Eleştiri

The Big Short

Yayınlandı

on

Yönetmen: Adam McKay | Oyuncular: Steve Carell, Christian Bale, Ryan Gosling, John Magaro, Finn Wittrock, Brad Pitt, Hamish Linklater, Rafe Spall, Jeremy Strong, Marisa Tomei, Melissa Leo, Stanley Wong, Byron Mann, Tracy Letts, Karen Gillan, Max Greenfield, Margot Robbie, Selena Gomez, Richard Thaler, Anthony Bourdain | Senaryo: Adam McKay, Charles Randolph (uyarlama), Michael Lewis (kitap) | 130 dakika | Biyografi, Drama


Yaklaşık iki sene evvel gördüğüm eğitime orta parmak çekerek bir anda alanımı değiştirme kararı aldım. İnşaat sektörüyle olan alakamı minimuma indirmek ve hayallerimi gerçekleştirmek adına etrafıma bakınırken uzunca bir süre bana uzaklardan göz kırpan finans dünyasına giriş yaptım. Eylül ayında eğitimim bittiği gibi çoğu insanın ne iş yaptıklarını bilmediği borsacıların, analistlerin, ekonomistlerin – ve ünvanı her neyse – arasına karıştım. İşte bu kişisel sebeplerle aylarca ana lisanımın konuşulmadığı bir ülkede uğruna dirsek çürüttüğüm “yüksek faizli Mortgage’ın yol açtığı kriz”i anlatan The Big Short’u merakla bekliyordum. Tabii işin bir de ödül sezonu yanı var. Malum iş hayatımdan daha çok mesaimi alan bu meret 2015’te çok garip evrelerden geçti. Martin Scorsese’nin çektiği Silence’ın setinde çıkan üzücü yangın sonrası ne yazık ki prodüksiyon ertelenmek zorunda kaldı. Dağıtım şirketi Paramount da bu seneyi boş geçirmek istemediği için The Big Short ekibini aceleye getirerek Aralık ayına yetiştirdi. Yani özetle The Big Short’u bu sezon iple çektiğimi söyleyebilir miyim? Hem de fragmanındaki o korkunç peruklara, Christian Bale’ın abartılı oynayacağını bilmeme ve Adam McKay gibi kariyeri serbest düşüşlerle dolu bir adam tarafından yönetilmesine rağmen.

Steve Carell

Ne yazık ki film hakkındaki yorumlarımızı yazarken tamamen objektif davranmak pek söz konusu olamıyor. O yüzden The Big Short’un üçüncü duvarı yıkan, her türlü seyirciye hitap etmek için elindeki konuyu Bilal’e anlatır gibi açan tavrını pek başarılı bulduğumu söyleyemeyeceğim. Sadece Amerikan değil, dünya ekonomisini derinden sarsan ve muhtemelen etkisi 25, belki 50 yıl daha sürecek bu krizin etrafına dizdiği her karakter inandırıcılıktan yoksun. Gerçek bir hikayeden uyarlanmasına rağmen, hatta sınırlarını ihlal ettiği alandaki en büyük başarı hikayelerinden birini anlattığını da düşünürsek, bu kartondan ve sadece anlatıcı rolü üstlenen adamlarla asıl meseleyi örtbas etmesinin geçerli bir bahanesi olamaz. The Big Short bundan evvel sayısız belgeselin tutturduğu aynı light tonu (bunun altını özellikle çiziyorum, çünkü filmi izleyenlerin tav olmasının sebebi bu) kullanıp, Inside Job’un dört sene evvel tek bir oyuncuya ya da uydurma bir mizansene ihtiyaç duymadan yaptıklarını 120 dakika içerisinde başaramıyor. Peki sebepleri neler?

Jeremy Strong, Rafe Spall, Hamish Linklater, Steve Carell, Jeffry Griffin ve Ryan Gosling

Efendim eğer hala haberiniz yoksa, ki bu konuda bir şeyler okuyup intihara sürüklenmenizi şiddetle tavsiye ediyorum, The Big Short yüksek faizler sebebiyle koca bir ekonomiyi çökerten ve binlerce insanı işsiz hatta evsiz bırakan Mortgage’ın arkasında bıraktığa enkaza göz atmaya çalışıyor. Daha doğrusu bu enkazı öngören ekonomistlerden birisinin açtığı kapı ile var olmayan hisse senetlerine para yatırarak, gerçekleşecek felaket üzerinden çılgınca meblağlar kazanan dahileri konu alıyor. Lakin, filmin yönetmenlik koltuğunda yaptığı kötü Amerikan komedileriyle tanınan Adam McKay adında bir şahıs mevcut. Daha evvel adını ezberleme gereği duymadığımız bu bey, pek ala aynı mizahi sosa batırılarak resmedilebilecek çöküşe o kadar çok açıklama koyuyor ki her 15 dakikada bir benzer gerçeklerin tekerrür ettiğine şahit oluyorsunuz. Filmin bu bozuk plak hali yetmiyormuş gibi, aynı zamanda kurgudaki budalaca kolaj fikri de senaryonun zayıfladığı her yerde köpeğin önüne kemik atılırmış gibi fırlatılıyor. Tabii The Big Short’un zaten özgün fikirlerinin (!) büyük bir çoğunluğunu daha ilk çeyrekte tükettiğini düşünürsek sürekli başa sarmasına şaşırmamalı.

Lakin şunu kabul ediyorum; daha evvel Moneyball’da da aynı dönemeçlerden geçtiği için materyalini sağlam dört ayağın üzerine oturtan Michael Lewis’in kalemi muhtemelen Adam McKay’i heyecanlandırmış. Ve filmin kirli emellerle yola çıkarak ödül avcılığı yapmak isteyen bir tavrı da yok. Basit bir hale indirgemek istemesi ve ortalama seyircinin de gönlünü çalma çabaları takdire şayan. Tabii yönetmenin kafasındaki kalabalık aşırı planlanmışlığın kölesine dönüşünce, ortaya dünyadan bihaber izleyicisini sadece komik detaylara güldürüp terk eden ortalama bir komedi çıkmış. The Big Short parmak basması gereken meselelerin hepsine uzaktan el sallamakla yetiniyor. Halbuki bu filmde attığımız kahkahaların bizi neşeyle doldurması değil, aksine endişeyle birlikte karın ağrıları hediye etmesi gerekiyordu. Belki The Wolf of Wall Street gibi tüm materyali karikatürize etme konusunda cesur davranmış olsalardı ben de filmi çok ciddiye almadan izleyip keyif alabilirdim. Fakat tanıtımından sunumuna kadar her şey bu filmin bugüne kadar yapılmış en açıklayıcı ekonomik kriz filmlerinden birine işaret ettiği için dengeyi tutturmakta sıkıntı çekiyorum.

John Magaro ve Finn Wittrock

Her şeyi bir kenara bırakıp kadroya bakacak olursak… Steve Carell ve Christian Bale’a adaylık üzerine adaylık getiren performansların hem seveni, hem de nefret edeni olacaktır. Carell kafasının üzerinde bir türlü yerini bulamayan peruğu sebebiyle yer yer inandırıcılığını kaybediyor. Fakat Foxcatcher ile dramada önünü açan aktör, özellikle son çeyrekte nakavt olan senaryonun ve ilhamını kaybetmiş yönetimin bıraktığı boşluktan yararlanarak öne çıkmayı başarıyor. Christian Bale ise ekranın diğer tarafına sıçramak istediği oyunlarından birini daha koymuş ortaya. Ben henüz metot aktörlüğüne gönül vermiş Bale’ın büyüsüne kapılamadım. Belki bir gün… Bu arada Brad Pitt, kariyerinin ikinci yarısında üzerine yapışan “bilge adam” rollerinden birini daha kapmış. 12 Years a Slave’de olduğu gibi burada da günü kurtarmaya çalışıyor. Ryan Gosling kadrodaki bir diğer yıldız isim. Fakat parlayabileceği pek bir şey verilmemiş eline. Benim asıl anmak istediğim isimler Adepero Oduye ve John Magaro. İleride isimleri başrollerin olduğu satırlara yazılacağına inandığım iki genç oyuncu. Elindeki starlar haricinde herkese haksızlık eden bir tekstle bile öne çıkabilmeyi başarıyorlar, artık gerisini siz düşünün.

Benim diyeceklerim bu kadar. Eğer The Big Short’a Anchorman ya da Step Brothers gibi muamele edeceksek evet hiç sıkmayan ortalama bir komedi. Fakat iddia edildiği gibi Büyük Depresyon’dan bu yana ABD piyasalarının başına gelmiş en kötü şey olan kritik durumu iyi anlatmıyor, anlatamıyor. Hatta başta çok iyi bir fikirmiş gibi pazarladığı başarı hikayesini bile bir noktadan sonra unutup dikkati dağılıyor. O yüzden sadece sınıfı geçirmekle yetiniyor ve özellikle sadık Oscar Boy takipçilerinden Inside Job’a bir göz atmalarını rica ediyorum.


[review]

1 Comment

  1. Deniz

    30 Ocak 2016 at 18:19

    İlgi çekici bir konuyu gangster filmi üslubuyla rezil etmişler,En iyileri Steve Carell bile Foxcatcher’daki ortalama performansındaydı

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version