Eleştiri

Three Billboards Outside Ebbing, Missouri

Yayınlandı

on

Yönetmen: Martin McDonagh | Oyuncular: Frances McDormand, Woody Harrelson, Sam Rockwell, John Hawkes, Peter Dinklage, Abbie Cornish, Caleb Landry Jones, Kathryn Newton, Lucas Hedges | Senaryo: Martin McDonagh | 115 dakika | Komedi, Drama, Suç

In Bruges ve Seven Psychopaths gibi şahsına münhasır kara komedilerle nam salmış yönetmen Martin McDonagh’ın imzasını taşıyan, Toronto’da aldığı sürpriz ödül sonrası Oscar yarışının zirvesine oturmış Three Billboards Outside Ebbing, Missouri bu aralar sıkça görmeye başladığımız yeni nesil ödül dilencilerinin görünürde temiz bir örneği. Yönetmenin uğruna coğrafya değiştirdiği, yarı küresel yarı Amerikan dertleri yüzeyde fink atan yeni projesinde kızını kaybetmiş bir annenin adaleti sağlayanlara açtığı savaş anlatılıyor. Her ne kadar okyanusun diğer tarafına geçmiş olsa da birbirinden renkli karakterlerinin yercil özelliklerine pek hakim McDonagh. Özgürlüğü bile kapitalist bir kafa yapısıyla paketleyip öyle pazarlayan, ülke adını almış koca ticarethanenin Batı ve Doğu’daki en uç noktalardan ibaret olmadığının bilinciyle göze sokulan ayrımcılığın bitmediği bir kasabaya uğruyor. Buraya kadar bir sorun yok. Three Billboards’un olmamışlığı ölçüsüz şiddeti, faşizmi, adam kayırmayı, kendisinden farklı olan herkese ve kendinin yapmayacağı her eyleme karşıt taşralıyı “Ama aslında iyi kalpli.” diye geçiştirmesinde başlıyor. Namlunun ucunda sadece bir tecavüzcü, bir kadın düşmanı yer aldığında harekete geçmesi ise filmin eleştirdiği adaletsizlikle düpedüz çelişmekte. Ülkenin en önemli konumunda oturan adamı en direkt yoldan hedef almasa da bir şekilde değindiği her tema ona çıkıyor artık, biliyorsunuz. Ve McDonagh, geri kalan her ahlaksızlığa evet demiş de bir tek predatörlüğe katlanamıyormuşcasına umursamaz. Meselesini çok hassas ele alsın gibi bir derdim yok. Fakat kötü yazılmış karakterlerinin tüm kusurlarını espri ticareti yaparak kapamaya çalışması, Three Billboards’un duvara tosladığı sayısız anın kaza sebebi sanki. “Umarım tecavüze uğrarsın!”lı geçmişe dönük hatırası, sözde modern problemlerinin arasında Peter Dinklage’ın karakteriyle cücelikten kahkaha sağmaya çalışması, Abbie Cornish’in mantık sınırlarını zorlayan aksanı ve daha nicesi bu koca bubi tuzağını dibe çeken etkenler arasında sayılabilir. Ve beni en çok rahatsız eden de, Frances McDormand gibi oyun alanı çok geniş bir aktrise dişli, otosansürle kendisini kısıtlamayan bir rol verip sırf o mizahi tonu kaybetmemek adına karakterin acısını arka plana atması. Sanki Three Billboards’u bir film olarak ciddiye almamızı sağlayacak her şey çekilmiş, ama kurgu odasına gelindiğinde bir anda üçüncü boyuttan vazgeçilerek komediye odaklanılmış ve ihtiyacını duyduğumuz sahneler makaslanmış gibi. Halbuki hem gerçek hem de mecazi anlamdaki yangınlarını söndürürken zirveyi görebildiği bir sahne var Three Billboards’un tam ortasında. Elinde kaçırdığı fırsatlarla el sallayıp, bir senaryo dersi olarak pazarlanan bu altın heykel oyununa nefes aldırmak istiyor. Salonu terk ettiğim anla şu an hissettiklerim arasında ciddi bir uçurum olduğunun da bilinmesini isterim. Zira yarattığı anlık zevki ciddiye alabileceğim bir dünya görüşü yok Three Billboards’un. Patriyarkiyi erkek çocuğunun hayalarını tekmeleyerek yenebileceksek ne âlâ. Tüm kusurlarından bağımsız olarak bir de performanslara değinecek olursak…. McDormand’ın daha evvel yapabildiğine şahit olduklarımızı abartmadan dikkati Sam Rockwell’e çekmek gerek. Sene sonunda En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü ile buluşma ihtimali taşıyan, neredeyse kariyer tanımlayıcı karakterizasyonuna diyecek söz yok. Neyse ki demlendikçe acılaşan filme rağmen Rockwell’in verdiği tat kaybolmuyor.
Fesat Mukayese: Changeling > Three Billboards Outside Ebbing, Missouri

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version