Yönetmen: Adam Leon | Oyuncular: Callum Turner, Grace Van Patten, Michal Vondel, Mike Birbiglia, Louis Cancelmi, Margaret Colin, Mariola Mlekicki, Tashiana Washington, Rachel Zeiger-Haag | Senaryo: Adam Leon | 82 dakika | Drama, Romantik
Netflix orijinallerini sıralayan bir yazının üst sıralarında tesadüfen rastladığım Tramps, beş yıl evvel bağımsız film çevrelerinde adından söz ettiren Gimme the Loot ile kendini tanıtıp köşesine çekilmiş Adam Leon’un imzasını taşıyor. Gene oldukça ekonomik bir anlatının peşi sıra koşan Leon, alışılmamış iştiraktan senenin en naif aşk öyküsünü yaratmış. Erkek kardeşi hapise giren Polonyalı oğlan ile hayatta kalabilmek için dolandırıcılık yapmak zorunda kalan bir kız farklı amaçlarla aynı güzergâh üzerinde kesişip, birlikte yola çıkıyorlar. Bir arabanın içerisine tıkılan iki gencin de tüm mücadelesi hayat koşullarını manevi ve ekonomik anlamda biraz olsun iyileştirebilmek. Fakat katalizörü bol maceralarında birlikte tadına bakmak zorunda kaldıkları heyecan da onları yaklaştırınca dikkatler dağılıyor, toy ve yalnız kalpler tek bir paydada buluşuyor. örünürde eşleştirilemeyecek iki karakterini alelade gelişen ortaklıkla birbirlerine mecbur bırakmış. Sonrası doğal yollarla filizlenen -neredeyse- bir ilk aşk öyküsü. Üstelik bu kırılgan ilişkiyi de derin bağlarla dünyanın en büyük keşmekeşlerinden birine bağlayarak anlatma cüreti gösterilmiş. Biliyorum, hikâyede özgün bir çeşni bulmak zor. Ama Adam Leon, yıllar içerisinde hem evrim geçirmiş hem de bir o kadar aynı kalmış New York manzarasından çeşit çeşit kartpostal üretiyor tüm gayreti ile. Trafiği, minik daireleri, düşük ama mutlu eden yaşam standartları, metrosu, banliyösü, yeşili ile bağıra çağıra şehri kullanıyor Adam Leon. Ve sanki hiç zahmet etmemiş, her şey ilahi bir eforsuzlukla çekilip toparlanmış gibi. Hayalleri için hep bir mesafe kat etmek zorunda kalan genç karakterler, Callum Turner ve Grace Van Patten’a emanet edilmiş. Yalnız tek yük onlarda diyemeyiz. New York’un rolü çok büyük Tramps’de. Yaşayan bir organizma gibi. Bazen etrafına zarar veriyor, bazense tatlı tatlı tebessüm ettirecek iyiliklerde bulunuyor. Alıştığımız ak mı, kara mı ikileminin Big Apple sınırlarına sıkıştırılmış bir versiyonu özetle. Hatta yönetmenin de tanımladığı gibi, romantik bir yol filmi. Zaten söz konusu sinema ise işin içerisine “yol” girdiğinde hayatın hangi noktasında olursanız olun fark etmez, bir coming of age rüzgarı esiyor ister istemez. Turner ile Van Patten’ın kusursuz sayılabilecek performanslarıyla önünü açtığı masum büyüme öyküsünün bir istasyonda başlayıp, yine bir istasyonda bitmesi de planlı olsa gerek. Konudan bağımsız ben alkışın bir kısmını da Netflix’e göndermek istiyorum açıkçası. Kimileri sinemayı öldürdüğünü düşündürse de beyazperdede kendine yer bulamayacak, bulsa da yeterli seyirciye ulaşamayacak filmler oyunun kurallarını değiştirmeye niyetli kuruluşlar tarafından öyle ya da böyle izleyiciyle buluşturuluyor. Evinizde oturduğunuz yerden Tramps gibi yüksek kalibrede yapımlara tek bir tık ile ulaşabiliyor olmanın lüksünü umarım bir gün anlarlar. Queens, Brooklyn derken Atlantic City, New Jersey sokak sokak dolaşan Tramps de elinde Netflix ne yapacağını bilemeyenlere önerim olsun. Dağılabilirsiniz. Fesat Mukayese: Tramps > As Good As It Gets