Eleştiri

All the Money in the World

Yayınlandı

on

Yönetmen: Ridley Scott | Oyuncular: Michelle Williams, Christopher Plummer, Mark Wahlberg, Charlie Plummer, Charlie Shotwell, Romain Duris, Marco Leonardo, Timothy Hutton, Ghasson Massoud, Andrew Buchan, Giuseppe Bonifati, Kit Cranston, Maya Kelly | Senaryo: David Scarpa (uyarlama), John Pearson (kitap) | Biyografi, Drama, Suç | 133 dakika

“Nerede izledin?” sorularına karşı önlem alabilmek için ufak bir Kakça nöbeti geçirerek, iş seyahatim sırasında karşıma çıktı cevabını veriyor ve direkt mevzuya geçmek istiyorum izninizle. All the Money in the World, içeriğinden ziyade sezona uyan kitaplara geçecek anlatısı sayesinde 2017’nin en merak edilen filmine dönüştü bir anda. Karun kadar zengin, kalpsiz iş adamı J. Paul Getty’nin torunu 1973 yılında İtalya’da kaçırılıyor ve sonrasında da film pek de başarılı olduğu söylenemeyecek bu girişimin sonuçlarını incelemeye koyuluyor. Yalnız biz Ridley Scott’ın imzasını taşıyan Getty öyküsüyle değil, Kevin Spacey’nin skandalları yüzünden (ilerleyen aylarda Showtime’da izleyeceğimiz diğer Getty dizisinden geç gösterilmesin diye) yerine Christopher Plummer’ı alışıyla ve inanılmaz hızı sayesinde filmini istediği vizyon tarihine yetiştirebilmesiyle ilgilendik. Neyse ki çok da büyük bir günah işlememişiz, çünkü All the Money in the World’ün #TimesUp rüzgarına cuk oturmaktan başka sunabildiği yeni bir şey yok. Ryan Murphy’nin American Crime Story’sinde motivasyon bir anlamda ülke bürokrasisi, halk ve dönemin siyasi atmosferiyle de işlenmiş suçlara, cinayetlere göz atabilmek. All the Money in the World’de konusu gereği benzer bir amaçla yola çıkılmasına rağmen para ne menem şey diye dizlerine vurmaktan öteye gidilmiyor. Scott, tekinsiz rotalar çizmek ve seyircisine de kendini güvende hissettirmemek söz konusu olduğunda görevinin gereklerini sonuna kadar yerine getiren bir yönetmen şüphesiz. Fakat filmin kendi kendini özetlediği sloganın, “J. Paul Getty’nin bir serveti vardı, ama olanların bedelini o hariç herkes ödedi.”, genişletilmiş özetinde psikolojik derinlik ve hikâye anlatma sanatının incelikleri yok. Öyle ki griye bulanmış tertemiz kompozisyonları bir kenara bırakırsak bulundukları mevkiler sebebiyle empati kurmakta güçlük çektiğiniz karakterlerden Michelle Williams’ı izleyicinin sağduyusu olarak kullanmaya çalışırken bile öyküsüne haksızlık ediyor Ridley Scott. Zenginliğin kasvete yenik düştüğü imparatorlukta öyle bir oyun kurulmuş ki ölüm ihtimali bir yaralamıyor. Burada da acaba kendimi Williams gibi düşünmek zorunda hissederek hata mı ediyorum diyorum. Neticede, filmin en ilgi çekici figürü J. Paul Getty ve Christopher Plummer’ın boşluk bırakmadığı performansı karakterden nefret etmeniz için ayaklarınıza kapanmak yerine tüm çirkin taraflarıyla ham bir şekilde önünüze bırakıyor elindeki verileri. Ve o sahneden çıktığı anda da etkileşimin tek bir saniye bile inandırıcı gelmediği pazarlıkları, arka plana sıkıştırılan Wahlberg’lü yan hikâyesiyle giderek sıradanlaşıyor Gettyler. Dünya nüfusunun yüzde birini dahi doldurmayan ayrıcalıklı kesime duyulan nefret önünü kesmiş, karikatürleştirmiş çoğu mizanseni. Geriye de çocuğunuzu kaçırdık, fidyeyi verin ve alın rutininde kıstırılmış, alelade bir gişe filmi kalmış. Görmeye değer tek kısmının Plummer olması sebebiyle, alkışların ünlü aktöre gitmesine şaşırmamalı. Üstelik birinci sınıf bir çalışma disipliniyle çok kısa bir zaman diliminde, hiç hazırlıksız üstlenilmiş bir rolden bahsediyoruz. Hayranlık duymamak elde değil.
Fesat Mukayese: I Love You Phillip Morris > All the Money in the World

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version