Eleştiri

Mr. Holmes

Yayınlandı

on

Yönetmen: Bill Condon | Oyuncular: Ian McKellen, Laura Linney, Milo Parker, Hiroyuki Sanada, Hattie Morahan, Patrick Kennedy, Roger Allam, Phil Davis, Frances de la Tour, Colin Starkey, Nicholas Rowe, Frances Barber, John Sessions | Senaryo: Jeffrey Hatcher (uyarlama) ve Mitch Cullin (roman) | 104 dakika | Drama


Oscar Boy’dan aldığım bir haftalık molada sadece tezimle ilgili sorumluluklarıma yüklenip her şeyi unuttuğum sanılmasın, iki film için sinema salonlarına uğradım. Bugün Mr. Holmes, yarın The Diary of a Teenage Girl’ü konuşarak ödül sezonuna erken başlangıcımızı da yapmış olacağız. Berlin’de prömiyerini yaptığı sırada acaba Bill Condon ve Ian McKellen ortaklığı yine bir Oscar adaylığı mı doğuracak diye bahseder olmuştu herkes Mr. Holmes’dan. Edebiyat tarihinin en önemli karakterlerinden biri olan Sherlock Holmes’un son günlerini anlatan yapım, Gods and Monsters’dan sonra bir kez daha Condon & McKellen ikilisini bir araya getiriyor. O dönem takip eden var mıydı bilmiyorum; fakat McKellen’ın favorilerden biri olduğunu ve yerini Roberto Benigni saçmalığına kaptırdığını duymuşsunuzdur. Artık Mr. Holmes da bu amaçla mı çekilmiş bilinmez, yine başarılı aktörün ilk sahneden sonuna kadar tek başına sırtına taşıdığı ve ana karakterinin tüm yönlerini görebilme imkanı yakalayabildiğiniz bir film var karşımızda. Kadrosu bir önceki ortaklıklarına göre daha kalabalık olsa da bu sefer McKellen’ın spot ışıklarını Brendan Fraser ya da Lynn Redgrave gibi biriyle paylaşmasına gerek kalmıyor.

Ian McKellen ve Milo Parker

Arthur Conan Doyle’un yarattığı Sherlock Holmes karakteri yakın tarihte Mitch Cullin’in yazdığı bir romanla tekrardan vücut bulmuştu. A Slight Trick of the Mind isimli bu eser yıllar yılı görevini itinayla sürdüren, ünlü olduktan sonra köşesine çekilen ve gizlilikle yoluna devam eden Sherlock’un son günlerine odaklanıyor. Artık unutkanlığı sebebiyle geçmişteki pek çok hatırasını kaybetmeye başlayan Holmes, Baker Street’deki evini terk etmiş ve Sussex’in kırsalına yerleşmiş yaşlı bir adam. Evin işlerini gören Mrs. Munro ve onun oğlu Roger ile günlerini öldürüyor. Lakin bu küçük ufaklık Roger’ın da Mr. Holmes’a olan büyük hayranlığı yüzünden eski defterler açılıyor ve Sherlock anılar trenine girerek neden mesleğini bıraktığını, Londra’yı terk ettiğini hatırlamaya çalışıyor.

Jeffrey Hatcher, hepimizin tanıdığı bir isim. West End ve New York’da sayısız oyun için kalemini çalıştırmış, ama biz onu daha çok Casanova ve The Duchess’deki işçiliğiyle tanıyoruz. Mr. Holmes’u uyarlarken hikayenin naifliğini koruması için pür dikkat çalışan Hatcher, ortaya tadından yenmez ve duymamak için kulaklarımızı tıkama isteği yaratmasına rağmen mutlak sona yaklaşan önemli bir kahramanın tüm zayıf noktalarını gözler önüne seriyor. Bill Condon’ın Gods and Monsters’ın da olduğu gibi risk almayı pek sevmeyen bir film var karşımızda. Başından sonuna kadar çok büyük tümseklerle karşılaşmayacağınızın bilincinde ilerliyorsunuz. Kariyerinin ilk yıllarından beri hep aynı kalibrede çalışıp, ödül oyununda oyuncu olmaya çalışan Condon daha evvel Kinsey’yi, The Fifth Estate’i, Dreamgirls’ü izleyenlerin de bildiği formülleri kullanıyor. Fakat ne yalan söyleyeyim, Mr. Holmes tüm ezberciliğinin ve sadeliğinin yanında ilgi çekici olmayı da başarabilmiş. Burada ise asıl romanın hayal gücüne teşekkür etmek gerek sanırım. Çünkü sayısız varyasyonunu izlediğimiz Sherlock Holmes karakterine obsesif (Benedict Cumberbatch) ya da abartılı (Robert Downey Jr.) olmayan bir yorum getirmek kolay iş değil. Seyircinin kafasında çoktan bir yere oturmuş olan Holmes’u alıp yaşlı ve kendiyle hesaplaşma içerisinde olan bir adama dönüştürmüşler.

Laura Linney

Çok çok iyi eleştiriler almamasına rağmen izleyenlerini salondan mutlu bir şekilde uğurlayan Mr. Holmes’un başarısının tek bir sebebi var, o da Ian McKellen. Çok severek izlediğim, ama benzer rollere kitlendiği için son 10 yıldır Magneto ile Gandalf’ın yarattığı fenomenden kurtulamadığını düşündüğüm bir aktördü kendisi. Vicious isimli dizisinde ezberleri bozduktan hemen sonra şimdi de Mr. Holmes’da kariyerinin belki de en iyi performanslarından birini sunarken onu izlemek çok keyifliydi. Yine hayranlıkla takip ettiğim bir başka isim, Laura Linney’yi de beğenerek izledim denebilir. Ama rolünün çok kısıtlı olduğunu ve yeteri kadar kullanılmadığını düşünyorum nedense. Belki de Linney tıpkı Lynn Redgrave gibi kendini ilgi çekici bir karakter haline getirmeyi başaramadı, bilemiyorum. Mr. Holmes’un artılarından bir diğeri ise Milo Parker isimli genç yetenek. Adını şimdiden bir kenara not etseniz iyi edersiniz. İngiliz televizyonlarını işgal eden Hattie Morahan ise beyazperdedeki ilk büyük rolünün hakkını vermiş. Eminim Morahan’ın sahnesinden etkilenip kendi yıl sonu listelerinde yardımcı kadın oyuncu listesine adını ekleyecek olanlar çıkacaktır. Son olarak Frances de la Tour’un adını da Vicious’ın hatrına eklemezsem olmaz. Böyle egzantrik rollere fiziksel özellikleri sebebiyle pek yakışan başarılı aktris, filmde kısacık gözükmesine rağmen harika bir eklenti olmuş Mr. Holmes kadrosuna.

Bill Condon’ın çok yetenekli bir yönetmen olmadığını göz önüne alarak filmi izlemeniz takdirinde beklentilerinizin karşılanacağı kesin. Evet, bariz bir televizyon filmi tınısı var; ama iddiasının üzerinde bir şeyler yaparak kendini müşkül duruma düşürmeyen bir film olmuş en azından. Ian McKellen hatrına, vizyona girdiği gibi, bir ziyaret edin derim.


[review]

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version