Eleştiri
Concussion
Geçtiğimiz senelerde Parkland ve Kill the Messenger ile yine aynı Oscar yollarını hüsranla sonlandıran yönetmen Peter Landesman’in elinden çıkma Concussion. Hedef oldukça belli: Gerekli pazarlamaya yapıp Will Smith’e Oscar adaylığı, hatta mümkünse Oscar kazandırmak. Fakat o kadar ikiyüzlü bir kampanyası var ki bu düzenbazlığa ortak olmaktan Will Smith’i sevseniz bile çekiniyorsunuz. NFL’in profesyonel spor hayatlarını bıraktıktan sonra hem kendileri, hem de aileleri için epey tehlike oluşturan oyuncularına olan kayıtsızlığı esasında Doktor Bennet Omalu’nun öyküsünde de temeli oluşturuyor. Fakat bunları anlatarak başına bela almak istemeyen prodüksiyon şirketi, spotların tamamını başka yönlere çevirmiş. Hatta biraz zorlasanız “Bürokrasi ve ticari kaygılar olmasa önlemler alınabilirdi; ama geç de olsa gerçekler ortaya çıktı. O yüzden tatavaya gerek yok. Varsın birkaç kişi canına kıymış olsun.” mesajı bile alınabilir.
Daha evvel sayısız filmin geçtiği yollarda kendinden önce geçenlerin ayak izlerini takip edip çamurda yeni bir leke yaratmamak için epey çabalamış Concussion. O yüzden pakedi açtığınızda kimi zaman Denzel Washington’ın ikinci sınıf dramalarını, hatta Oscar başarısına dönüşen The Blind Side’ı bile hatırlayabiliyorsunuz. Stüdyo şefleriyle birlikte bir laboratuvara kendini kapatıp daha evvel Akademi’nin yemini yuttuğu kötü dramaların formüllerini irdeleyen Landesman bu koca çöplüğe bir yenisini eklemiş. Concussion her sene daha fragmanını gördüğümüz anda tüylerimizin diken diken olduğu, bir sonuca varmayacağını bildiğimiz, vasıfsız bir yönetmenin ticari baskılarla yönettiği o filmlerden bir diğeri. Ve üzülerek söylüyorum, ömrümden hunharca çalınan iki saatin de sorumlusu.
Filmin satmaya çalıştığı pakedin içerisinde ise tek bir isim var: Will Smith. The Pursuit of Happyness ve Ali filmlerindeki performanslarıyla Oscar adaylığı alan Smith, The Fresh Prince of Bel Air zamanlarından beri milyonların sevgilisi. Eğer kartları doğru oynamış ve çalıştığı yönetmenleri iyi seçip kariyerine odaklansa muhtemelen şimdiye evindeki rafa bir Oscar eklemişti. Fakat tıpkı Gabriele Muccino filmlerinde olduğu gibi seyircinin zaaflarından yararlanmaya çalışan Concussion benzeri niteliksiz filmlerle işi zor. Abartılı oyunu, ağzında yama gibi duran aksanı da ihtimalleri yokuşa sürüyor. Beyond the Lights ile bir anda yıldızı parlayan Gugu Mbatha-Raw’a da bu sene Elizabeth Banks’e Love & Mercy’de uygun görülen rolün bir benzeri verilmiş: Erkek adamın yolundaki çakılları temizleyen cefakar kadın. Artık bu formülün de bayatladığını, eğer kadın karakterin gerçek olduğuna inandırmazlarsa ağızlarından girip burunlarından çıkacağımızın farkında değiller. 30 Rock’daki Jack Donaghy’nin ciddi haline bürünerek kariyerini ayakta tutmaya çalışan Alec Baldwin ve kötü makyajın kurbanı Albert Brooks da cabası. Keşke en azından bu enkazın içerisinden bir kişi sağ çıkabilmeyi başarsaydı.
Hiç denk gelmediğiniz kanallarda ülkemin berbat dublajlarıyla heba edilerek tahammülü epey zor bir hale getirilecektir eminim Concussion’ın. Spor bağlantısının birilerinin ilgisini çekeceğine de inancım tam. Ama biz bu yemi yutmayı bırakalı neredeyse 20 sene oluyor. Artık 2016’dayız. Lütfen.
[review]