Eleştiri
While We’re Young
Orta yaşlı bir çiftin hayatlarında bomba etkisi yaratan, onlardan daha genç bir çiftin kareye girmesiyle başlıyor While We’re Young ismindeki bu yeni Baumbach filmindeki yıkım. Genelde en acınası durumlardan bile hafif sırıtmanıza sebep olacak komik anlar yaratmayı başaran yönetmen, kendi yaş aralığındaki insanların taze, yeni, gözde olan her şeye takındıkları agresif tavrı anlatmaya çalışıyor. Film bir noktada karakterlerin belli gerçekleri sindirmesi üzerine birlikte monoton olan hayatlarını etraflarındaki bu genç yaşamlara benzetme gafletine düşmesiyle bambaşka bir noktaya doğru yol almaya başlıyor. Hikayenin merkezindeki Josh ile Cornelia, Jamie ile Darby’nin ritüellerini uygularken evliliklerindeki ters giden noktaları, hatta geç kaldıkları pek çok şeyi fark etmeye başlıyor. Yalnız Baumbach işi burada bırakıp ilerleyen yaşla birlikte sıkıcılaşan birliktelikleri, benlikleri taşlamakla kalmamış işin sonunda hiç beklenmedik bir şekilde yeni olanı neredeyse yerin dibine batıran bir söylemde bulunmuş. While We’re Young üç parçaya bölünüp, üçünden de bambaşka çıkarımlar yapabildiğiniz bir kasırga gibi adeta. O yüzden Baumbach’ın bu filmin senaryosunu kaleme alırken nasıl bir süreçten geçtiğini fazlasıyla merak ediyorum.
Frances Ha’da özellikle benim yaşlarımdaki pek çok kişinin yakın bir tarihte tattığı “Şimdi ne olacak?” dönemini çok güzel anlatmıştı. Hayatın ne getireceğinden habersiz gencecik bireyler olarak yaşadığımız pek çok buhranı inanılmaz sade, ama bir o kadar da güçlü bir dille ortaya koymuştu. Burada ise bir önceki filminde gerçekten anladığını düşündüğümüz bir yaş aralığına daha kaba, daha aşağılayıcı bir tavırla yaklaşıyor. Genç karakterlerinin bulundukları eylemleri dallandırıp nedenler aramaktansa onları günah keçisi haline getiriyor. Bu da acaba Frances Ha’nın siyah – beyaz olmasının sebebi başka bir şey miydi diye düşündürttü bana. Belki de basit bir şekilde Frances Ha şimdinin hikayesi değil demeye çalışıyor. While We’re Young onun baktığı perspektifin tam olarak resmedilmiş hali olabilir, ki böyle bir ihtimalin her açıdan korkutucu olduğuna şüphem yok.
Senaryosundaki köşeli ve neredeyse karikatürize sayılabilecek karakterlerle tanıyıp sevdiğimiz Baumbach, daha evvel de birlikte çalıştığı Ben Stiller’ı filminin başrolüne yerleştirmiş. Kağıt üzerinde pek de uygun gözükmeyen bir aktrisle, Naomi Watts’la karı kocayı oynamaları beni hiç rahatsız etmedi. Hatta ikisinin de son dönemdeki en iyi performansları arasında sayılabilecek işler ortaya çıkardığını düşünüyorum. Girls sayesinde enteresan fiziksel özelliklerine rağmen hiç beklenmedik bir profil edinen Adam Driver’ın da harika bir seçim olduğunu düşünüyorum. New York’un sahte entelijansına layık daha iyi bir çehre bulunamazdı. Amanda Seyfried ise gözümden düşmeye devam ediyor. Sanırım tam olarak uygun olduğu rolü hiç bulamadı Seyfried ve hangi karakterle buluşsa bir şekilde o kadını değil de Seyfried’i görüyoruz. Filmin gizli başarılarından biri bana kalırsa Maria Dizzia’ya ait. Düz bir çizgide ilerlemeyen bir kariyer yönetiyor Dizzia ve bir karakter oyuncusu olmasına rağmen her sene bizi şaşırtmayı, üstlendiği her rolü enteresan kılmayı başarıyor. Orange Is the New Black yüzünü birilerine hatırlattığı, hatta kimilerine tanıttığı için çok mutluyum.
While We’re Young’ın bazı şeyleri tamir etmek yerine obsesif bir şekilde hedef haline getirmesi haricinde büyük bir sorunu olduğunu düşünmüyorum. Bu yıl izlediğimiz (şimdilik) en iyi kadrolardan birine sahip olmasını bıraktım, Baumbach’ın etkileyici kalemi tüm anlaşmazlıklarımıza rağmen etkisini sürdürüyor. Ama ne yalan söyleyeyim, Mistress America’yı bu filmden çok daha fazla merak ediyorum. Belki de Greta Gerwig etkisidir, bilemeyeceğim.
[review]