek bilmeyen entrikalar ve tabii ki de bölüm başına 10-15 twist var. How to Get Away with Murder başından beri her karakterinin esasında göründüğü gibi olmadığının altını çizerek tek bir şey yapmaya çalışıyor da denilebilir.
Tek bir kızın cinayetiyle yola başlayan ABC dizisi 15 bölümlük ilk sezonuna hikayenin işlemesine yardımcı olmak için yan davalar ve tabii ki esas karakterimiz Annalise Keating ile öğrencilerinin hayatlarındaki alengirleri de sığdırdı. Etrafımdaki tüm hukuk öğrencileri How to Get Away with Murder’ın aşırı dramatize edilen halleriyle dalga geçse de bu pek şaşırdığımız bir durum sayılmaz. Malum Shonda Rhimes daha evvel Grey’s Anatomy isimli tren enkazında da doktorların hastalardan çok sevişmek üzerine kurulu olan hayatlarına güzel bir bakış atmış ve amacının seçtiği meslek dalına sahici bir yorum getirmek değil, soslu drama yapıp reytingden payını almak olduğunu belli etmişti. Yalnız bu sefer vitesi büyüttüklerini söylersek yalan olmaz. Gerçi adalet kavramını Beyaz Saray’ın yatak odasına taşıyan Scandal’dan sonra çok da şaşırmamak gerek, öyle değil mi? Neyse, konuyu fazla dağıtmadan tekrar bu yeni diziye dönelim…
How to Get Away with Murder geçmiş ve bugün olmak üzere iki farklı zaman diliminde ilerleyerek 10 bölüm boyunca seyircisinin kafasında soru işaretleri bıraktıktan sonra bu tansiyonu yüksek maraton sonrası her şeyi açıklığa kavuşturur gibi yapıyor. Fakat ikinci perdenin olaylar tam da çözümlendi derken başladığının farkına varıyorsunuz, ki sezon finalinde de Keating’in öğrencilerinin maskaralığının sadece iki perdeden ibaret olmadığını da görmüş olduk da oralara hiç girmeyeceğim. Dizinin en büyük kozu Viola Davis. Eğer o olmasa How to Get Away with Murder bu kadar izleyiciye ulaşamazdı diye düşünüyorum. Çünkü ortada kaliteli sayılabilecek bir senaryo yok. Sadece kafa karıştırarak zeki görünen, biraz kurcaladığınızda aynı formülü her bölümde kullanarak yoluna devam eden bir iş var. Davis’in haricinde Liza Weil’ın da dikkatimi çektiğini eklemem gerek. Gilmore Girls’den bu yana kendisini pek izleme imkanına erişememiştik. Fakat yıllar sonra ilk kez Weil ile hasret giderme şansına eriştik. Onun ve Davis’in haricinde dizinin her tarafında kötü oyunculuklar kol gezdiği için yüzünü görmek huzur veriyor.
Ben içerik hakkında fazla bir şey eklemek istemiyorum. Çünkü How to Get Away with Murder sürprizleri sayesinde ayakta kalabilmeyi başaran bir dizi. Sadece hikayenin bir ceza hukuku profesörü ve onun yanında çalışmaya hak kazanan öğrencileri etrafında döndüğünü hatırlatayım. Bu arada unutmadan dizinin önemli rollerinden birini kapan ve henüz yeni yetme bir oyuncu iken Harry Potter’da karşımıza çıkan Alfred Enoch’un saç baş yolduran kötü oyunculuğu, Aja Naomi King’in Kerry Washington taklitleri, Karla Souza’nın bir türlü yerini bulamayan ağzı ve Jack Falahee’nin abartıya kaçan kalıplaşmış seks düşkünü gay ergen hallerine diziye başlamadan kendinizi alıştırsanız iyi edersiniz. Ben yine başladığım yere geri dönerek aynı soruları soracağım: Viola Davis olmasa bu diziyi izler miydim? How to Get Away with Murder’dan daha iyi olan kaç tane drama sayılabilir? Amerikalılar’ın ırkçı gözükmemek için siyahi karakterlerin başrolde olduğu her diziye/filme alkış tutma hastalığı yeteri kadar ırkçı değil mi? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi?
En İyi Bölüm: Kill Me, Kill Me, Kill Me (Bölüm 9)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Viola Davis (Annalise Keating)
Sezon Notu: B-