Eleştiri
Straight Outta Compton
The Italiab Job ve Be Cool gibi yine toplumun bir kesimi tarafından taçlandırılmış, fakat neresinden tutsanız elinizde kalan kötü filmlerle tanıdığımız F. Gary Gary kimsenin elini değdirmeye cüret edemediği bir hikayeyi taşımış beyazperdeye. Straight Outta Compton, hip hop sahnesinin gelmiş geçmiş en önemli gruplarından NWA’in hikayesini anlatıyor. Ice Cube, Dr. Dre ve Eazy-E’nin oluşturduğu bu efsanevi ekibin nasıl bir araya geldiğine dair tüm detayları teker teker öğrenerek kaçınılmaz finale doğru ilerliyoruz. Bizzat Ice Cube’un danışmanlığında yazılan senaryo yaşanan olaylardaki tüm sivri köşeleri törpüleyerek her yaştan izleyiciye hitap edecek bir hale getirilmiş, ki bana kalırsa Straight Outta Compton’ın en zayıf yanı bu.
Filmin arkasında soru işaretleri bırakan seçimlerinden en önemlisi belli bir noktaya kadar karakterlerini daha iyi tanıtabilmek adına daha kompleks bir hikaye çatısı oluştururken, ikinci yarıda adeta gaza basarak NWA üyelerinin hayatındaki majör olaylara ucundan değinerek yoluna devam etmesi. Eğer birileri çıkıp senaryoyu ikiye böldüklerini ve her iki kısım üzerinde farklı kalemlerin çalıştığını söylese kimse itiraz edemez diye düşünüyorum. Ice Cube ve Dr. Dre için, uzun zaman önce veda ettikleri arkadaşları Eazy-E’ye bir saygı duruşu niteliği taşıdığından, Straight Outta Compton’ın tam anlamıyla bir tutku projesi olduğunu anlayabiliyorum. Fakat filmin aksaklıkları görmezden gelinemeyecek kadar fazla ve bariz. İşte burada da yapılan Oscar tahminlerini, filmin aldığı eleştirel başarıyı sorgulamaya başlıyorsunuz.
F. Gary Gary’nin çok vizyonsuz bir yönetmen olduğu iddia edilemez. Bir zamanlar underground sayılan bir müzik kültürünün artık tüm piyasaya yön verdiğinin hepimiz farkındayız. Buna rağmen yönetmen Gary, NWA’in yaptığı müziği filmin baş kahramanına dönüştürmemek için inanılmaz çaba sarf etmiş. Straight Outta Compton, her şeyden evvel hayatın bambaşka yönlerinden gelen üç genç adamın öyküsü. Tabii ki de özellikle son çeyrekte seyirciye gözyaşı döktürmek üzere yapılan ucuz hareketleri görmezden gelecek değiliz; ama müzik adamlarının biyografilerinde düşülen hataya burada rastlamıyoruz neyse ki. Filmin açıklarını kapatmak üzere elindeki şarkıları kullanan bir prodüksiyon yok karşımızda. Tabii ki de NWA’in dillere destan, ikonik “Fuck the police comin’ straight from the underground” cümlesini dinletmeden de bırakmıyor, orası ayrı.
Filmin en başarılı yönü hiç şüphesiz ki casting aşamasında yapılan seçimler. Ice Cube’un oğlu O’Shea Jackson Jr., babasını canlandırmadan evvel sayısız seçmeden geçmek ve hem yapımcıları, hem de babasını rolün üstesinden gelebileceğine ikna etmek zorunda kalmış. Eğer ödül sezonu içerisinde Jackson Jr.’ın adının birden fazla yerde anıldığını görürseniz pek şaşırmayın. Dr. Dre’yi canlandıran Corey Hawkins’in performansı ise daha ölçülü. Fakat karakterin de onu belli bir kalıba soktuğunu, her daim ağır başlı olan Dre’yi gerçekçi bir şekilde canlandırdığına şüphe yok. NWA üçlüsünün en problemli parçası olan Jason Mitchell ise daha büyük repliklerden ve hikayeye yön veren olaylardan beslendiği için rol arkadaşlarının bir adım önüne çıkarak parlıyor. Ve evet, Universal şimdiden Mitchell için bir yardımcı erkek oyuncu kampanyası yapılacağının sinyallerini vardı. Nasıl bir sonuç alacakları şaibeli. Ama şu bir gerçek ki Mitchell önümüzdeki senelerde daha büyük rollerle buluşabilecek bir ışığa ve kapasiteye sahip. Bu üçlünün haricinde herkesin merak ettiği bir soru daha var tabii: Paul Giamatti yine aynı endişeli adamı mı oynuyor? Evet, evet, evet.
Filmin elde ettiği gişe başarısı bizim pek de aşina olmadığımız bir kültürün isim babalarını anlatmasından kaynaklanmakta. Sinemasal anlamda önümüze yeni bir şey sunmadığı gibi, daha önce de söylediğim gibi ikinci yarıda düştüğü tuzakların haddi hesabı yok.
[review]