Yönetmen: Xavier Legrand | Oyuncular: Léa Drucker, Denis Ménochet, Thomas Gioria, Mathilde Auneveux, Mathieu Saikaly, Florence Janas, Martine Vandeville, Jean-Marie Winling, Martine Schambacher, Jean-Claude Leguay, Julien Lucas, Jérôme Care-Aulanier, Alain Alivon | Senaryo: Xavier Legrand | 93 dakika | Drama
Her daim Cannes’a göre daha az gürültülü geçen Venedik’te, Xavier Legrand’ın ilk uzun metrajlısı olmasına rağmen En İyi Yönetmen ödülüyle ayrılmış Custody, geçtiğimiz Filmekimi’nin sürpriz hazinelerinden bir oldu benim için. Biraz IMDb arşınlayan herkesin fark edebileceği üzere Legrand, 2013’te Just Before Losing Everything isimli kısa filmiyle Oscar’a aday olup bir nevi kariyerine hızlı bir başlangıç yapmıştı. Hatta o yılın tadına bakabildiğimiz nadir kısa adaylarından biriydi. Hem fiziksel, hem psikolojik domestik şiddetin sınırları zorladığı yeni öyküsünde ise meseleye değme gerilim filmlerini cebinden çıkaracak tansiyon yaratma yetisi, kurgu oyununa bariz hâkimiyetiyle yaklaşıp kısa ve öz bir anlatıyla dört duvar arasında yaşananlara pencere açıyor. Custody, adını bilmediğimiz binlercesinin, kontrolsüz hiddetin bittiği noktada ardında bıraktığı izlerle ve özümsenmiş çaresizliğin çirkinlikleriyle yaşamak zorunda olanların filmi. Düşünceli baba pozlarıyla ailesi haricinde herkesi kandıran eşinden yeni boşanmış Miriam, zorlu bir velayet süreci sonrası kimseye hakkını veremeyen adaletin buyurdukları gereği iki çocuğundan küçük Julien’ın taraflar arasında bir satranç taşı gibi oynanmasına göz yummak zorunda kalıyor. Yalnız sadece terk edilmişliğin verdiği hırs ile değil, yılların biriktirdikleriyle anlaşılmaz bir huzursuzluğu peşi sıra kovaladığı için çekirdek ailenin sözde babası, eylemlerinin sonuçları eşine, çocuklarına ve hatta iki tarafın ebeveynlerine de etkiyor. Zehir gibi dokunduğu yere kötülüğü getiren patriyarkiden kalma bu iri kıyım, kötü alışkanlıkların her birine meyilli figürün aşırıya kaçtığı savunulabilir. Fakat Legrand, yarattığı karakterleri tanıdığı gibi kimlerle muhattap olduğunun da farkında. Her birimizin olmasa bile filmin finalinde de altı çizildiği üzere yanıbaşımızdan bir yaşanmışlık var Custody’de. Kiminin hısımı, kiminin komşusu, kiminin arkadaşı. Bilhassa final sahnesinde şiddet artık minimuma indirilmiş iken o ana kadar dikkatli bir şekilde kurduğu basıncı daha etkili kılacak öldürücü yumruğu atıyor Legrand. Umuda doğru kulaç atmaya çabalayan insan evladının bizi diğer canlılardan farklı kılan duygusal hafızayla cezalandırıldığının bilincinde. Küçük Julien “Bitti mi?” diye sorduğunda gelen itimat verici cevabın bir tesiri yok. Çünkü hayatla birlikte yuvarlanıp giden birey, tadına baktığı sillelerin izini söküp atamıyor, o yüzden de mekanik olarak bitmiş bir eylem arkasında bıraktığı psikoloji ile hayatımızda bir yara olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. Fırtınanın bittiği yerde delik deşik bir kapı olması, travmaları beşik bellemiş hânelerde buruk tebessümlerin atılması da sırf bu yüzden. Ve o ana kadar resmettiği aile içi şiddetin hakiki olması sebebiyle en etkili korku filminden bile daha çok kanımızı dondurmasının haricinde, bu son kroşe beni yere yığdı diyebilirim. Uzunca bir süredir cenin pozisyonuna geçip ağlayacak kadar ezilip büzülmeyenlere Custody’i mutlak surette yakalamalarını öneririm. Evin diğer çocuğuna biçilmiş yan öyküye göz yummanız dahilinde tanık olacaklarınız paha biçilemez. Fesat Mukayese: Custody > The Shining