Tembelin Günlüğü
Tembelin Günlüğü: 2017’nin artıkları
Her yılı sonlandırmaya yaklaşırken izleyip de hakkında uzun uzun çene çalmaya değer görmediğim yarım düzine filmi mutlaka Tembelin Günlüğü adında biçim kaygısı olmayan destursuz bir yazıya sıkıştırıyorum. Aralık’ın ilk yarısında tadına bakıp acaba yazsam mı diye kara kara düşündüğüm 6 yapım seçtim yine kendim. Tam anlamıyla “2017’nin artıkları” konseptine yakışan yapımlar hem de. Minimum 400 kelime olarak tasarladığım normal film yazılarımdan bir farkı olsun diye de gözüme 100 kelimeyi kestirdim bu sefer. Eğer hazırsanız, okumasanız bir şey kaybetmeyeceğiniz, ama ben yazmasam içimde ukde kalacak altı film için kolları sıvıyorum şimdi. Hadi başlayalım!
Yetişkinlere yönelik animasyonlar cirit atarken çocukları da unutmayalım bahanesiyle yaratıldığını düşündüğüm Captain Underpants: The First Epic Movie izlenmesi dahilinde kalıcı baş ağrısı yaratan, migren azdırıcı bir feryat. Kevin Hart’ın cebini doldurmaktan başka bir işe yaramayan yapım, türlü devam filmlerinin önünü açacak bir roman serisinden uyarlama. Okul müdürlerini hipnotize ederek bir süper kahraman olduğuna inandıran iki veletin hayal dünyasından kılık kıyafet yönetmeliğini Superman’in, Batman’in ve türlü meşhur cengaverin taytlarına bakarak oluşturup “absürt” kelimesine yeni bir boyut ekliyorlar. Yalnız materyalin elle tutulur bir mesajı yok ve ait olmak istediği parodi türünün iyi bir örneği olmaktan da fersah fersah uzakta. Patlama noktasındaki enerjisi kılımı kıpırdatmama rağmen beni bile yordu. Küçük bir çocuk üzerinde etkisi ne olur, kim bilir.
[C-]
Tiyatrodan beyazperdeye taşınmasını anlamsız bulduklarım listesinde yeni bir tekste daha kavuştuk: The Party. İngiltere’nin siyasi şimdisinde kendi yaşanmışlıklarına göre çıkarımlar yapan ve tepkiler veren yedi karakter hiç umursamayacağınız bir kontekst içerisinde absürtlükle gerçeklik arasında gidip gelerek, insanoğlu iletişim kurmaya başladığı günden bu yana daha ırak bir katmana itilmiş toplumsal problemleri, cinsiyetler arası çarpışmaları masaya yatırıyor. Ama nasıl tepeden ve baştan savma bir dille anlatamam… Herhangi bir değer teşkil etmeyen anlatıyı oyuncuların performanslarıyla süslemeye çalışan Sally Potter’ın kariyeri zaten sıvı karmaşa üzerine kurulu. The Party’de de ezber bozmayarak bildiğini okuyup son yıllarda senaryo sıkıntısı çeken endüstriye dilimizdeki tüyleri bitirecek kadar çok tekrarladığımız cümleyi söyletiyor: E keşke formunu değiştirip gerçekten uyarlasaydınız.
[C-]
Contratiempo‘nun bilhassa bizim ülkemizde beğenilmiş olması pek manidar. İnsan dil bariyerinin nelere kadir olduğunu görüyor. Çünkü karşımızda ucuz tesadüfleri, ezber yapılmış twistleri, özendiği türün basmakalıp akılsızlıklarıyla türkücüden yönetmene dönme ünlülerimizin bakın pahalı ana akım filmi yaptım aymazlığı mevcut. Aşina olunan bir lisan konuşulması hâlinde çürük domatesi omzuna şal diye bağlayacak Contratiempo uzunca bir zamandır izlediğim en pahalı çöp torbası olabilir. Mantık hatası buldum, ona oynuyorum sayılmasın. Zaten aklı başına gelmiş, okuduğunu anlayabilen, gördüğünü yorumlayabilen bireylerin İngilizce’ye The Invisible Guest olarak çevrilmiş yapımda çözemeyeceği bir sır yok. Öyle düz, öyle uyduruk ki kötü oynanmış ve yönetilmişliğine gelmeden zaten senaryonun çiğlikleriyle insanda hâl bırakmıyor.
[F]
Gelelim Kate Winslet ve Idris Elba’nın pazara yön veren 50 yaş üstü kadınlar için yapılmış The Mountain Between Us‘ına. Tıpkı Fifty Shades of Grey vakasında olduğu gibi önce bu hikâyenin film olmadan evvel bir roman olarak piyasaya sunulduğunu hazmetmek gerekmekte. Evliliğin eşiğindeki gazeteci/fotoğrafçı kadın (Winslet) ve eşyanlısı homoseksüeli hiç fark etmez herkesi etkisi altına alan geniş omuzlu doktor (Elba) fantezisi dağ ortamında nasıl gider sizce? E soğuk var zaten, sevişmek lazım. Ama ayağım sakat. Olsun canım, her şeyden önce cinsel haz. Stockholm Sendromu’nun binbir türlü hâli mevcut neticede. Kurda kuşa yem olacağız madem, önce bir ten ten değsin, değil mi? Hayatımda bu kadar aptal… Pardon pardon bu kadar gereksiz… Yok o da olmadı, var mı daha büyük hakaret yardımcı olun! Bu kadar… Temelsiz, yararsız, derme çatma bir film izlememiştim. Beni ihtiyaç duymadığım her türlü hisle tanıştırdığın için teşekkürler The Mountain Between Us. Bari Hany Abu-Assad’ı başka bir şey için transfer etseydiniz…
[F]
The Theory of Everything’in açtığı yoldan, bu kadar kötü öykü anlatma adabıyla ödül bile alabilirsiniz mesajını misyon edinmiş filmler gelmeye devam ediyor. Andrew Garfield’ın etlerinden ayrılarak kendini sert zemine bırakmak isteyen takma dişi ve Claire Foy’un sadece Felicity Jones’un performansına çalışarak hazırlandığı oyunuyla Breathe, 2017’nin açık ara en kötü Oscar yemi olma ünvanını hak ediyor. CGI teknolojisinin yüzü sayılabilecek Andy Serkis’in suratında noktalar, üzerinde yeşil tulumu olmayınca pek de işlev görmediğinin bir kanıdı ayrıca. İlk kez yönetmen koltuğuna oturup muhtemelen önemli bir hastalığı tarifi mümkünsüz bir lineerlikle anlatmayı arzulaması tamamen alamayacağı ödüllerin intikamıyla hareket etmesinden olsa gerek. Gerçi 15. dakikasından sonra kanlı canlı her varlığı uyku moduna geçirebildiği için bile bir plaketi hak etmekte.
[D]
Ve son durak Justice League… DC’nin filmlerini abartmadan savunmuş bir izleyici olarak bu maskaralık için ben bile kayda değer bir bahane üretemiyorum. Mesele Henry Cavill’in görsel efektle atılmış bıyığı, Ben Affleck’in odunsu Batman’i falan değil. Burada belli ki video oyunlarıyla kafayı bozmuş birilerine teslim ediliyor o senaryolar ve devamında da film yapma sürecinin her aşamasına karışan stüdyo yetkilileri benzer zihniyetle olmayan iskeleti parçalıyor. Hiç sevişmediğim Wonder Woman’la kadın hareketine göz kırpan bir platformun, aynı takvim yılı içerisine tüm kadın karakterleri sapana bağlanmış bir bohçaya oynatılsa bile fark etmeyeceğimiz roller üretmesi çok garip. Bari pek yetenekli olduğuna inandığım Ezra Miller’ın kendi kendinin bir parodisine dönüştüğü, Marvel evreninden fırlayıp sete sızmışçasına aptal Flash tiplemesi olmasaydı da bir şeylere göz yumabilseydik. Çöp. Çöp. Çöp.
[F]
Med
18 Ocak 2018 at 02:36
Contratiempo: Bu filme F vermiş olmana inanamıyorum. Severek takip ettiğim bir sayfaydın. Açıkçası F vermiş olman film incelemelerini okurken bir kez daha düşünmeme neden olacak artık. Çünkü A, B , C değil F. Ciddi anlamda görüş farklılığımız var. Evet oyuncular için iyi şeyler söyleyemem ama kesinlikle vasatın altı bir film değil. Umarım tekrardan izler bir daha inceleme yazarsınız. İyi çalışmalar.