Tembelin Günlüğü

Tembelin Günlüğü

Yayınlandı

on

Arka arkaya katılma şerefine eriştiğim iki festival hakkındaki yazılarım bittiğine göre Tembelin Günlüğü’nü kullanarak izleyip biriktirdiklerimi eritme zamanı geldi! Asrın en kötü çizgi roman uyarlamalarından Fantastic Four, “Kötü prostetik penis nasıl gözükür?” sorusunun cevabını arayan The Overnight,  Richard Gere’in kör bahtı kara talihini tersine çevirmeye çalıştığı Time Out of Mind, pek sevdiğim yönetmen Cameron Crowe’un hafızamdan sildirmek istediğim filmi Aloha, Sondheim müzikalleri kadar kulak tırmalayan London Road, Ferzan Özpetek’in bir üst modeli Nanni Moretti tarafından yönetilen Mia Madre ve Marvel fırtınasının son halkası Ant-Man bugünün konukları olacak. Hazır mısınız? Buyrun başlayalım.

FANTASTIC FOUR | Yönetmen: Josh Trank | Oyuncular: Miles Teller, Michael B. Jordan, Kate Mara, Jamie Bell, Toby Kebbell, Reg E. Cathey, Tim Blake Nelson | Senaryo: Jeremy Slater, Simon Kinberg ve Josh Trank | 100 dakika | Aksiyon, Bilimkurgu, Macera

Çizgi roman ve süper kahraman hikayelerinin en azılı fanları bile eminim Fantastic Four’un her daim bu garip uyarlamalar arasında en vasat evrene sahip olduğunu kabul ediyordur. Jessica Alba ve Chris Evans’ı ünlendiren milenyumun başındaki filmlerden sonra, Marvel herhalde paranın tadına varamadığı için bu absürt dörtlüyü beyazperdeye geri getirmek istemiş. Piyasada şu an yükselmekte olan üç genç yıldız (Teller, Jorden & Mara) ile Billy Elliot’dan bu yana sallantılı bir kariyere sahip olmak için direten Jamie Bell’in başrollerinde yer aldığı bu yeni Fantastic Four uyarlaması bu yıl başıma gelmiş en kötü şeylerden biri olabilir. Fakat ne yönetmeni, ne oyuncuları, ne de senaristi suçlayacağım. Çünkü kimse beni bir buçuk saatlik filmin ilk 70 dakikası boyunca hikayesinin köklerini anlatmak isteyen ve son 20’yi de aksiyona ayıran bir ekip olacağına inandıramaz. Belli ki stüdyo “Bu yaptığınız şey The Avengers kadar aptalca değil!” diyerek filme el atmış ve orasını burasını makaslamış. Hayır üzüldüğüm şey, her ne kadar Fantastic Four fikir aşamasındayken bile kulağa komik geliyor olsa da böyle bir kadroyu tekrar izleme imkanına erişemeyecek olmamız. Halbuki ortaya daha kabul edilebilir bir şeyler çıkabilirdi. Chronicle ile hepimizi büyüleyen yönetmen Josh Trank umarım bir sonraki projesinde benzer bir hataya düşüp, organları büyük bir stüdyonun kuklasına dönmez. [D]

THE OVERNIGHT | Yönetmen: Patrick Brice | Oyuncular: Adam Scott, Taylor Schilling, Jason Schwartzman, Judith Godrèche, RJ Hermes, Max Moritt | Senaryo: Patrick Brice | 79 dakika | Komedi

Sanıyorum Jason Schwartzman’ın Seth Meyers’ın programına gelmesiyle haberdar oldum The Overnight’dan. Hatta aralarındaki muhabbet de Schwartzman ile Adam Scott’ın filmdeki tüm çıplaklık içeren sahneleri üstlenerek cesur bir harekette bulunmasaydı. Buraya ne kadar seksist bir sektörle karşıya karşıya olduğumuzu hatırlatan küçük bir ünlem ekleyeceğim. Neredeyse her aktris özellikle anlamsız seks sahneleri içeren bağımsızlarda göğüslerini göstermeye zorlanırken prostetik penis takarak kamera karşısına çıkan aktörlerin cesareti prime-time talk showlarda konuşuluyor. Neyse, biz filme geri dönelim. Tesadüf eseri tanışan iki çiftin birlikte geçirdikleri upuzun bir gece anlatılıyor filmde. Hem cinsel tansiyondan, hem de buna dair her türlü aktiviteyi son ana kadar reddeden bir film. Yer aldığı her dizide/filmde aynı adamı canlandırmaktan usanmayan Adam Scott, Orange Is the New Black’in daha ilk sezonunda sınırlı yeteneklere sahip olduğunu kavradığımız Taylor Schilling, ilk kez bu filmde gözüme çarpan Judith Godrèche ve endüstrideki en garip kariyerin sahibi Jason Schwartzman başrolleri paylaşıyor. Dürüst olmak gerekirse filmin amacının ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok. Kendi komplekslerimizin yarattığı küçük fanusta nasıl kapana kısıldığımızı gösterip tabuları mı yıkmak istiyor, yoksa sadece kafası iyiyken senaryo yazmış bir adamın bilinçaltına uğramamızı mı amaçlıyor bilemedim. Sadece yer yer gülmeyi ve biraz da performansların tadını çıkarmayı başarabildim. [C+]

TIME OUT OF MIND | Yönetmen: Oren Moverman | Oyuncular: Richard Gere, Ben Vereen, Jena Malone, Kyra Sedgwick, Steve Buscemi, Danielle Brooks, Jeremy Strong, Yul Vazquez, Brian d’Arcy James, Geraldine Hughes, Lisa Datz, Tonye Patano, Colman Domingo | Senaryo: Oren Moverman ve Jeffrey Caine | 120 dakika | Drama

Benim neslimin anneleri, teyzeleri, halaları tarafından yere göğe sığdırılamayan Richard Gere, son birkaç senedir enteresan kariyer adamları atmakta. Arbitrage, Movie 43, henüz izleyemediğimiz The Benefactor ve şimdi de Time Out of Mind. Yönettiği filmlerin yanı sıra yazdığı senaryolarla da sektördeki hatırı sayılır insanlardan birine dönüşen Oren Moverman, The Messenger ve Rampart’dan sonra gelen bu üçüncü uzun metrajlısında da yine tek bir adamın öyküsünü olabildiğince ağır hareket ederek anlatmaya çalışıyor. Hikayedeki ana karakterimiz geçmişindeki sorunların varlığını anlık hazlarla bastırmaya çalışan işsiz ve evsiz bir adam. Manhattan sokaklarından oradan oraya sürüklenirken bizi de peşine takıp bu esrarengiz karakteri yakından tanımamız isteniyor. Moverman yine senaryosunu ilmek ilmek işlemiş. Boşa atılan tek bir olta, oyuncuların ağzını yok yere açtığı herhangi bir sahne yok. Üstelik Richard Gere de kendisinden beklenmeyecek kadar iyi bir performans veriyor. Yaşadıklarını içselleştirip hissiz bir adama dönüşen George karakteri üzerine cuk oturmuş. Fakat film bir noktadan sonra kendini tekrar etmeye başlayınca gözünüz ne performans, ne de başka bir şey görüyor. Moverman’ın elinden çıkma senaryoların sarkmasına çoktan alıştık da, artık onun da yaptıklarını bir adım ileriye götürme zamanı gelmedi mi? [C+]

ALOHA | Yönetmen: Cameron Crowe | Oyuncular: Bradley Cooper, Emma Stone, Rachel McAdams, Bill Murray, John Krasinski, Danny McBride, Alec Baldwin, Bill Camp, Michael Chernus, Jaeden Lieberher | Senaryo: Cameron Crowe | 105 dakika | Komedi, Drama, Romantik

En sevdiğim Amerikalı yönetmenlerden biri olan Cameron Crowe, oturup Marvel dünyasına dahil olsa bile dünyaya Elizabethtown’ın armağan ettiği için bende her daim kredisi olacak bir isim. Say Anything ve Almost Famous’dan bahsetmiyorum bile. Fakat yaptığı son iki filmde de ciddi anlamda sendelediğini, hatta şimdi konuşacağımız Aloha’nın bir önceki filmi We Bought a Zoo’yu yanında başyapıt gibi gösterecek kadar vasat olduğunu inkar edemeyeceğim. Kariyeri bir anda yükselişe geçen Bradley Cooper ile yeni neslin gözdesi Emma Stone’u bir araya getiren yapım bir kere her şeyden evvel kupkuru bir film. Duyguların yön verdiği karakterlere alıştığımız Crowe’un dünyasında bu kadar karikatürize insanlar bir daha kolay kolay bir araya gelmez. Stüdyonun filmi bir yıldan uzunca bir süre elinde tutmasına şaşmamalı. Çünkü şimdi değil, asla gösterime girmemesi gereken bir kaliteye sahip Aloha. Fakat Lifetime’da gösterilse Grace of Monaco gibi Emmy adayı olur muydu diye de düşünmedim değil. Bu arada Uzak Doğu – Hawaii kökenli bir karakteri Emma Stone’a teslim etmek de filme yapılan “ırkçı” ithamlarına katılmamı engelleyemiyor. Bilemiyorum… Aloha’yı hiç konuşmasak, hatta hatırlamasak olacakmış gibi. [C-]

LONDON ROAD | Yönetmen: Rufus Norris | Oyuncular: Olivia Colman, Anita Dobson, Tom Hardy, Kate Fleetwood, Clare Burt, Janet Henfrey, Paul Thornley, Jenny Galloway, Gillian Bevan, Michael Shaeffer, James Doherty, Nick Holder, Mark Sheals, Hal Fowler, Linzi Hateley, Alecky Blythe | Senaryo: Alecky Blythe ve Adam Cork | 91 dakika | Müzikal

Sinemayla ilgilenmeye başladığım ilk dönemlerde kendimi hep bir müzikal insanı olarak tanımlasam da gün geçtikçe esasında bu türe hiç tahammülüm olmadığını fark ediyorum. Sondheim’ın günlük konuşmaları bir matematiği olmayan melodilere dönüştürmüş Into the Woods’u da sağolsun bu konuda pek yardımcı olmadı. Filmekimi kapsamında gösterilen London Road, tahammül sınırlarını zorlayan müzikallerden bir diğeri. 2005 yılında Birleşik Krallık’ın Ipswich adındaki bir bölgesinde gerçekleşen kadın cinayetleri üzerinden eleştirel bir tutumla kendince şarkılar geveliyor film. Kimileri oldukça cesur, kimileri ise aptalca buldu London Road’un fikrini. Ben ne yazık ki ikinci gruptanım. Pek sevdiğim Olivia Colman’ın da bu tren enkazında yer alması sinirlerimi bozsa da olan olmuş artık. Bu arada Tom Hardy hayranlarının film için çok heyecanlanmamasını öneririm. Kadronun neredeyse tamamı gibi onun da oldukça kısa bir sahnesi var. Zaten izledikten sonra Les Miserables’da Russell Crowe için hissettikleriniz tekrar ediyor. “Belki de bu adam şarkı söylememelidir.” diye düşünüp yaşadığınız travmayı atlatmaya çalışıyorsunuz. Bu arada mümkünse İngiltere’de film çeken yönetmenler sırf havanın kasvetini gösterebilmek için tüm filmlerini maviye boyayıp sanki Şirinler’in köyündeymişiz gibi hissetmemizi engelleseler çok güzel olmaz mı? [C-]

MIA MADRE | Yönetmen: Nanni Moretti | Oyuncular: Margherita Buy, John Turturro, Giulia Lazzarini, Nanni Moretti, Beatrice Mancini, Stefano Abbati, Enrico Ianniello, Anna Bellato, Toni Laudadio | Senaryo: Nanni Moretti, Valia Santella, Francesco Piccolo | 107 dakika | Drama

İtalyan sinemasının başına Ferzan Özpetek’ten sonra gelmiş en kötü şey Nanni Moretti. Herkesle de bu konuda tartışmaya hazırım. Çünkü tamamen formüllere dayalı senaryolar yazıp para kazanıyor ve sırf görkemli İtalyan sinemasının bir parçası olduğu için de yaptığı her şey mazur görülüyor. Halbuki bizim ülkemizde aynı yoldan ilerleyen Çağan Irmak’ı taşlamaktan çekinmiyoruz hiçbirimiz. Yakın tarihte annesini kaybettiği için oldukça kişisel bir hikaye yazmış Moretti. Kötü bir oyuncu olduğunu kabullenmek istemediğinden filmde aktör olarak da yer almaktan çekinmemi. Ama tabii Margherita Buy’un rolünü üstlenmediğine de şükreder haldeyiz. Ben de son beş ayını bir yakınımın hastalık ve iyileşme sürecini izleyerek geçirdiğimden Mia Madre’deki çoğu olayla empati kurmayı başarabildim. Lakin buna rağmen Moretti’nin kronolojik olarak uyuşmayan iki farklı olay zincirini beraber kurgulaması zaten bir noktadan sonra zorlama haline dönüşen ajitasyonu daha da çekilmez kılıyor. Margherita Buy’un performansı beğendiğimi inkar edemeyeceğim. Ve tabii istediğini başarıp seyircisinden gözyaşını söküp alıyor Moretti. Ama söyleyin bana bu eskimiş sinema dilinden ne zaman kurtulacak? Yeni diyarları keşfetmesini değil, Moretti’nin uzunca bir süre sinemadan uzak kalıp dinlenmesini istiyorum. [C+]

ANT-MAN | Yönetmen: Peyton Reed | Oyuncular: Paul Rudd, Evangeline Lilly, Michael Douglas, Corey Stoll, Bobby Cannavale, Michael Peña, Tip “T.I.” Harris, Anthony Mackie, Wood Harris, Judy Greer, David Dastmalchian | Senaryo: Edgar Wright, Joe Cornish (uyarlama), Stan Lee, Larry Lieber ve Jack Kirby (çizgi roman) | 117 dakika | Aksiyon, Bilimkurgu, Macera

2008’de sinema dünyasına dahil olan Marvel, The Incredible Hulk ve Iron Man ile başladığı serüvende şu an vizyona soktuğu film sayısını 12’ye getirdi. Ve her ne kadar aksi iddia edilse de henüz Captain America: The Winter Soldier ve Guardians of the Galaxy haricinde (ki bunlar da çok sorunsuz işler değil), iyi denilebilecek tek bir film izlemedik Marvel evreninde. Tüm zamanlarda en sevdiğim aktörlerden biri olarak sayabileceğim Paul Rudd’ın başrolünde yer aldığı Ant-Man sanki Marvel hakkında fikrimizi değiştirebilecekmiş gibi hissettiren bir başlangıç yapıyor. Avengers’ın 0-12 yaş grubuna hitap eden mizahı burada yerini durum komedisine, hatta popüler kültürden beslenen zeki esprilere bırakmış. Ama zaten Joe Cornish ile Edgar Wright’ın kalemine kullanan bir süper kahraman filminden daha azı beklenemezdi. Ant-Man’in en büyük sıkıntısı işe orijinal bir fikirle başlayıp bir anda yerini “Günü/ailesini kurtaran sıradan adam”a bırakması. Belki ilk yarıdaki formunu finale kadar koruyabilse çok daha yüksek bir not verebilir, hatta “Marvel sonunda şaşırttı.” diye başlık atıp filmin reklamını yapabilirdim. Tabii eğer ki artık stüdyo, Cornish ile Wright’ın yarattıkları şeyden mutlu olduysa olası bir devam filminde ipleri tamamen eline devredebilir. Bu ihtimalin de ne kadar harika sonuçlar doğurabileceğini tahmin dahi edemiyorum. [C+]

1 Comment

  1. ozanutkugezen

    22 Ekim 2015 at 00:14

    Ant-Man 2000’lerin başından beri Edgar Wright’ın elinde olan ve üzerinde çalışmakta olduğu bir projeydi. Birkaç kez ertelenen filme Marvel’ın üst üste gişe başarıları elde etmesiyle yeşil ışık yakıldı ve Edgar Wright filmin senaristi ve yönetmeni oldu. Ancak çekimler henüz başlamışken, Marvel Wright ile film üzerindeki fikir ayrılıkları nedeniyle yönetmenlikten ayrıldığını açıkladı. Daha sonra senaryoyu Adam Mckay elden geçirdi ve yönetmen Peyton Reed oldu. Sizin de film değerlendirmeniz bu hikayeyle paralel gözüküyor; başta herşey iyi giderken bir anda kötüye giden bir film. Edgar Wright ve Joe Cornish’in yakın zamanda açıklanan devam filmi için dönmesi mümkün gözükmüyor anlayacağınız.

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version