Eleştiri

The Big Sick

Yayınlandı

on

Yönetmen: Michael Showalter | Oyuncular: Kumail Nanjiani, Zoe Kazan, Holly Hunter, Ray Romano, Adeel Akhtar, Zenobia Shroff, Anupam Kher, Bo Burnham, Aidy Bryant, Rebecca Naomi Jones, Kurt Braunohler, Shenaz Treasury, David Alan Grier, Vella Lovell, Linda Emond | Senaryo: Kumail Nanjiani, Emily V. Gordon | 120 dakika | Komedi, Romantik

Dünyanın en büyük ekonomilerinden birinin başına beyaz üstünlüğü üzerine kampanya yapmış, kendi kapasitesindeki bireyleri en kötü hislerini açığa vurabilmeleri için gönüllendiren bir lider getirirseniz, özgür düşüncenin ulusal marşa konu olduğu bu coğrafyada sanatın da politik iklim değişikliğinden etkilenmesini hoş karşılamanız gerek. Zaten bir süredir doğru ve yeterli temsil edilmediği için türlü mücadeleler veren azınlıkların, kadınların ve benzer ırk, dil, din, cinsiyet ayrımındaki grupların isyan sesleri duyuluyordu. Şimdi bu adı konmamış dayanışmanın koca bir şaklaban yüzünden altı çizildi ve daha bariz bir kenetlenmeye yelken açtılar. Konuyu nereye getirmeye çalışıyorum… Amerika’da beklenmedik bir gişe başarısı elde eden The Big Sick, yazın en büyük hitlerinden biri oldu. Silicon Valley sayesinde adını ezberleten komedyen Kumail Nanjiani, kendi deneyimlerine dayanarak ikinci nesil göçmenlerin tanık olmadığı öz değerleriyle, içinde büyüdüğü kültür arasındaki çatışmalardan yararlanarak hem kader ortaklığı yaptığı milyonlarca akranına ses olmuş, hem de oldukça özel, mahrem bir yaşantısı üzerinden insanoğlunun yaşa değil, yaşanana bakan ruhsal olgunlaşma sürecine bir yorum getirmiş. Muhtemelen The Big Sick’in yaratım sürecinde ortada bir Trump gerçeği olmadığı için korkunun düşünce özgürlüğünün önüne geçtiği bir Amerika üzerinden filminin okunacağını düşünmemiştir. Ama gördüğü ilgi ve omuzlar üzerinde taşınmasının başlıca sebeplerinden biri aranan ekalliyet sesini veriyor, pek de kanırtılmamış bir perspektif üzerinden bu arafta kalan jenerasyonu tanımlıyor olması. Fakat The Big Sick cüret ettiği kadar maharetli bir film değil ne yazık ki. Nanjiani’nin stand up geçmişi oyunculuk anlamında kendini eğitemediği gerçeğini kapatmaya yetmiyor. Burada, Silicon Valley’deki karakterinden farklı olarak daha ne yaptığının farkında bir kaptana ihtiyaç duymakta ve Nanjiani gözlemlerindeki kadar başarılı değil oyununu sergilerken. Ve filmin tüm parçalarını birleştiren rolü kendine teslim ettiği için de The Big Sick duygusal katmanda biraz zayıf kalıyor. Seyircisine karakterle empati kurmak için fırsat vermiyor. Uzun, düşünülmüş ve içine biraz da drama sosu katılmış bir skeç izlemiş gibi hissediyorum. Meseleyi daha da bireyselleştirerek, peçeteye istek şarkı yazmaya getireceksek Zoe Kazan’in olmadığı kısımlarda (neredeyse filmi tamamı) öykünün ciddi anlamda kan kaybettiğini düşündüğümü de eklemek isterim. Ne gariptir ki Nanjiani’nin müstakbel kız arkadaşının – şimdilerde eşi – ailesini yazarken anne ve babayı filmin genelinden daha karikatürize bir noktada terk ettiği izlenimine de kapıldım. Yalnız final kısmında Kazan’in ana sahneye dönmesiyle birlikte The Big Sick dizlerinin üzerinden kaykılıp tekrar ayağa kalktığı için de o sıkıntılı bekleme sürecinde göze batan kusurları biraz olsun unutabildim. Bu tür kaynaklardan gelen anlatılara ihtiyaç duyduğumuzu bilip abanmadan kutlamayı da öğreneceğiz bir gün, bilhassa okyanusun diğer tarafında o kotaya ulaştıkları günü görmeyi çok istiyorum. Halbuki iltifatı doğru yere kanalize etsek, ağzımızı güzel sözler için açtığımızda bir değeri olacak.
Fesat Mukayese: Master of None > The Big Sick

1 Comment

  1. Emre Küçükenez

    3 Aralık 2017 at 05:08

    *spoiler*

    hakikaten zoe kazan taşımış filmi. keşke hiç komaya girmeseydi 🙂

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version