Dizi Eleştirisi
Orange Is the New Black – 3. Sezon
İlk sezonunda kendini tanıtmak için epey mücadele vermişti Orange Is the New Black. Değişen dinamikler ve her bölümde farklı bir karakterin geçmişine gittiğimiz flashbackler sayesinde çok daha iyi tanımış olduk dizinin geçtiği habitatı. İkinci sezon ise işin hem komedi, hem de drama musluklarını açarak bambaşka bir karışım sundu önümüze. Artık göz önündeki karakterlerin manevi değerlerinden haberdar olduğumuz için heyecanımız bir kat daha arttı. Red’in (Kate Mulgrew), Piper’ın (Taylor Schilling), Crazy Eyes’ın (Uzo Aduba) neye nasıl tepki vereceğini görmek istedik. Üçüncü sezon ise çoktan pişmiş olan bir dizinin “Bugüne kadar gördüğünüz her şeyi yıkıp yeni baştan inşa edeceğiz.” sinyallerini daha ilk bölümünden verdiği ve finale doğru tüm karakterlerini tepetaklak eden hikaye akışıyla tertemiz bir sayfa açtı. Vee’nin (Lorraine Toussaint) hızlıca giriş yapıp, yükselen bir ivmeyle çıkış yaptığı ikinci sezon sonrası devam eden hikaye yoksunluğundan belli belirsiz bir seyirci memnuniyetsizliğiyle muhattap kalsa da özellikle son çeyrekte iyi toparladıklarını düşünüyorum.
Emmy’nin aptal kuralları sebebiyle bu sene komediden dramaya geçiş yapan Orange Is the New Black ne yazık ki drama tarafındaki yarış çetin olduğu için Uzo Aduba ve Pablo Schreiber’dan başka hiçbir oyuncusuna adaylık getiremedi. Fakat bunun için pek ahlanmaya vahlanmaya gerek yok; çünkü televizyona aşina olan herkes hala en iyi oyuncu kadrosunun Jenji Kohan’in hapisane harikasında olduğunu biliyor. Dizinin başını çeken ve uyarlandığı kitabın da esas karakteri olan Piper (Taylor Schilling) bu sene uzun zamandır beklediğimiz evrimini geçirerek içinden çıkan canavaarı serbest bırakmaya karar verdi. Bu da uzatmalı sevgilisi Alex (Laura Prepon) ile olan ilişkilerinde yeni problemlerin boy göstermesine sebep oldu. Red (Kate Mulgrew), sürüldüğü mutfağına girmek için mücadele ederken hayatındaki mutsuzlukları bir türlü sonlandıramayan Healy’nin (Michael Harney) duygularıyla ister istemez oynamış oldu. Crazy Eyes (Uzo Aduba) yazdığı bilimkurgu/romantik serinin ekmeğini yedi. Daya (Dascha Polanco), bir Diaz ailesi klasiğinin baş kahramanı oldu. Gloria (Selenis Leyva) ise dışarıda onsuz büyüyen oğlunun derdine düşerek hapisaneyi kendine dar etti.
Devam edelim… Taystee (Danielle Brooks) bu sezon biraz geriye düştüğü için ilk kez ciddi anlamda konuk oyuncu muamelesi gördü, ki sanırım onu izlemediğimiz tek bir bölüm dahi olmadı. Pennsatucky (Taryn Manning) ve Big Boo’nun (Lea DeLaria) dostluğu iyice dallanıp budaklandı. Caputo (Nick Sandow) her gününg izli kahramanı olurken Poussey (Samira Wiley) yalnızlığının kederiyle boğuştu. Lorna (Yael Stone) büyük aşkını buldu, Norma (Annie Golden) ise kendi tarikatını yarattı. Teker teker bahsetmeye devam edersem zaman kalmayacak sanırım. O yüzden özetle, 30’dan fazla önemli karakteri olmasına rağmen Orange Is the New Black’in yine hepsini büyük bir ustalıkla idare ettiğini söylemek istiyorum. Hele ki sevmesi zor olan Flaca (Jackie Cruz) gibi karakterleri bile mantıklı bir düzlem üzerine oturtup, empati yapmanızı sağlayacak kıvama getirmesi takdire şayan. Sophia (Laverne Cox) üzerinden yapılan zorbalık ve homofobi eleştirisi de ancak bu kadar naif olabilirdi. Ki zaten Kohan (dizinin yaratıcısı) ve ekibini sırf LGBT’nin gündemdeki sorunlarına çaktırmadan değinebildikleri için bile tebrik etmek şart.
Şimdi gelecek sene bizi Martha Stewart çakması yeni bir karakter (Piper’ın gerçek anılarında da aynı dönemde Martha’nın aldığı ceza sebebiyle bulunduğu hapisaneye getirilme ihtimalinden bahsediliyordu.), Natasha Lyonne’un dönüşüyle ilgili pek çok soru işareti ve büyümeye giden Litchfield’a katılacak yeni karakterler bekliyor. Ruby Rose’un canlandırdığı Stella için heyecanlananlardan biri olarak da “Acaba bu şahane varlığa tekrar uzun uzun bakma şansımız olacak mı?” diye geceleri uykularımın kaçtığını da ekleyeyim. Özetle, Orange Is the New Black hala ilk günki formunda ve uzunca bir süre de televizyonun en iyilerinden biri olmayı bırakmayacak gibi gözüküyor. Dizide kendinizi yerine koyup her şeyi daha iyi kavrayabileceğiniz sayısız karakter yer aldığı için de mutlaka her çeşit seyircinin bir şekilde bağ kurarak yoluna devam edebileceğini görüyorsunuz. Ben inatla tekrardan Netflix’in House of Cards değil, Orange Is the New Black sayesinde bu kadar saygın bir noktaya geldiğini söyleyeceğim. Ne büyük networkler, ne de kablolu televizyonda bu kadar çok ırklı ve LGBT’yi güzel temsil edebilen böylesine kaliteli bir iş yok. O yüzden alkışlar Jenji Kohan ve başarılı bir sezonu ardında bırakan Orange Is the New Black’e.
En İyi Bölüm: Trust No Bitch (Bölüm 13)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Nick Sandow (Joe Caputo)
Sezon Notu: A