Oscar 2017
89. Akademi Ödülleri’nin ardından…
İnanılmaz derecede sıkıcı ve hatta neredeyse monoton bir ödül sezonuna ilk yarısı “La La Land’in eli düşündüğümüz kadar güçlü değil mi yoksa?” sorusunu sorduğumuz törenle final yapacakken Oscar tarihine geçecek bir skandala şahit olduk. Hangi filmi desteklerseniz destekleyin, hatta belki de Oscar yarışına bu yıl tamamen yabancı kalmış olsanız dahi etli, ne kadar konuşsak keyfi tükenmeyecek bir hadise var ortada. Haberleri takip ettiyseniz ya da benim gibi töreni izleyerek sabahı ettiyseniz Warren Beatty ile Faye Dunaway’in eline yanlış zarf verildiğini, zarfın içerisinde kadın oyuncu dalının kazananı olduğundan Beatty’nin tereddüt ettiğini, topu Dunaway’e atınca onun La La Land diye bas bas bağırdığını, tüm yapımcıların sahneye çıkıp teşekkür konuşması yaptığını ve son anda güvenliğin sahneye gelip gerçek kazananı duyurduğunu biliyorsunuzdur. Evet efendim, 14 dalda Oscar’a aday olan La La Land’i bir LGBT filmi, her türlü tarihi yazarak geçti ve En İyi Film ödülünü kazandı!
Moonlight sonucunda eminim pek çok etken vardır. Son haftalarda La La Land’in abartıldığını düşünenlerin sayısı giderek arttı ve sesler epey yükseldi. Zaten birincilik oylama sistemi bir filmin fazla sevmeyeni olduğunda kazanmasına pek izin vermiyor. Ama en önemlisi Trump yüzünden daha da liberalleşen Amerika’nın etkisi. Vakti zamanında Crash’i Brokeback Mountain’a tercih eden Akademi, büyük bir adım atmak yerine kenetlenmeleri gerektiğinin altını çizen filmi seçmişti. Bu yıl ise jazz müziği kurtaran beyaz adamdan kendilerini sıyırıp üç farklı zaman diliminde eşcinsel ve siyahi ana karakterinin hayatındaki kilit noktalara odaklanan Moonlight’ı tercih etmiş. Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Evet, her iki yapım da belli bir kalibrenin üzerinde. Fakat Moonlight’ın En İyi Film zarfından adının çıkmış olması nicelerinin önünü açmış oldu. Filmi sevin, sevmeyin. Artık değişen dünya düzeninin etkisini, çağdaş görüşlerin ağırlığını muhafazakar bilinen kurumların ödül karnesinde bile görüyorsak bir şeyler yavaştan olmaya başlamış demektir.
Tabii La La Land’in bitiş çizgisine kadar yaşadıkları da çok mühim. Ses kurgusu, ses miksajı, kostüm tasarımı ve kurgu dallarında kayıplar verince acaba Emma Stone’un ödülü Isabelle Huppert’e mi gidiyor bile demiştik. Muhtemelen İngilizce bir filmde oynamış olsa daha rahat kabul görecek Huppert, Stone’a yarışta ter döktürebilecek tek adaydı. Ne yazık ki sinemaseverlerin istediği olmadı. Daha iyi olan performans değil, daha çok Akademi üyesinin izlediği filmden bir oyunculuk taçlandırıldı. Zaten 20’li yaşlarındaki genç starlara nasıl bir zaafları olduklarını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Emma Stone’un da Jennifer Lawrence benzeri zaferini yutkunmak, muhtemelen Moonlight’dan sonra oylamada ikinci gelmiş filmin aktrisinin kazanmasına alışmak gerek.
Benim yarıştaki favorilerimden bir diğeri Manchester by the Sea ise son ana kadar acaba kaybeder mi dediğimiz iki ödülü de aldı. Kenneth Lonergan ve Casey Affleck ikilisi, özetle Manchester by the Sea’nin varı yoğu, ödüllerle buluştu. Birisi endüstrinin uzunca bir süredir ödül verebilmek için doğru zamanı kolladığı değerli bir senarist, yönetmen. Diğeri ise yine endüstrinin pek sevdiği bir aileden hayatının performansını vermiş şanslı bir adam. Denzel Washington’la olan mücadelesinden galip çıkmasını da tamamen Denzel’in iki Oscar’ı olmasına bağlıyorum. Bu yılın ekstra liberalliği radyo oyunundan bozma Fences’la Denzel’in üçüncü Oscar’ı için sahneye çıkmasına yetmezdi zaten.
Yardımcı dallarda sezon boyunca her ödülü toplayan Mahershala Ali ile Viola Davis galip geldi. Uyarlama senaryoda zarftan Moonlight çıktı. Animasyon ve belgesel kategorilerinde beklenen adaylar geceyi mutlu kapatırken yabancı filmde Toni Erdmann ile The Salesman arasındaki rekabette politika kazandı. Gerçi, eğer izlediyseniz, The Salesman’ın Toni Erdmann’dan kimilerine göre daha iyi bir film olabileceğini kabul etmeniz mümkün. Ve özellikle Akademi’ye göre düşündüğünüzde Toni Erdmann’ın, Farhadi’nin başyapıtına kıyasla epey mesafeli ve soğuk olduğuna kanaat etmek de. Zaten iki buçuk saatlik bir Alman komedisinin Oscar alabileceğine inanmak pek içimizden gelmiyordu, öyle değil mi?
Bunun yanı sıra Jimmy Kimmel’in risksiz sunumundan, Hacksaw Ridge’in gecede birden fazla ödül alan yapımlar arasında yer almasından, Lion’ın eli boş dönmesinden, Meryl Streep’in Altın Küre konuşması sağolsun sanki yeteri kadar büyük değilmiş gibi iyice devleşmiş bir efsaneye evrilmesinden bahsedilebilir. Ama tabii hepsi Moonlight’ın acı tatlı zaferi karşısında sönük kaldı. Umuyorum bu ödül daha pek çok LGBT filminin, minik bağımsızların ve azınlık anlatılarının öncüsü olur. Faşizmin tekrardan yükseldiği ve hatta bu arsız dünya görüşünün matah bir şeymiş gibi pazarlandığı günümüzde böyle başarı hikayelerine her şeyden çok ihtiyacımız var. Hem politika, hem sinema kazandı! Seneye bir başka macerada görüşmek üzere diyelim.
FİLM Moonlight | Adele Romanski, Dede Gardner, Jeremy Kleiner
YÖNETMEN Damien Chazelle | La La Land
ERKEK OYUNCU Casey Affleck | Manchester by the Sea
KADIN OYUNCU Emma Stone | La La Land
YARDIMCI ERKEK OYUNCU Mahershala Ali | Moonlight
YARDIMCI KADIN OYUNCU Viola Davis | Fences
ÖZGÜN SENARYO Manchester by the Sea | Kenneth Lonergan
UYARLAMA SENARYO Moonlight | Barry Jenkins, Tarell Alvin McCraney
KURGU Hacksaw Ridge | John Gilbert
GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ La La Land | Linus Sandgren
PRODÜKSİYON TASARIMI La La Land | David & Sandy-Reynolds Wasco
KOSTÜM TASARIMI Fantastic Beasts and Where to Find Them | Colleen Atwood
ÖZGÜN MÜZİK La La Land | Justin Hurwitz
ÖZGÜN ŞARKI “City of Stars”; La La Land | Benj Pasek, Justin Paul (söz), Justin Hurwitz (müzik)
MAKYAJ & SAÇ TASARIMI Suicide Squad | Alessandro Bertolazzi, Giorgio Gregorini, Christopher Nelson
SES KURGUSU Arrival | Sylvain Bellemare
SES MİKSAJI Hacksaw Ridge | Kevin O’Connell, Andy Wright, Robert Mackenzie, Peter Grace
GÖRSEL EFEKT The Jungle Book | Robert Legato, Adam Valdez, Andrew R. Jones, Dan Lemmon
YABANCI FİLM The Salesman (İran)
ANİMASYON Zootopia | Byron Howard, Rich Moore, Clark Spencer
BELGESEL O.J.: Made in America | Ezra Edelman, Caroline Waterlow
KISA FİLM Sing (Mindenki) | Kristof Deák, Anna Udvardy
KISA ANİMASYON Piper | Alan Barillaro, Marc Sondheimer
KISA BELGESEL The White Helmets | Orlando von Einsiedel, Joanna Natasegara
Serhan
27 Şubat 2017 at 16:03
Merhaba;
Lutfen guzel yazinin icinde hata aradigimi dusunme ama su 2 cumlende ne demek istedigini anlayamadim:
”Evet efendim, 14 dalda Oscar’a aday olan La La Land’i bir LGBT filmi, her türlü tarihe geçen Moonlight kazandı!” bir LGBT filmi altederek mi demek istedin? Orada bir bozukluk var.
”Denzel Washington’la olan mücadelesinden galip çıkmasını da tamamen Denzel’in iki Oscar’ı olmasına bağlıyorum. Bu yılın ekstra liberalliği bile radyo oyunundan bozma Fences’la Denzel’in üçüncü Oscar’ı için sahneye çıkmasına yardımcı olamazdı.” olamadi mi demek istedin? Olamazdi sanki olmus da su sebeple olmamaliydi anlamini tasiyor cunku.
Yazi icin tekrardan tebrikler..
Umur
27 Şubat 2017 at 16:33
Hata aradığını asla düşünmedim Serhan, ama evet üç saat uykuyla kontrolsüz epey saçmalamışım. Senin buldukların haricinde birkaç tane de ben bulup toparladım yazıyı şimdi. Teşekkürler uyardığın için 🙂
Batuhan
27 Şubat 2017 at 16:15
Casey şu performansla Denzel a yenilseydi isterse Moonlight alsın Oscar benim için bir şey ifade etmezdi.Oscar bence değişiyor Moonlight ve Casey gibi cesur işleri görürüyor.
Batuhan
27 Şubat 2017 at 16:18
Bide sondaki skandal biz sinema severler hariç izlenmeyen ödülün konuşulmasını sağladı.Oscar ne bilmeyen arkadaşım bile bana olayı soruyordu 🙂
biril
27 Şubat 2017 at 17:10
yaşasın LGBT, yaşasın moonligt. söke söke aldık hakkımızı, her zamanki gibi.
ulaş
27 Şubat 2017 at 19:17
Oscar tarihinin en büyük sürprizi diyebilir miyiz Moonlight zaferi için?
Umur
27 Şubat 2017 at 19:21
En büyüğü mü bilmem ama en güzel sürprizi diyebiliriz.
Serhan
28 Şubat 2017 at 11:21
Avatarín yerine Hurt Locker, Brokeback yerine Crash ve Saving Private Ryan yerine Shakespeare in Love varken bu en buyuk supriz olamaz.
Serhan
28 Şubat 2017 at 11:22
Ve hatta belki de en buyuk supriz Born on 4th of July yerine Driving Miss Daisy bile bu listede Moonlight suprizinin onunde yer alir..
şeref
28 Şubat 2017 at 12:33
acısıyla tatlısıyla bir sezonu daha geride bıraktık LA LA LAND i desteklesemde Moonlight,Manchester by the Sea ikilisini de değerli bulduğu söylemeliyim umarım daha uzun yıllar bu işi layıkıyla yaparsın ve yaşlı birer dede olduğuzdada oscar boy olur. Sakaryadan selamlar. izninle bir kaç sorum olacak . 1)son beş yılda en iyi film oscarı kazanan filmlerin sadece biri en iyi yönetmen oscarı kazanırken en iyi film oscarını kazanmış 5 filminde senaryo oscarı kazandığını görüyoruz.bu istatistik gelecek yıllar içinde önceden kurguyu alan en iyi film alır denirdi bundan sonra senaryo oscarı kazanan en iyi film için önemli bir işaretçi olabilir mi?
2)Emma Stone un oscar kazanmasına çok sevinmiş biri olarak Emma için tarifsiz bir albenisi ve star kumaşı var demiştin şimdiye dek çok önemli yönetmenlerle çalıştığı göz önüne alınırsa Lobsterın yönetmeni Yorgos Lanthimos çalışacağınıda biliryoruz. törende Adamım LEO dan öldülü aldıktan sonra’ öğrenecek daha çok şeyim var’ dedi. sence daha fazlasını başarıbilir mi Emma daha sık oscar sahnesinde yine görebilirmiyiz.
3)CAROL tartışmasız geçen senenin en iyi 4 filminde biriydi.(mad max,revenant,inside out) trump dönemine denk gelseydi ödülü alabilrimiydi ?birde Carol mı Moonlight mı diyede bir sorayım .
Serhan
28 Şubat 2017 at 13:13
Akademi maalesef yukselen deger genc ve guzel kadinlara zaaf gosterip en iyi kadin oyuncu gibi cok onemli bir odulu veriyor.
Emmanuelle Riva’nin harikulade Amor performansi dururken, Jennifer Lawranceín abartili SLPB performansina;
Isabelle Huppert”in ders niteligindeki Elle performansi varken, Emma Stone”un 5 aday arasinda en zayif kalan performansina;
Felicity Huffman”in akillara kazinan Transamerica performansi yerine, Reese Weetherspoon”un iyi ama asla en iyi olmayan performansina
Viola Davis”in kisacik roluyle buyudugu Doubt”taki performansi yerine, sirf guzel ve populer oldugu icin Penelope Cruz”a
Julianne Moore”un the Hours performansi yerine, sirf dansettigi icin ve o donem cok populer oldugu icin Catherine Zeta Jones”a
Cate Blanchett Elizabeth ya da Meryl Streep One True Thing dururken, Gwyneth Paltrow”in siradan Asik Shakespeare rolune
Bu liste uzar gider….
Akademi erkek oyuncu dallarindaki nispeten daha adil tutumunu, sirf rating ugruna guzel oyuncu odullendirmek ugruna kaybediyor
fatih
28 Şubat 2017 at 14:06
Bu ne kadar sığ bir yazıdır, özellikle Lgbt’yi çağdaşlaşmakla eşitlemek, bir filmi sahip olduğu cinsel ve etkniksel görüş üzerinden okumak ve değerlendirmek..Filmin iyi veya kötü yönlerine bakmamak.
Sizden farklı düşünen kitleyi faşist diye adlandırmak hele, yazınızdaki liberalleşen Amerika’da tam tersi bu ödülle ve sinema ayaklar altına alınarak politik ve siyasi yönden verilen bu ödül muhafazakar kitleyi güçlendirir.
Keşke Brokeback Mountain kalibresinde bir film kazansaydı da onurlu bir ödül alınmış olurdu, zorla baskıcı bir politik mecburiyetten ödül vermektense.
Bundan 5-10 sene sonra gülünücek ve oscar tarihinin en büyük yanlışları arasına katılacağına emin olabilirsiniz..
Umur
28 Şubat 2017 at 14:14
Bu baskıcı gördüğünüz politik mecburiyet pek çok filme yaramış olacak ana akım sinemada. Moonlight’ı sevmemişsiniz muhtemelen. Ki heteroseksüel bireyler için yapılmış bir eşcinsel filmi olduğunu düşünüyorsanız ben bile size katılabilirim. Ama böyle böyle aşılacak önyargılar. Sahip olduğu etiket sayesinde izlenecek, arkasından gelen LGBT filmlerine kapı açacak. Basmak basamak ilerlenecek.
Faşizm konusuna gelirsek… Evet, Trump’ın gelmesi ve dünyada sağcı liderlerin tekrardan başa geçmesiyle ırkçı olmak matah bir şeymiş gibi gelmeye başladı kimilerine. Karşıt düşünceye değil, bu aymazlığa, kendinden olmayanı etiketlemeye bayılan cehalete ben de bas bas faşizm diye bağırarak yaklaşıyorum diye özür dilemeyeceğim. Ayrıca bu bir ödül yazısıdır. Filmle ilgili düşüncelerim yorum sayfasında ayrıca yer almaktadır. İkisi arasındaki ayrımı ve yazıların içeriklerinin farklı olmasının sebeplerini bilebilecek birikime sahip olduğunuzu umut ediyorum.
Bir katılmadığım nokta da 5-10 sene sonra gülünecek olması. Hayır, gülünmeyecek. Aksine Moonlight’ın araladığı kapı tıpkı Midnight Cowboy’un, The Lord of the Rings’in başardıkları gibi yıllarca anılacak.
biril
2 Mart 2017 at 17:38
moonlight çok başarılı bir film. maalesef bazı erkeklerde içgüdüsel şekilde homofobik bir tavır var. iki erkek öpüşünce kendi sözde “erkek”liklerine saldırıldığını hissediyorlar. merak etmeyin hiçbir erkek sizi zorla öpmez. açıkçası kimsenin umurunda bile değilsiniz.bu kadar kasmayın kendinizi.
Tamer
10 Mart 2017 at 17:57
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki birtakım sebeplerden ötürü bu sezon sinemaya epey uzak kaldım. Asghar Farhadi’nin dışında herhangi bir filmi izleme imkanı bulamadım lakin birisi gelip bu sezon akademide en iyi film ve en iyi yabancı film ödülünü kimler alır diye sorsalar tereddüt etmeden Moonlight ve Forushandeyi söylerdim sebebi malumunuz seçimler ve Trump etkisi. Benim bu noktada takıldığım şey ise gerçekten bu tepkilerinde haklılar mı. Trump hatrımızda kalan Hitler Mussolini Stalin gibi bir despot mu ya da olabilme ihtimali var mı? Benim naçizane fikrim bunların zırva olduğu yönündedir çünkü Trumpın başkan seçilmesinin arkasında ne güneyli ırkçılığı ne de islamofobi var. Batı’nın main stream ideolojileri ve hayat görüşleri eski konumundan çok uzakta feminizm bugün Mussolini zorbalığını andırıyor. Kullanacağımız kelimelerden kimi sevip sevmeyeceğimize insanların ne düşünceğine dahi karışan bir ideoloji olup çıktı. Yılda öldürülen siyahi vatanadaşların büyük kısmının katil zanlısı gene siyahi vatandaşlar bu da ırkçılığın günümüz dünyasında eski değerinin verilmediğini bir nevi kanıtlar nitelikte bunların dışında insanlar artık etnik aidiyetlerinden utanması gerektiğini düşünmeye başladı Amerikadaki üniversitelerde kadın hakları savunucu olduğunu iddia eden yahut liberal yahut anti faşist ideolojiler Trump sempatizanlarıyla olan atışmalarında ellerindeki argüman bittiğinde karşısındakini beyaz ve erkek olmakla suçlamaya başladı. Kendi görüşlerine karşı olan insanların bir araraya gelip konferans vermelerine şiddet ve zorbalıkla engel oluyorlar. Sizce bunlar insanların reaksiyon göstermelerinin saikleri arasında sayılamaz mı? Trump a gelecek olursak anti islamist bir çizgide olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki bugün lise seviyesinde eğitim görmüş herhangi bir vatandaşa misyonerlik faaliyetleri iyi midir kötü müdür? Şeklinde bir soru yöneltsek ezici çoğunluk kötü diyecektir bu noktada hristiyan kimliğiyle gurur duyduğunu söylen bir ferdin islami terörizme karşı olması gayet tabii değil midir? Her gün artan işsizlik ve eğitim hayatının zorluğundan dert yanıp ciddi bir suriyeli nüfüsu bünyesinde barındırmak istemeyen bir toplumun aynı şekilde amerikada da bu tarz sıkıntılar had safhaya ulaşmışken seçilen bir lideri hakaret vari söylemlerle kötülemeleri ciddi bir tezat değil midir? Umarım yazımı okur ve ban dönüş yaparsınız teşekkür ederim. ( Bu yazıyı biraz aceleyle yazmak zorunda kaldım anlatım bozukluklarımı ve daldan dala atlamalarımı mazur görmeniz dileğiyle saygılarımla 🙂