Eleştiri
The DUFF
The DUFF, “Designated ugly fat friend” tamlamasının (?) başrollerinden oluşmuş yeni ve uydurma kelimelerden bir diğeri. Malum giderek tembelleştiğimiz için, telefonlardaki mesajlaşma çılgınlığının da getirisi olarak her şeyi kısaltmaya inanılmaz meyilliyiz. Hatta sırf bu tür milyonlarca kelimeyi öğrenmek için oluşturulmuş “Urban Dictionary” adında bir site bile mevcut. Öyle ki İngilizce’deki sokak ve gençlik jargonuna dair pek çok şeyi bu başlıkta keşfedebiliyorsunuz. Duff ise kısaca güzel kızların yanındaki şişman, çirkin ve ulaşılması daha kolay üçüncü şahsı işaret ediyor. Film, o klasik Amerikan liselerinden birinde start alıyor. Daha ilk sahnede okulun en güzel kızını tepeden tırnağa tarıyoruz. Ardından da onların en yakın arkadaşı Bianca giriyor kareye. Çok geçmeden Bianca, tüm okul tarafından “Duff” olarak tanımlandığını ve dünyanın neresinde giderseniz gidin aynı klişeye uyum sağlayacak bu eşsiz kalabalığı bir üyesi olduğunu fark ediyor. Sonrasında da bir anda modelleri andıran arkadaşlarıyla ilişkisini bitirip bir birey olarak klişeler denizinde boğulan o Amerikan lisesinde ayakta durmaya çalışıyor.
Kody Keplinger’ın aynı adlı genç kız romanından beyazperde uyarlanan The DUFF’ın altında Josh A. Cagnan’ın imzası var. Daha evvel Disney’in yıldızı Vanessa Hudgens’ın da yer aldığı bir film için kendi hikayesini senaryolaştıran Cagnan bu sefer bambaşka bir uyarlamaya imza atmış. Filmle ilgili en önemli ve enteresan detay ise, The DUFF’ın yönetmen koltuğunda oturan Ari Sandel’ın bir Oscar’ı olması. Evet, yanlış duymadınız. Yılın en büyük teenager yemi, Oscar ödüllü bir yönetmen tarafından çekildi. 2005 tarihli kısa filmi West Bank Story ile altın heykelciği kucaklayan Sandel’ın ilk uzun metrajlı filmi daha önce karşılaşmadığımız herhangi bir formülü kullanmıyor olsa da ana akım sinemada her şeyin fiziksel görünüşe bağlandığı bir noktada tamamen kalıpları yakarak bitmek bilmeyen iç güzellik meselesinden dem vuruyor. Yalnız tabii bunu kısa, şişman ve çok da güzel sayılmayacak bir kızla yaparken karşısına son 20 yılını spor salonlarında harcamış yağ oranı nedir bilmeyen bir erkek yerleştiriyor.
Başroldeki Mae Whitman’a aşina olmayanlar Indepedence Day’deki ufaklığı, Arrested Development’da George Michael’ın garip sevgilisini, The Perks of Being a Wallflower’da Logan Lerman’a hallenen vatozu hatırlamaya çalışsınlar. Tabii aranızda benim gibi Parenthood hayranları varsa hafızanızı zorlamanıza pek gerek kalmayacaktır. Whitman, yanılmıyorsam, ilk başrolünde filmi tamamen sırtlanarak ortaya oldukça eğlenceli bir iş çıkarmayı başarmış. Bir lise öğrencisine kıyasla yaşının epey ilerlemiş olması da minyon yapısı sayesinde kendini belli etmiyor. Arrow ile hayatlarımıza giren Stephanie Amell’in erkek kardeşi Robbie Amell, The Flash’de arz-ı endam ediyor biliyorsunuz ki. Neighbors’da Seth Rogen’ın Zac Efron için yaptığı bir yorum vardı: Sanki gayler tarafından laboratuvarda tasarlanmış gibi, tüm vücudu penisini gösteren bir oku andırıyor. İşte Amell de Efron’un ve tıpkı kadınlar gibi yavaştan et parçası muamelesi görmeye başlayan erkeklerin ayak izlerini takip ediyor. Whitman ile tatlı bir ritm tutturmuşlar. Ben izlemekten keyif aldım. Bu arada sevmelere doyamadığımız Allison Janney ile biraz harcandığını düşündüğüm Ken Jeong’un varlığını da eklemeyi unutmayayım. Disney sayesinden epey ünlenen Bella Thorne da adını daha geniş kitlelere duyurmak için verdiği mücadeleye tam gaz devam ediyor.
The DUFF için tam anlamıyla iyi vakit geçirmek için izlenebilecek popcorn filmi diyebilirim. Beklentisiz, kafa dağıtmaya yönelik, hatta birkaç küçük esprisiyle sırıtmanıza yardımcı olacak kaygısız filmlerden bir diğeri. Gişedeki boşluktan yararlanıp güzel rakamlara ulaşmasına şaşırmamalı.
[review]