Eleştiri
Accidental Love
Accidental Love, deliliğin normal sayıldığı başka bir evrenden fırlayıp gelen karakterlerin dünyasında geçen üç David O. Russell filmi sonrası tabii ki de farklı bir hissiyat yaratıyor. Evet, yine “normal” olan şeylerin sayısı oldukça az. Fakat bu sefer absürdlük karakterlerin absürdlükleriyle değil, politika denilen kavramın oldukça spesifik bir hikayenin içine yerleştirilerek delik deşik edilmesiyle oluşturulmuş. Esas kızımız Alice Eckle kafasındaki çiviyi çıkarmak için yapılacak ameliyatın masraflarını sigorta karşılamayınca tesadüf eseri televizyonda gördüğü genç bir senatörün peşine düşüyor ve yardım dileniyor. Sonrasında da Alice, bu yepyeni çevrenin içerisinde kendi sorunlarına çare ararken senatörle yakınlaşmaya başlıyor ve film romantizmle salt komedi arasında sallanarak ilerliyor.
Al Gore’un kızı Kristin Gore tarafından kaleme alınan bir romanın uyarlaması Accidental Love. Hatta David O. Russell, özellikle Kristin Gore’un da hikaye senaryolaştırılırken yardımcı olmasını istemiş. Başarılı anime dizilerdeki işleriyle tanınan Matthew Silverstein ve Dave Jeser ile bir araya gelerek ortaya oldukça şenlikli bir senaryo çıkarmışlar. Hepinizin sinema mecralarını takip ettiğini bildiğimden Accidental Love’a gelen acımasız eleştirilerden de haberiniz vardır diye düşünüyorum. Tabii ki de pek çoğunu katılmak mümkün olduğu gibi, biraz abartıldığını da söylemeden geçemeyeceğim. Evet, David O. Russell’ın bugüne kadar çektiği tek bir film (American Hustle bile) bence bu kadar dağınık ve sorunlu olmamıştı. Fakat Accidental Love özellikle ilk yarısında yarattığı absürdlüğü iyi bir şekilde idare etmeyi başararak seyircisini oyalayabiliyor, hatta onu geçtim pek çok da kahkaha attırıyor. Fakat ikinci yarıdan itibaren Jennifer Aniston’ın sırf cebini kabartmak için çektiği berbat komedilerden biriymişçesine klişeleşerek elindeki materyali çarçur etmeyi tercih ediyor. Belki skeç mantığında olduğu gibi aynı uç sekanslar arka arkaya sıralansa film bir şekilde seyircisini finale ulaştırmayı başarırdı. Ama bu haliyle yorucu bir deneyime dönüşmüş.
Jessica Biel konusundaki şüphelerimiz artık şüpheden ziyade su götürmez bir gerçeğe dönüştü. Bu hanımefendi, hala büyük projelerde rol kapabilmeye devam etse de çok kabiliyetli değil. Benim önerim televizyondaki bir projeye evet diyerek kendini geliştirmesi. Fakat Biel’a kim başrol teklif eder onu da bilemiyorum. Jake Gyllenhaal, Prince of Persia’dan bu yana hiç kötü bir filmde rol almamış diye sevinip duruyorduk. Hatta koşulsuz bir şekilde nefret ettiğim Enemy ve Prisoners’ı bile Gyllenhaal risk aldığı için “başarılı projeleri” arasına yerleştirmiştim. Fakat Accidental Love’ın yeri belli. Bu iki başrol oyuncusunun aksine yardımcı kadroda yer alan herkes harikalar yaratmış bana kalırsa. Yaşadığı trafik kazası sonrası şov dünyasından elini eteğini çeken Tracy Morgan, 90’lı yılların yıldız komedi aktrisi Kirstie Alley, SNL ekibinin en başarılı mezunlarından Bill Hader, böyle aptal rollere çok yakıştırdığım James Marsden, keşke her filmde ufacık bir rolü olsa da yüzümüz gülse diye dualar ettiğim Catherine Keener ve yine rolün büyüklüğüne bakmadan yer aldığı sahnelerin hakkını veren Josh Brolin öne çıkan isimler arasında.
Sonuç olarak David O. Russell’ın çıkışta olan kariyeri, bu yedi yıllık erteleme sebebiyle ufak bir düşüş yaşadı. Fakat sene sonunda gelecek Joy ile her şeyi unutturacağına şüphem yok. Eğer kafa dağıtmak istiyorsanız önerebileceğim bir film. Ama herhangi bir entellektüel beklenti olmadan başına oturmanız gerektiğini hatırlatayım.
[review]