Dizi Eleştirisi

Mad Men – Final Sezonu

Yayınlandı

on

Jon Hamm

Bir efsane daha aramızdan ayrılıp gitti. 2013 yazında Breaking Bad ekranlara veda ederken dizinin hayranları büyük bir hüzne boğulmuş ve haftalarca Breaking Bad finali konuşulmuştu. Beyaz ekranın gördüğü efsanevi yapımlar arasında yer aldığı için bu kadar çok gürültü koparmasına şaşırmamalı tabii; ama ben o hayran kitlesi arasında yer aldığım için Breaking Bad’i son yolculuğuna uğurlarken çok da duygusallaşamadım. Ama AMC’nin bir diğer hazinesi Mad Men için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Kanalın Emmy yarışında iki büyük dizisini çarpıştırmamak adına aldığı bir karardı final sezonlarını ikiye bölmek. Breaking Bad geçen sene sırasını savdı ve büyük ödülle geceden ayrıldı. Şimdi sıra ilk dört sezonu boyunca ATAS’ın En İyi Drama Dizisi ödülüyle buluşan Mad Men’de. Yedinci sezonun ikinci parçası 17 Mayıs gecesi yayınlandı ve Matthew Weiner kalbimize koca bir hançer saplayarak gözü yaşlı olmasa da, epey buruk bir seyirciyi arkasında bıraktı.

Mad Men’in bu kadar başarılı olmasının arkasındaki sebeplerden biri hiç kuşkusuz ki, dizinin yaratıcısı Weiner. Lakin çok özel bir senarist ekibiyle çalıştığını da kimse inkar edemez diye düşünüyorum. Karakter oluşturmak anlamında pek çok televizyon işini cebinden çıkardığı gibi, kelli felli filmlerin yapamadıklarını da daha ilk sezonunda halledip rafa kaldırmıştı. Mad Men’in merkezindeki Don Draper (Jon Hamm), televizyon ya da sinema fark etmeksizin, tüm boyutları en ince ayrıntısına kadar tasvir edilmiş tarihteki en iyi yazılmış erkek karakterlerden biri. Üstelik bu mükemmel kalem sadece Draper’a değil Peggy (Elisabeth Moss), Joan (Christina Hendricks) ve Betty’ye de (January Jones) harcanıyor. Aynı karede pek görmediğimiz bu üç kadının da yıllar içerisinde kat ettiği yol illa ki hikayedeki dişilerin sadece erkeklerin dünyasındaki birer araç olmadığını kanıtlar nitelikte. Her ne kadar dizinin adında maskülen bir tanımlama yapılsa da Mad Men cinsiyet fark etmeksizin tüm karakterlerine eşit mesafede yaklaşarak hikayesini anlatmayı tercih etti bugüne kadar.

Elisabeth Moss

Oturup yedinci sezonda neler olup bittiğini konuşmak kolay. Fakat ben bu sazlara pek girmeyi planlamıyorum bugün. Çünkü hala büyük efsanenin başına oturmamak için ayak direten bir kalabalık var ve er geç bu kalabalığın da tıpkı The Wire benzeri dizilerde olduğu gibi yıllar içerisinde çok daha fazla seyirciyle buluşacağına inanıyorum. O yüzden sürprizleri bozmamak en doğrusu. Mesela Lost’da olduğu gibi ucu açık bir final yapmayı tercih eden Weiner, her şeyin başladığı kişi Don Draper’la oldukça enteresan bir finali uygun görmüş diziye. İnternet üzerinde ufak bir araştırma yaptığınızda türlü yorumlarla karşılaşmanız mümkün. Ben Draper’ın çalışma hayatına geri dönüp, işinde bir numaraya olmaya kaldığı yerden devam ettiği şeklinde yorumladım. Tabii dizinin neredeyse her sezon bir parçası haline dönüşen halüsinatif maddeleri sohbetin içerisine dahil ederek Don’a yepyeni bir kimlik kazandırmanız da mümkün.

Mad Men’in final sezonunda her bölümün çok doğru bir şekilde inşa edildiğine inansam da favorim finalin arefesi. Peggy’nin ağzında sigara, gözünde gözlük ve bir kolunda Bert Cooper’dan (Robert Morse) kalan tabloyla yeni ofisine gidişi neredeyse sekiz senelik efsanenin son karesi olmayı hak edecek kadar mükemmeldi. Her daim müzik kullanımında fark yaratan dizi, bu Lost Horizon isimli bölümde de yine bekleneni vermeyi başardı. Person to Person adı verilen büyük finalde ise, neden bilmem, Weiner tüm önemli karakterlerine uygun bir son verip Mad Men’e pek de yakışmayan bir kolajla veda etmeyi tercih etmiş. Sanıyorum bu final sezonunun eleştirilmesi gereken tek yanı bu. Bunun haricinde ne Joan’un bileylenen dişine, ne Peggy ile Stan’in (Jay R. Ferguson) itiraflarına, ne de giderek kötüleşen Kiernan Shipka’nın oyunculuğuna kulp takabiliyorum.

January Jones

Bundan 20 sene sonra da bir klasik olmaya devam edecek ve asla eskimeyecek bir dizi var karşımızda. Kendimi daha ilk gününden itibaren Mad Men’i takip edebildiğim için çok şanslı sayıyorum. Bir televizyon efsanesinden kopmak zorunda kalmış olsak da en azından yayından kaldırılmadan planlı bir şekilde veda busesi kondurabildiğimiz için çok mutluyum. Gönül ister ki Televizyon Akademisi, nam-ı diğer ATAS, tıpkı ilk dört yılda olduğu gibi bu sene de hazır meydan boşken Mad Men’i bir kez daha taçlandırsın. Hatta 2007’den beri devam eden yayın hayatı boyunca tek bir oyuncusuna Emmy vermedikleri için günahlarından arınıp Jon Hamm’e de sonunda altın heykelciği emanet etsinler. Ama çok da bel bağlayarak kendimi heveslendirmek istemiyorum. Umarım diziyi izlemeyenler bir fırsat bulup Mad Men’in başına otururlar, benim gibi hayranları ise Draper ve ofis arkadaşlarını uzun yıllar boyunca hoş bir tebessümle hatırlamaya devam ederler.

En İyi Bölüm: Lost Horizon (Bölüm 12)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Jon Hamm (Don Draper)
Sezon Notu: A+

4 Comments

  1. BERK

    6 Temmuz 2015 at 16:57

    umur ağbi sen mad men e dünyanın en iyi dizisi diyorsun sence mad men i sana göre dünyanın en iyi dizisi yapan özellikleri neler?

    • Umur

      6 Temmuz 2015 at 17:18

      Senaryosu, oyunculukları, hem kadın hem erkek karakterlerinin üç boyutlu oluşu, hikayenin her bölümde katman katman ilerleyişi, tekniği, sinematografisi, setleri, kostümleri, seçilen müzikleri… Bence Mad Men’i her bir parçası özel kılıyor.

  2. Ahmet

    24 Ağustos 2015 at 17:44

    Sevgili umur geçenlerde bir sitede mad men in bir karakteri hakkında (özellikle sally veya peggy) bir spin-off projesi gelebilir şeklinde bir haber okudum.Senin bu konu hakkında bir bilgin varmı ?Sence böyle bir proje olsa güzel olurmu?Sence hangi mad men karakterine bir spin-off projesi yakışır???

    • Umur

      26 Ağustos 2015 at 12:33

      Merhabalar Ahmet. Ben de buna benzer bir haber okuduğumu hatırlıyorum ama dizinin yaratıcısı Matthew Weiner pek yanaşmıyormuş sanırım artık bu fikre. Peggy ve Sally güzel seçimler. Ama Joan’un hikayesini de izlesek hiç fena olmazdı.

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version