Eleştiri
Beasts of No Nation
İki yıl evvel Idris Elba’nın Beasts of No Nation isimli bir filmde yer alacağını ve bu filmin de bir kitaptan uyarlandığını öğrenince neden bilmiyorum bir an önce elime geçirip okumak istedim. Uzun uğraşlar sonrasında Uzodinma Iweala’nın direkt ana karakterin gözünden yazdığı romanla buluştum. Hani içinizde benim gibi deliler varsa Beasts of No Nation’ın İngilizce’si bozuk ana karakteri tarafından herhangi bir yazım kuralına uymadan kaleme alındığını biliyor olabilirsiniz. Afrika’daki küçük bir kasabada yaşamakta olan Agu, iç savaş sebebiyle ailesinin parçalara ayrılmasını izliyor. Önce kardeşi ve annesi kaçmak zorunda kalıyor. Ardından da gözü önünde babasıyla ağabeyi can veriyor. Agu hayatta kalmak için kendini ormanın derinliklerine attığında ise bu sefer de başka bir grup sivil askerin eline düşüyor. Sonrasında eğitilip bu ufak orduya katılmasını, içinde bulunduğu acımasız koşulları ve Agu’nun ölüme bu kadar yakın olması sebebiyle değişime uğrayan psikolojisini izleme fırsatı yakalıyoruz.
Cary Fukunaga zaten ne yaptığını bilen bir yönetmen ve Beasts of No Nation’ın da daha ilk sahnesinden filmin görsel olarak vermeye çalıştığı imajı algılayabiliyorsunuz. Diğer uzun metrajlılarının aksine Fukunaga bu sefer görüntü yönetmenliği koltuğunu kimselere bırakmamış. Lakin teknik olarak yetkin birinin ellerinden çıkmış olmasına rağmen Beasts of No Nation’ın birden fazla problemi var. Öncelikle vermeye çalıştığı savaş karşıtı mesajın altında ezilerek, daha ilk yarıda sayısız defa tekrara düşüyor. Esas kaynakta Agu’nun Kumandan ve diğerlerine katılmadan evvel yaşadıklarına dair pek ipucu verilmese de Fukunaga bu kısımları ilave ederek hikayenin başlangıcı hakkında da seyirciyi bilgilendirmek istemiş. Fakat çok garip bir şekilde filmin tamamen özgün davrandığı bu ilk yarım saat, Beasts of No Nation’ın ilgi çekici olmayı başarabildiği tek kısım gibi gözüküyor. Köydeki hayatla ormandaki cehennem arasında hikaye anlatımı açısından büyük uçurumlar var.
Tekrar verilmeye çalışılan savaş karşıtı mesaja dönersek… Evet, Fukunaga günlük hayatımızın bir parçası olmayan önemli bir meseleden bahsediyor. Kafamızı kaldırıp Afrika’da olup bitenlere ilgimizi çekmek istemesi oldukça etkileyici bir amaç sayılabilir. Lakin bir noktadan sonra bu savaş ortamının film için sıradan bir arka jeneriğe dönüştüğü de inkar edilemez. Filmin, ve tabii kitabın da, ana karakteri üzerinden mutluluğa hasret bir nesili anlatmaya çalıştığı apaçık ortada. Fakat türlü sarkmalarla finale kadar seyirciyi oyalayan Fukunaga, belli belirsiz verdiği mesajı Agu’nun ağzına yerleştirdikten sonra sivri uçlu bir bağımsız olmaktan çıkıp daha evvel benzer rotaları izlemiş ana akım örneklerine dönüyor. Bu da Beasts of No Nation’ın gösterişci ama sönük ve gereğinden fazla uzun bir deneyime dönüştürüyor. Çarpıcı olmak için bu kadar mücadele edip suratının üzerine düşen bir senaryonun Fukunaga’nın ellerinden çıkmış olması da epey acı.
Her ne kadar Oscar tahminlerinde sadece Idris Elba’nın adı geçse de filmin asıl yıldızı Abraham Attah. Devamının geleceğinden şüpheli olduğum bir kariyere harika bir başlangıç yapıyor genç aktör. Fukunaga’nın keşfi sayesinde 150 dakikayı bulan bu tekerrür aşığı filmin sonunu getirebiliyorsunuz. Luther’la hayatlarımıza girdiği günden beri attığı her adımı takip ettiğimiz Idris Elba’nın gösterişten uzak performansı da takdiri hak etmiyor değil. Lakin benim kitapta yaka silktiğim Kumandan değil de başka bir adam olmuş Elba. Filme aktarılmayan birkaç karakterle aynı potada eritilerek ortaya çıkarılmış gibi hissediyorum. Ama tabii çocuk savaşçılarıyla devrim yapmaya çalışan bir adam var karşınızda ve Elba’nın oyunu bu adamın da en az yanındaki genç bedenler kadar olgunluktan uzak olduğunun altını çiziyor. Ufak detaylandırmaları Uzodinma Iweala’nın Kumandan’ıyla alakası olmayan bu yeni karakteri ilgi çekici kılmış. Bir de yardımcı oyunculardan Emmanuel Nii Adom Quaye’nin adını eklemek gerek diye düşünüyorum. Zaten yaradılış gereği kim canlandırırsa canlandırsın Agu ve Kumandan’dan sonra en çok konuşacağımız isim Strika olacaktı. Fakat bu genç yetenek de işimizi epey kolaylaştırıyor.
Benim için ufak çaplı bir hayal kırıklığı olduğu Beasts of No Nation. Üzerine başyapıt damgasını basıp paketlemeye hazırdım. Fakat şu an Fukunaga’nın şanlı kariyerinin en zayıf halkası olduğu kanaatindeyim. Ne Jane Eyre’daki kadar incelikli bir anlatım var, ne de Sin Nombre’deki kaygızı eleştirinin gücü. 2015’in zayıf bir film yılı olduğunun bir başka kanıtı daha.
[review]